Hendek işçi katliamı davasının ikinci duruşması görüldü: “Hiçbir işin doğasında ölüm yoktur!”
3 Temmuz 2020 tarihinde Sakarya’nın Hendek ilçesinde gerçekleşen Hendek işçi katliamı davasının ikinci duruşması, Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesinde 15-16-17-18-19 Mart tarihlerinde görüldü. Davanın ilk duruşması, avukatların taleplerine rağmen duruşmaya küçük salon ayrılması sonucu, hayatını kaybedenlerin ailelerinin, yaralananların ve ilçe halkının duruşmaya katılımı engellendiğinden yapılamamıştı. Ancak ikinci duruşmada da mahkemenin önüne toplanan aileler ile ilçe halkının bir kısmının duruşmaya katılımı yine hazırlanan “listeler” aracılığı ile engellendi. Bir tarafta istibdad lebalep kongreler, kalabalık cenazelerle uğurlamalar yaparken, içeride yer olmasına rağmen davada taraf sıfatına sahip olmayan ailelerin ve yakınların duruşma salonuna girmesine pandemi bahanesiyle izin verilmedi. Dosyada kapalılık kararı bulunmamasına rağmen listeleri kontrol gerekçesi ile ilçe halkı, iki saate yakın süre boyunca mahkeme kapısında bekletildi.
“İfadelerinde dikkatli olsunlar”
Davada yargılanan 7 sanığın savunmaları ile şikayetçi işçi ailelerinin dinlendiği duruşmada ilk olarak katliamın bir numaralı faili, fabrikanın patronu Yaşar Coşkun’un savunması alındı. Coşkun son 11 yılda 6 kez patlama gerçekleşen fabrikanın ne kadar Avrupa standartlarında, ne kadar kurumsal bir işletme olduğunu anlatırken vergisini ödeyen, istihdama katkıda bulunan, saygın bir iş adamı olduğundan bahsetti. Fabrika çalışanları olan diğer sanıkların ifadelerinde “dikkatli olmaları gerektiği”ni söylemeyi de es geçmedi. Davada sanık olarak yargılananlar arasında diğer patron, aynı zamanda Yaşar Coşkun’un babası olan Ali Rıza Coşkun’dan başka idari amir Hasan Ali Velioğlu ile iş güvenliği uzmanı Aslı Bozkurt, ustabaşı Erşan Öztürk, mesul müdürler Ahmet Çağırıcı ve Asiye Angın bulunuyor.
Coşkun’un söylediğine göre İçişleri Bakanı Süleyman Soylu kendisini arayıp sorduğunda fabrikada bir ihmalin bulunmadığını, patlamada bir sabotaj ihtimalinin olduğunu ona da izah etmiş. Coşkun’u gün içerisinde arayanlar arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bulunduğu ayrıca basına yansımıştı. Ancak İçişleri Bakanlığı, Valilik ve Emniyet Müdürlüğü ile patron Coşkun’un arasından su sızmadığını anlamak için bu ifadelere ihtiyaç yok. Zira patlayıcı madde imalatı yapan bir işletmede üst üste iş cinayetleri yaşanmasına rağmen halen farklı isimlerle çalışmaya devam etmesi, yapılan denetimlerin sorunsuz atlatılması bunu ispatlıyor. Yaşanan patlamaların dikkate alınmadığı, patron Yaşar Coşkun’un ağzından dolaylı olarak da kabul ediliyor. Coşkun’a göre 2014 yılında yaşanan patlama pazar günü gerçekleştiğinden iş kazası sayılmamalıymış. Patlamalara karşı hiçbir tedbirin alınmadığını doğrulayan şekilde fabrikada çalışan işçilerin ve mesul müdürlerin anlattığı üzere patlamalar olup fabrika kısa süreliğine kapatıldıktan sonra birkaç müdürle amir değiştirilip işleyişte hiçbir değişikliğe gidilmeden fabrika işletilmeye devam edilmiş. Öyle ki şirketin bünyesinde kısmi zamanlı çalışan iş güvenliği uzmanı Aslı Bozkurt’un ifadesine göre fabrikanın en tehlikeli kısmı olan Çin Mahallesi denilen bölge, işveren tarafından işyeri kapsamında kendisine gösterilmemiş. Ne içeriden ne de dışarıdan denetlenen fabrika, tedbirsiz ve patlamaya hazır şekilde yıllarca çalışmaya devam etmiş.
Fabrikada kaçak barut üretimi yapıldığı itiraf edildi
Coşkun’un mahkeme salonunda açık şekilde çalışanları uyarmasına karşılık sanıklardan mesul müdürler olan Asiye Angın ile Ahmet Çağırıcı ifadelerinde fabrikada iki seneye yakın süredir kaçak barut üretimine başlanıldığını itiraf etti. Barut üretimine başlandığı, ifadelere kadar fabrikanın patronları ve idari amiri tarafından tek sesle reddedilmişti. Müdürlerin söylediklerine göre Polonya ve Almanya’dan getirilen barutun fiyatının pahalıya mal olmaya başlamasıyla birlikte fabrikada inşa edilen kaçak yapılarda ucuz barut üretimi hafta sonu çalışmalarıyla gerçekleştirilmiş. Pek çok işçi de ardından aldıkları sözlerde fabrikada barut üretimi yapıldığını doğruladı. Buna göre yalnız tedbirsiz ve denetimsiz şekilde patlayıcı madde imalatı yapılmıyor, fabrika aynı zamanda ruhsatsız barut üretimi de gerçekleştiriyor.
İşçiler fabrikanın gerçeklerini anlatıyor
Duruşmanın ilk günü patronlar ve idari amirin masalları ile geçtikten sonra ikinci gün ve devamında duruşma salonunda hayatını kaybeden işçilerin aileleri ve fabrikada çalışıp tesadüfen ölmekten kurtulan, yaralanan işçiler söz aldı. Patron Ali Rıza Coşkun’un başlarında devamlı koli hesabı yaptığını, istenilen sayıya ulaşılamadığı takdirde molalara ve hatta yemek arasına dahi çıkmanın mümkün olmadığı söyleyen işçiler, istenilen sayıya ulaşabilmek için yanlarında haddinden fazla patlayıcı madde tutmak zorunda kaldıklarını, aksi halde zaman kaybı yaşadıklarını ifade etti. İşçiler ilk gün 50 sayı çıkardıysa, ertesi gün 60 çıkarmak zorunda bırakılırken, patron Ali Rıza Coşkun kendi ifadesinde, fabrikada bir aile ortamı olduğunu iddia ediyordu. Aynı şekilde fabrikanın idari amiri Hasan Ali Velioğlu’na sorulan “işçilere baskı var mıydı” sorusuna cevaben “yoktu” demesi üzerine salonda gülüşmeler oldu.
Fabrikada çalışan Hatun Göktepe, ifadesinde kendilerine yalnızca polyester önlük verildiğini, fabrikaya denetime gelindiği zamanlarda önceden haber alınarak önlerindeki malların sayısının azaltıldığını anlattı. Patlamada abisini kaybeden Kadriye Cinoğlu ise abisinin daha önce geçirmiş olduğu iş kazalarının kayda geçirilmediğini, tazminatını vermemekle tehdit edildiğini dile getirdi. Mesleki bir eğitim almadıklarını ifade eden fabrika işçisi Yeliz Şahin’i de doğrular şekilde Ahmet Çağırıcı tarafından verilen cevap “fabrikada üretimin öncelikli olduğu, eğitimin devamlı göz ardı edildiği” oldu. İşçiler bir ağızdan patlamanın ilk muska bölümünde gerçekleştiğini söylerken Ahmet Çağırıcı da patlamanın Çin Mahallesi’nde gerçekleşmediğini, muska bölümünde gerçekleştiğini aktardı. Kendisinin o bölgeye verildiğini ve yaralı olarak kurtulmasına patronların üzüldüğünü, suç atıp kurtulmalarının önüne geçtiğini öne sürdü.
“Hiçbir işin doğasında ölüm yoktur”
Ailelerin avukatları, eldeki dosyanın bir olası kast dosyası olduğu, sonucun öngörülerek sadece ölecek işçi canları ile hesap yapıldığını ifade ederek Yargıtay 12. Ceza Dairesinin sonradan değiştirilen Soma katliamı davası kararına referansla patronların taksirle değil kasıtla hareket ettiklerini savundu. Hendek katliamı davası da ülkede yargılaması yapılan ve yapılmaya devam eden tüm işçi katliamları gibi taksirle insan öldürme suçundan görülüyor. Patlayıcı madde üretilen bir fabrikada bu denli tedbirsiz üretime devam edilmesinin bahanesi ise şirketin 30 yıllık avukatı tarafından “Bu işin doğasında var.” denilerek açıklandı. Patlamada abisini yitiren Mervenur Yılmaz ise cevaben “Aileler ile dalga geçer gibi ifade veriyorlar, hiçbir işin doğasında ölüm yoktur.” diyerek tepki gösterdi. Soma’dan Hendek’e işçilerin canı pahasına “olursa olsun” mantığıyla üretime devam edilen, tedbir almanın bir maliyet kalemi olarak görüldüğü tüm davalarda patronların kastla hareket ettiklerini dile getirdiler. Fabrika işçisi Müzeyyen Topaloğlu, malların ısındığı, patlamak üzere olduğunu devamlı amire söylediklerini, kimsenin kendilerini dikkate almadığını anlattı.
Patrondan hesap sormak için mücadeleye!
Patlamanın yaşandığı günden beri sürekli olarak polisiyle, savcısıyla devleti karşılarında bulan ailelerin davasına destek olmak, bir işçi katliamının faillerinin daha ucuz cezalarla kurtulmasına engel olmak için büyük önem taşıyor. Patron Yaşar Coşkun’un tutukluluk halinin devamına karar verilmesi bizleri yanıltmamalı. Devletin iş cinayetlerine karşı tutumunu bugün itibarı ile Soma katliamının hiçbir failinin tutuklu olmayışından tanıyoruz. Hendek işçi katliamının hesabını sorabilmenin yolu, işçi ailelerin sesini yükseltmek, mücadelelerine omuz vermekten geçiyor. Bir daha böyle katliamların yaşanmaması ise sadece fabrikaları patronların kâr hırsından kurtarmakla, tazminatsız olarak işçi denetiminde kamulaştırmakla mümkün.