Patronların başı sıkıştı, aynı gemideyiz edebiyatı başladı!

aynı gemideyiz

Memlekette işler epey bir süredir yolunda gitmiyor. Her gün yeni zamlarla boğuşuyoruz, ekmekten peynire, yumurtadan meyve sebzeye fiyatlar el yakıyor. İşler bir süredir iyi gitmiyordu ama bu son dönem sıkıntılar iyice boğazımızı sıkar oldu, insanca yaşamak iyice zorlaştı. Ev kiraları almış başını gitmiş, ev almak hayal olmuş durumda. İşlerin iyice zora girdiğini gösteren bir başka şey daha oldu tabii. Siyasetçisiyle patronuyla sermaye sınıfı ve sözcüleri aralarındaki geçici sorunlara rağmen birlik olup, faturayı bize kesmekte birleştiler.

Nereden mi biliyoruz? Bu ülkede ne zaman işler içinden çıkılmaz hale gelse, ne zaman acı ilacı içmek, kemer sıkmak, ayağını yorganına göre uzatmak ve bir kez daha fedakârlık yapmak gerekse ortaya çıkan cümle yine gündeme düştü de oradan biliyoruz. Recep Tayyip Erdoğan 22 Ağustos’ta yapılan kabine toplantısının ardından “hepimiz aynı Türkiye gemisi içindeyiz” diye buyurmuş. Bu beyanatın ardından irili ufaklı pek çok patron veya patron örgütü sözcüsünden benzer açıklamalar geldi: “Hepimiz aynı gemideyiz”. Yani “biz batarsak hepimiz batarız”. Normal zamanlarda yüzdükleri denize ayağımızı sokmamıza bile izin vermeyenlerle aynı gemideymişiz. Onlar batarsa biz de zarar görürmüşüz. Hadi oradan!

Kimdir bunlar?

Bize, yani bu memlekette alınteriyle, emeğiyle hayatını kazanan evini geçindirmeye çalışan işçiye, emekçiye, çiftçiye bu aklı verenler, memleketi bu hale getiren ve bunun bedelini ödemesi gerekenlerdir. TÜSİAD’ıyla MÜSİAD’ıyla patronlardır, istibdadıyla Amerikan muhalefetiyle sermayenin sözcüleridir.

Aralarındaki anlaşmazlık sadece faturayı bize nasıl ödeteceklerine dair. Bir tarafta düşük faiz yüksek kurla işsizliği belli bir seviyede tutup emekçi halkı enflasyona ezdirerek, iyi kötü elinde kalan son haklarını keyfine göre zor ve baskıyla almak isteyen istibdad cephesi var. Öbür tarafta senelerce AKP hükümetlerinde ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı ve başbakan yardımcılığı yapmış Ali Babacan’lı Amerikan muhalefeti.

Aynı gemide miyiz?

Ülkenin dış siyasetini oradan oraya savurup sonunda NATO’nun ve ABD’nin dizinin dibinden ayrılmayanlarla aynı gemide değiliz. Milyarlarca lira kâr edip işçiye açlık sınırının altında ücreti reva görenlerle aynı gemide değiliz. Saraylarda, köşklerde, villalarda sefa sürüp milyonlarca konutu boş tutup işçiye emekçiye iki göz odayı çok görenlerle de aynı gemide değiliz. İsrail Gazze’de her gün çoluk çocuk demeden katliam yaparken, İsrail’le normalleşme kararı alanlarla hiçbir zaman aynı gemide olmayacağız.

Aynı ülkede yaşadığımız için kaderimiz ortak diyorlar. Biz aslında patronlar ve temsilcileriyle aynı ülkede bile yaşamıyoruz. Servetlerinin önemli kısmını yurt dışına çıkaran, herkes ay sonunu nasıl getiririm diye düşünürken lüks ve şatafat içinde yaşayan, sahip oldukları her şey işçinin emekçinin alınterini gasbetmekten gelen insanlarla sanki iki farklı ülkede gibiyiz. İki farklı gemi var aslında. Bir gemi toprağı işleyen, fabrikada üreten, hastanede hasta bakan, kargo firmalarında dağıtım yapan, okullarda eğitim verenlerin, yani her şeyi üretenlerin mütevazı gemisidir. Diğer gemi bütün bunlara el koyan, oradan elde ettiği servetle büyüdükçe büyüyen patronların gemisi. Sermaye sahipleri bize o gemide en fazla kürek mahkûmu olmayı reva görürler. Bunu bilmek buna göre hareket etmek lazım.

Yüksek enflasyon mu, işsizlik mi?

İktisatçılar enflasyon mu daha kötü, işsizlik ve durgunluk mu tartışadursunlar. Esas tehlikeli olan bizim bu ikisi arasında bir seçim yapmaktan başka şansımız yokmuş gibi hareket etmemizdir. Siyasi olarak bu iki görüşü savunanlardan birinin tarafını tutmamızdır. Oysa sorunun çözümü ikisi de değildir. Sorunun çözümü kaynağındadır. Yani sorunu yaratan, yarattıkları bu sorunlar sayesinde zevki sefa içinde yüzen patronların faturayı ödemesindedir. Çözüm, gemi kaptan köşkündekiler tarafından batırılmadan ya da kayalıklara çarpıp parçalanmadan önce harekete geçmektedir.

Sorun enflasyonsa, ücretli çalışanı enflasyona ezdirmeyecek çözüm eşel mobil sistemi, yani tüm çalışanlara her ay gerçek enflasyon oranında zamdır. Sorun fiyatlarda spekülatif artışlarsa, çözüm fiyat denetim komitelerinin kurulması ve fiyatlar üzerinde tam bir devlet kontrolünün sağlanmasıdır. Sorun bankaların kârları ve faizlerin yüksekliğiyse, çözüm bankaların kamulaştırılması ve tek bir devlet bankası tarafından ihtiyaç sahiplerine faizsiz borç verilmesidir. Sorun ev fiyatları ve kiraların yüksekliği ise çözüm sayıları milyonu aşan boş konut stokunun kamulaştırılarak ihtiyaç sahiplerinin kullanımına sunulmasıdır. Konutların şirketlere değil, oturanlara ait olmasıdır. Mesele krizden çıkışsa, çözüm sermaye sahiplerinin yani krizi yaratanın bedelini ödemesidir. Eğer dedikleri gibi aynı gemideysek, çözüm işçi sınıfının ve emekçi halkın kaptan köşkünü ve lüks kamaraları zapt etmesi ve rotayı kendisinin belirlemesidir. Yani, sınıf siyasetinin tek geçerli ve uygulanabilir siyaset olarak hayata geçirilmesidir.

Bu da ancak sermayeden, patronlardan ve onların her türlü temsilcisinden bağımsızlaşmış, iktidarı almaya ve kendi programını hayata geçirmeye kararlı bir işçi sınıfı partisiyle, bir devrimci partiyle mümkündür. Bu sayede bir yandan işgal grev ve direnişlerle mevcut koşullar altında bir sınıf savaşı örgütlenebilir, bir yandan da seçimler dâhil her alanda esas düşmana, sermayeye karşı bağımsız politik bir hat oluşturarak iktidar alternatifi yaratılabilir. Memleketin kurtuluşu başı sıkışınca “aynı gemideyiz” yalanına sarılanlarda değil, aynı sınıftan olan işçilerin emekçilerin sınıf siyasetinde bir araya gelmesindedir.