Covid-19 ve bilim karşıtı yaklaşımlar
Tüm dünya sınır tanımadan yayılım gösteren virüs salgını sebebiyle sarsıcı bir süreçten geçiyor. Her ülkenin kendi içinde aldığı tedbirler ve hastalığın etkilediği insan sayısı değişmekle birlikte şimdilik bu dertten yakasını sıyırabilen yok. Bu sebeple, virüsün nasıl olup da bu kadar hızlı yayıldığının ve tedbir almak konusunda bu kadar geç kalınmış olmasının nedenlerini anlamak gerekiyor.
Herkes orta eğitimden, liseye hatta üniversiteye kadar eğitimin faklı aşamalarında kullanılan birtakım klişelere aşinadır. Örneğin Matematik derslerinde aritmetik veya geometrik artış gibi konularda, Fizik derslerinde maddenin özellikleri veya halleri söz konusu olduğunda, Kimya’da çözen ve çözücülerden bahsedildiğinde hep aynı klişe kullanılır: Bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak? İş Biyoloji dersinde canlılık veya canlılar arası ilişkilere gelince de benzer bir tepki verilir: Bunları ezberlemenin ne faydası var?
Mesele sadece birkaç haylaz öğrencinin çokbilmişlik yapmasından ibaret olsaydı tamamen farklı meseleler konuşuyor olabilirdik. Ama zaman içerisinde bu bakış açısı tüm bir eğitim sisteminin ruhunu oluşturmaya başladı. Okullar bilimsel ve teknik bilgiyle donanmış, Dünya’yı anlamaya ve onu değiştirmeye çalışacak nesiller yerine sermaye için ara eleman yetiştirmesi gereken kurumlar olarak tanımlanıyor. “Gereksiz” ders ve konuların azaltılıp daha önce “göz ardı edilen” bazı konulara ve “bakış açılarına” yer verilmeye başlandı. Çünkü bu nesillerin aynı zamanda “dindar ve kindar” olmasına da ihtiyaç vardı. Bu durum kendini, en bilinen haliyle, bugün uzaktan eğitim programında da herkesin net olarak görebildiği gibi din derslerinin arttırılarak diğer derslerin saatlerinin azaltılması, Evrim Kuramının müfredatlardan çıkarılması, üniversitelerde adının “evolüsyon” vb. şekillerde değiştirilmesi veya yabancı dilde verilecek dersler arasına atılması şeklinde gösterdi. Daha da kötüsü halk sağlığı için yapılacak bilimsel araştırmalar kıymetini yitirdi.
Bilim karşıtlığı yaşamı tehdit ediyor
Eğitim toplumun genel yapısından bağımsız değildir, onu şekillendiren ve onunla birlikte şekillenen bir yapıdır. Dolayısıyla bu dönüşüm kendini tüm toplumsal hayatta da bir yandan Evrim Karşıtlığı ve düz dünyacılık, bir yandan homeopati gibi düpedüz bilimsel sahtekârlık olduğu yüzyıllardır bilinen safsatalarla kendini her tarafta göstermeye başladı. Bu sahtekârlık, toplumsal anlamda en bilinen veya ses getiren halini ise aşı karşıtlığında buldu.
Bilimin kalesi, kaynağı olarak görülen üniversitelerde “Yaratılış” için seminerler düzenlendi, homeopati ders olarak okutulmaya başlandı. Çünkü bu tür safsatalar üniversitelere para ve kaynak kazandırmanın en kolay ve muteber yollarından biriydi. Bir yandan dinci gericilikle gelen sülük ve hacamat gibi uygulamalar bir yandan da liberal sağlık piyasası içinde büyüyüp serpilen homeopati vb. sahte bilim her yeri sardı. Çünkü söz konusu piyasa olduğunda her şey mubahtı.
Bilime ve eğitime getirilen piyasa temelli bu yaklaşım toplumu yavaş yavaş kuşatıp çökertme tehlikesi taşıyordu ki, Koronavirüs salgını geldi ve tıpkı Üçüncü Büyük Depresyonun piyasalarda yaptığı gibi mevcut krizin etkilerini keskinleştirip görünür hale getirdi. Her şey bir anda altüst oldu.
Hatırlanmalı ki, Çin’de ölü sayısı binlere varmış, İtalya ve İran’da yüzlere varmışken bu ülkenin maalesef bir numaralı bilgi edinme kaynağı televizyonlarda “Türk ırkı”nın, sahip olduğu “Türk geni” sebebiyle bağışık olduğu, tedavi yerine kelle paça çorbası içilmesi salık veriliyordu. Dolayısıyla virüs gerçekten kapımıza dayanıp ölümler ve salgın bir gerçeklik olana kadar bu tutum sürdü. İlk haftalar virüsle ilgili bilimsel bilgilendirmeye, halkı ve devleti tedbir almaya çağırmaya değil, bu saçmalıkların yerine gerçek tedbirlerin alınması ve en önemlisi virüsün ciddiye alınması için ikna etmeye harcandı.
Tehlike geçmiş değil!
Bugün kimse ana akım kanallarında virüs bize bulaşmayacak, paça çorbası içene bir şey olmayacak demiyor, aksine herkes Covid-19 aşısı ne zaman çıkacak diye soruyor. Ancak bu tehlikenin geçtiği anlamına gelmiyor. Ana akımda yer alan sahtekârlar kendileri için tehlikeli dönemin geçmesini daha az izlenen programlarda daha temkinli açıklamalar yaparak bekliyorlar. Tamamen uydurma sahte bilim reçeteleri televizyonun en çok izlendiği saatlerdeki programlardan Whatsapp gruplarına çekilmiş durumda, kendileri için uygun ortamın tekrar oluşmasını bekliyorlar.
Bugün nasıl Covid-19’la beraber yaşamanın değil virüsün kökünü kurutmanın peşine düştüysek, bilim dışı tüm yaklaşımların da kökünü kurutmak en önemli vazifelerimizden biri olmak zorundadır. Bu ülke nasıl daha önce Behçet hastalığını insanlık tarihinden sildiyse, nasıl insanlık geçmişte büyük kıyımlar yapmış hastalıkları doğru aşı politikalarıyla ortadan kaldırdıysa bizim de bu gericiliği tarih sahnesinden silmemiz gerekiyor. Aksi takdirde tekrar tekrar başka kılıklar altında bizim ve çocuklarımızın yani tüm bir insanlığın geleceğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bunun yüzden piyasacı değil kamusal, bilim karşıtı değil bilimsel, dini temellere dayalı değil laik eğitimi sonuna kadar savunmamız ve bunu herkese parasız olarak sunmamız gerekiyor.