Baroların hürriyet yürüyüşü: Savunma yürütmenin sultası altına girmeyecek!

Baroların hürriyet yürüyüşü: Savunma yürütmenin sultası altına girmeyecek!

Geçtiğimiz Nisan ayında, Diyanet’in ayrımcı açıklamalarını eleştirdiği için birkaç baroya soruşturma açılmış, ardından baroların ve meslek odalarının yapılarının değiştirilmesi gündeme gelmişti. Baroların hâlâ yürütmeden bağımsız hareket ettiğini bilen ve bu durumu kendisine tehdit olarak gören istibdad rejimi fırsattan istifade, hızla harekete geçerek seçim sisteminin değiştirilmesini ve çoklu baronun getirilmesini kapsayan Avukatlık Yasası değişiklik tasarısı hazırlığına girdi. Yargının savunma ayağını oluşturan barolar, bu saldırıya karşı durmanın ilk adımı olarak 60’ı aşkın baronun temsilcisi ile Ankara’ya yürüyüş başlattı. Bugün (22 Haziran Pazartesi günü) yürüyüşü tamamlayarak Ankara’ya giriş yapmak isteyen baro başkanları ile onları karşılamaya gelen avukatların önü polis tarafından kesildi. Bağımsız yargı ve savunma isteyen avukatlar, daha Ankara girişinde yürütmenin “hayır” cevabıyla bir kez daha karşılaştılar.

Seçim sisteminde değişiklik ve çoklu baro sisteminin amacı baroları susturmaktır

Barolara karşı başlatılan bu saldırı, bu yıl Nisan ayında başlamış gibi görünse de aslında daha evvele dayanıyor. 2019 yılı Eylül ayında, Yargıtay tarafından düzenlenen adli yıl açılış töreni Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı konutunda düzenlendi. Açılışa davetli olan, Türkiye’deki avukatların yüzde 95’ini temsil eden 50’den fazla baro, tümüyle yargı alanına ilişkin bu törenin, yürütme gücünün başındaki kişinin konutunda yapılmasını yargının bağımsızlığının ve güvencesinin ayaklar altına alınması olarak gördükleri için törene katılmayı reddetti. Buna rağmen Barolar Birliği, üyelerinin bu haklı tavrına sırtını dönerek törene başkanlık düzeyinde katıldı. Seçim sisteminde değişiklik de bunun üzerine, Barolar Birliği’nin “diyalog”cu yaklaşımına karşı baroların haklı başkaldırısını bertaraf edebilecek bir yöntem olarak gündeme gelmişti.

Nisan ayında ise istibdad rejimi baroları uysallaştırmak için beklediği fırsatı yakalamışçasına, Diyanet’in açıklamalarına gelen eleştirileri bahane ederek (o kadar ki Erdoğan meseleyi özünden kopararak baroları devlete saldırmakla, faşistlikle itham etmişti) baroların seçim sisteminde değişikliği yeniden gündeme getirdi. Üstelik buna bir de çoklu baro sisteminin mümkün olması şeklinde bir yenilik de ekleyerek. Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun tavrı da değişmeden sürüyor. Onbinlerce avukatın temsilcisi bugün en temel hakları için polisle karşı karşıya gelmişken, Feyzioğlu başını kuma gömüp Anıtkabir’i ziyaret ediyor!

Baroların parçalanması savunmaya saldırı amaçlıdır

Baroların, Türkiye Barolar Birliği gibi yürütmeye teslim olmayışı sebebiyle başlatılan bu saldırıların var olanı iyileştirmek için yapıldığının hiçbir gerçekliği yoktur. İstibdadın kendisinin bile nedenini ortaya koymayı beceremediği seçim sistemi değişiklikleri “hukukun geliştirilmesi”ne hizmet etmeyi bırakın, halihazırda zaten zor olan mahkeme kapılarında hak arama mücadelesini daha da zorlaştıracaktır. Bir “kamu hizmeti” olarak kabul edilen avukatlık mesleğinin zorunlu olarak bünyesinde icra edildiği baroların yapılarıyla oynanması sonucu baroların temsil ettiği savunmanın bağımsızlığı ortadan kaldırılacaktır. Dünyada örneği bulunmayan çoklu baro sistemi ile baroların statüsü fiilen birer dernek statüsüne indirilecek, görülen kamu hizmetinin güvencesinin ortadan kalkmasına yol açacaktır. İç işleyişte sayısız aksaklığı beraberinde getirecek bu değişiklikle halkın güvenceli kamu hizmetine erişebilmesi zorlaştırılmaktadır.

Barolar hürriyet mücadelesi veriyor

Türkiye’de yargının, istibdad rejiminin sultası altında olduğunu yalnızca adli yıl açılışının Cumhurbaşkanlığı konutunda yapılması, baro başkanları ve avukatların haklı yürüyüşlerinin polis tarafından engellenmesi, baroların yapılarına yönelik saldırılar göstermiyor elbette. Halkın seçtiği milletvekillerinin, gazetecilerin, belediye başkanlarının, avukatların, sanatçıların, öğrencilerin hiçbir dayanak olmaksızın hapishanelerde tutulması, “hak ihlâli vardır” diye nadiren de olsa karar veren Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, Cumhurbaşkanına hakaret davalarının olağanüstü sayıda olması, zaman zaman istibdadın çizgisinde olmayan kararlar veren hakimlerin sürülmesi ya da haklarında soruşturma başlatılması bağımsız bir yargı olmadığının kanıtıdır. Yargının bağımsız kalabilen tek ayağı avukatlar ve onların temsilcileri barolardır. Bugün baroların verdikleri mücadele hürriyet mücadelesidir. 

Emekçi halkın çıkarına olan hürriyet mücadelesine omuz vermektir

Yargının zaten büyük bir kısmı bağımsızlığını yitirmişken baroların da susturulmasından en çok zarar görecek olan emekçi halktır. Yürütmenin sözünden çıkmayan savunma patronlar lehine daha çok mahkeme kararı, emekçiler için mahkeme kapılarında daha çok sürünmek, temel hak ve özgürlüklerimizin her alanda daha fazla gasp edilmesi demektir. Bu yüzden emekçi halk baroların hürriyet mücadelesine destek olmalı, istibdadı tamamen yenmek için ise bu mücadeleye ekmek talebini de ekleyerek omuz vermelidir.