Erdoğan ve AKP'nin ABD endeksli Suriye politikasının tutarsızlığı ve emekçi halkı bekleyen büyük tehlikeler
Başbakan Binali Yıldırım, Ağustos ayının sonunda Reuters, AP, CNN gibi uluslararası ajansların katıldığı bir mülakatta Suriye'de Esad'ın geçiş sürecinde muhatap alınabileceğini söylemişti. Bir ay sonra ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na katılmak için gittiği ABD'de, Reuters'e verdiği demeçte "geçiş döneminde Beşar Esad'ın yerinin olmadığını" söyledi. Devletin tepesindeki bu çelişki dikkat çekici. Ancak çelişkinin sebebi Erdoğan ve Yıldırım arasındaki fikir aykırılıklarından ziyade bir ay içinde ABD'nin konumunda yaşanan değişiklik.
ABD ve Rusya, "Esadlı geçiş, Esadsız çözüm" olarak adlandırılabilecek genel bir formülasyonda anlaşmış gibiydi. Türkiye, Davutoğlu sonrası hızla Suriye politikasında değişikliğe giderek kendisini ABD ve Rusya'nın oluşturduğu denge siyasetine uyarlamaya çalıştı. Numan Kurtulmuş gibi yetkili isimlerin ağzından geçmiş politikanın yanlışlarını vurguladı. Düşürülen Rus uçağı ve öldürülen pilotlar için Rusya'dan özür dileyen Türkiye, Suriye üzerinde tekrar uçabilmek için Rusya'dan fiili izin koparabildi. Daha sonra da Rusya "Esadlı geçiş, Esadsız çözüm"e angaje olan Türkiye'ye Fırat Kalkanı operasyonu için düşük dozdaki diplomatik uyarılardan başka tepki göstermedi.
Ancak Eylül ayındaki başarısız ateşkes süreci, Deyrizor'da ABD uçaklarının Suriye ordusunu vurması ve Birleşmiş Milletler insani yardım konvoyunun bombalanması gibi olayların ardından ABD-Rusya arasındaki ipler gerildi. Erdoğan da ABD'nin Rusya ve Esad'a karşı sertleşmesini "Esad'ın geçiş sürecinde yeri yok" demek için uygun bir ortam olarak değerlendirdi. Bölgede Sünni mezhepçiliği yaparak hâkimiyet kurma hayaline yaslanan "Rabiacılık" politikasına geri dönüş sinyalleri verdi.
Erdoğan aklı sıra kurnazlık yapıyor. Daha önceki kurnaz dış politikası işe yaramış gibi yeni maceralar peşinde koşuyor. Hâlbuki bu politika ile Türkiye'yi büyük risklere sokuyor. ABD, Rusya ile açıktan karşı karşıya gelip, sıcak çatışmaya girmeden önce her zaman olduğu gibi taşeronlarını sahaya sürmek isteyecektir. Bunun için ÖSO'nun, Nusra'nın vb. yetmeyeceği ortada. ABD, hâlihazırda Suriye'ye girmiş NATO ordusu Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) güçlerini provokasyon için değerlendirmek isteyecektir. Türkiye geri dönüşsüz şekilde Esad ve Rus güçleriyle karşı karşıya gelirse bunun sonu çok kanlı olur, bedelini emekçi halk öder, nemalanan ise ABD emperyalizmi olur.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2016 tarihli 84. sayısında yayınlanmıştır.