İçişleri Bakanlığı genelgesi pandemiyi değil baroları hedef alıyor
İçişleri Bakanlığının 2 Ekim tarihinde yayınladığı genelge ile sivil toplum kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları, birlikler ile kooperatiflerce düzenlenecek etkinliklerin 1 Aralık’a kadar ertelendiği duyuruldu. Sağlık Bakanlığı’nın önerisi ve Bilim Kurulu’nun da tavsiyesi ile valiliklerce Umumi Hıfzıssıhha kararı doğrultusunda alınan bu karar ile baroların Ekim ayı içerisinde yapacakları Genel Kurulları da bu gerekçeyle ertelenmiş oldu. Yüksek Seçim Kurulu ise alınan bu kararı onaylayarak, siyasi partilerin kongrelerini yapabileceklerini buna karşılık baroların genel kurullarını yapamayacaklarını bildirdi.
Pandemi bahanesiyle barolara operasyon
Oysaki baroların genel kurullarının Ekim ayı içerisinde yapılacağı, Avukatlık Kanunu’nun emredici maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Hukukun genel kuralları gereği, yasa ile hüküm altına alınan bir kuralın genelge ile değiştirilmesi mümkün değildir. Ancak ortada hukuki değil siyasi bir durum vardır. Nitekim, iktidar yargının tüm kollarını kendine bağlayabilmek için baroların bölünmesine olanak tanıyan kanunu aylarca süren mücadelelere rağmen meclisten geçirmiştir. Anılan yasada sadece birden fazla baronun kurulması değil seçim sisteminde değişiklik de söz konusudur. Ancak bu öyle bir değişikliktir ki 50 bini aşkın avukatın kayıtlı olduğu İstanbul Barosu’nun Barolar Birliği delege sayısı önceden 138 iken, bu değişiklik sonrasında 17’ye düşürülmüştür. Buna karşılık Ankara ve İzmir dışında kalan diğer barolar, örneğin 2019 Aralık itibariyle 61 avukatın kayıtlı olduğu Çankırı Barosu’nun 4 delegesi olacaktır. Bu dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir adaletsizliği ifade eder ki sebebi iktidarın karşısında yer alan İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük baroların etkilerini ortadan kaldırmaktır.
Metin Feyzioğlu yine saldırının ortağı
İstibdad rejiminin tüm bu çabalarına rağmen, kanun değişikliğinden sonra yalnızca İstanbul Barosu’nda ikinci baro kurulabilmiş, Ankara ve İzmir’de yasa ile belirlenen 2000 kişi sayısına ulaşılamamıştır. İstanbul, Ankara ve İzmir barolarının genel kurullarını 3-4 Ekim’de yapacaklarını ilan edeli neredeyse 1 ay olmuşken, genel kurula bir gün kala, İstanbul’da 2. Baronun genel kurulunu yapmasını bekleyip, 2 Ekim’de toplantılar ertelenmiştir. Tablo bu kadar açıkken, bunun sadece kanuna aykırı bir genelge olduğunu ileri sürmek, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun da yaptığı gibi salgın bahanesini de geçerli bir neden saymak safdillikten başka nedir?
İstibdadın meydan okumasına örgütlü mücadele ile cevap verelim!
Baro Genel Kurullarının ertelenmesi münferit hukuk ihlali meselesi değildir. Koronavirüs salgınının ilk vakasının Türkiye’de ortaya çıkmasından bu yana istibdad rejiminin yürütücüleri adeta salgını fırsat olarak görüp pek çok hukuksuzluğa imza atmıştır. Örneğin salgını bahane ederek kanuna aykırı şekilde, genelge ile sokağa çıkma yasakları ilan etmiş, aslında geçersiz olan bu yasakların ihlalleri nedeniyle onbinlerce insana para cezası yaptırımı uygulanmıştır. Yalnızca barolara değil tüm meslek odalarına saldırmış, halka yalan söyleyenlerin mumunu söndüren, salgınla savaşta en ön cephede mücadele veren doktorlara, Türk Tabipler Birliği’ne dahi dil uzatmıştır. İstibdad rejimi kendi kanunlarına dahi uymadığını artık pervasızca, yüksek sesle söylemektedir. Bu saldırılara ve pervasızlığa karşı dava açma yoluyla genelgenin iptalini beklemek meseleyi bir hukuki tartışmaya indirgemektir. Genel kurulları haksızca ertelenen Barolar, genelgeyi tanımadıklarını ilan ederek üye avukatlarını derhal genel kurula davet etmelidir. Bu meydan okumaya ancak örgütlü ve birlikte mücadele ile cevap verebiliriz.