Berkin’in intikamı
7 Haziran seçimlerinde Erdoğan’ın ve AKP’nin uğradığı yenilgi aslında daha önce başlayan gerilemenin gecikmiş bir tescilidir. AKP’nin zayıflamasının kökleri, Mavi Marmara olayında Erdoğan ile Fethullah Gülen arasında ilk kez doğan çatlağa kadar geri götürülebilir. Gezi öncesinde AKP hükümetinin elinin sıkıştığına dair belirtiler birikmeye başlamıştı. Ama esas dönüm noktası 2013 yazında Gezi ile başlayan halk isyanıdır. Bu olayla birlikte Tayyip Erdoğan artık Türkiye’de burjuvazi için bir ekonomik ve politik istikrar güvencesi olmaktan çıkmış, tam tersine bir istikrarsızlık kaynağı haline gelmiştir. Bunun sonucunda da eski müttefiklerinin birçoğunu adım adım yitirmiştir. ABD ve AB, cemaat ve liberal/sol liberal camia, TÜSİAD’ın ikircikli kanadı, her biri Erdoğan AKP’sinden hızla uzaklaşmıştır.
Bu müttefiklerden, kendisine bir koalisyon ortağı kadar yakın olan cemaatle arasında 17 ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla birlikte su yüzüne çıkan savaş, krizi bir yeni aşamaya taşımıştır. Batıcı-laik burjuvaziye karşı on yıldır bir kansız iç savaş vermiş olan Erdoğan, o iç savaşta en büyük vurucu gücü olan cemaatle de bir “iç savaşın iç savaşı”nı yaşamaya başlamıştır. Gezi’nin sarstığı ama deviremediği Erdoğan 17-25 Aralıkla birlikte düşmenin eşiğine gelmişti. Yardımına beklenmedik güçler koştu. Cemaatin derin devletten sökülmesini, kendileri oraya dönmek için büyük bir özlemle isteyen “Ergenekon” ekibi, en başta bugünkü adıyla Vatan Partisi, bir süre için Erdoğan’ın askeri olmayı kabul etti. Ama bu ittifakın bile gerçekleşmesi, TÜSİAD burjuvazisinin müdahalesini gerektirdi. Erdoğan’ın düşüşü, daha altı ay önce bir halk isyanı yaşamış bir ülkede bir devrimci kriz bile doğurabilirdi. Daha da elle tutulur biçimde bir ekonomik kriz patlak verebilirdi. Dolayısıyla, Mustafa Koç, Gerçek gazetesinin 27 Nisan döneminde Erdoğan ile o dönemin genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt arasında yapılan ve tarihe bir sır olarak geçen Dolmabahçe görüşmesine atıfla “İkinci Dolmabahçe” olarak andığı bir görüşme gerçekleştirdi. Ve böylece Tayyip Erdoğan’ın krizinden sonrası için “düzenli geçiş” programı yürürlüğe konuldu.
Cumhurbaşkanlığı Tayyip Erdoğan’a verilen son mevzi idi. O zamandan bu yana hem TÜSİAD burjuvazisi, hem de ABD ve Avrupa’daki ortakları Erdoğan’ın gözle görülür şekilde istikrarsızlık yaratan politikalarına karşı mevzilenmiştir. Erdoğan o zamandan beri yokuş aşağı gitmekteydi. Yerine Kılıçdaroğlu-Gülen-Bahçeli (ve artık yavaş yavaş silinmeye doğru giden Sarıgül) arasında kurulan bir ittifak ile bir Amerikan muhalefeti hazırlanıyordu. Bunun başına geçmek üzere ise Abdullah Gül parlatılıyordu. 7 Haziran seçimleri bu muhalefetin iktidara doğru yürüyüşünün bir adımı idi. Doğan medyasının ve uluslararası finans kapitalin yayın organlarının sistematik biçimde HDP’ye destek vermesi, Kürtleri ya da “Selocan”ı sevdiğinden değil, HDP’nin barajı geçmesinin Erdoğan ve AKP’nin altını oyacağını bilmesindendi.
Oyun buraya kadar tutmuştur. Bundan sonrası burjuvazinin kendi içindeki pazarlıklarına ve halk güçlerinin yürüyüşüne bağlıdır. Ama hiçbir şey şu gerçeğin üzerini silemez: Erdoğan’ın düşüşünün temellerini Gezi ile başlayan dev halk isyanı atmıştır. Erdoğan o isyanı atlatmayı başarmıştır, ama yara bere içinde. Arada iki seçim de kazanmıştır, doğru. Ama bunlar burjuvazinin kendini korumak bakımından çok dikkatli bir “düzenli geçiş” stratejisi uygulamasındandır. Şimdi artık Erdoğan için yolun sonu gelmiştir.
Bütün bunlar doğru ise, Erdoğan’ı yenilgiye sürükleyen kömür gözlü Berkin’dir, ceylan ayaklı Ali İsmail’dir, vakur yüzlü Ethem’dir, Abdullah’tır, Ahmet’tir, Medeni’dir, Mehmet’tir. Boş yere ölmediniz şehitlerimiz! Mücadeleniz biraz gecikmeli de olsa sonucunu veriyor.
Ek 1
Zayıflık abidesi: Erdoğan
Seçim sürecinin en başından itibaren, kendini başkan sanan Erdoğan’ın mitinglerindeki kükreyişini gördük. Ancak bu kükreyiş ve bolca tehdit, Erdoğan’ın geçirdiği güç nöbetinin üzerine atılan ince bir örtüden başka bir şey değildi. Erzurum’daki linç provaları ve Diyarbakır’da miting yapan halka atılan bombalar, onun tekrardan gücünü tesis etmesinin bir arayışıydı. Kuşkusuz, Fetih törenlerinde ve çeşitli illerde yapılan mitinglerde, Osmanlıcı hayalleri pompalamaya çalışan Erdoğan’ın tutunacağı bir dal kalmamıştır.
Türkiye solunun bir kısmının Erdoğan’a yüklediği muktedirliğin aksine, Gerçek gazetesi, sayfalarında birçok kez Erdoğan’ın esip gürlemesinin, onun çöküşünün bir ifadesi olduğunu yazmıştı. Bu kavrayışla devam ediyoruz. Şimdi, daha güçlü iddia ediyoruz: Tayyip Erdoğan, çıkmaz sokağın sonuna doğru koşuyor. Erdoğan zayıfladıkça, zayıflıyor. Yüklenelim, onun kuru tehditlerine kulak asmayalım; yıkalım, yargılayalım.
Ek 2
Beyaz Türkler neden HDP’ye oy verdi?
HDP’nin geçmişte bağımsız adaylarla elde edilmiş olan yüzde 6 dolayında oy oranını, bu seçimde iki katının üzerine çıkarmasının birden fazla açıklaması var. Biri, kuşkusuz “Kobani düştü düşecek”ten “Kürt sorunu yoktur”a Tayyip Erdoğan’ın politik hataları, daha doğrusu kendi aslına uygun davranışlarıydı. Bunun Kürt bölgelerinde de, Batı’da da eskiden AKP’ye oy vermiş Kürtlerin bir bölümünü HDP’ye doğru yönelttiği hemen hemen kesin. Artışın bir ikinci kaynağı daha var: “Beyaz Türkler” olarak bilinen, modern küçük burjuva ve beyaz yakalı ofis çalışanı Türklerden gelen oylar. Bu iki kaynaktan hangisinin daha ağırlıklı olduğu ancak ince araştırmalarla saptanabilecek bir şey. Ama ikisinin de bir rol oynadığı açık. Geçmişte Kürt hareketine çok tepkili olan “Beyaz Türkler”in bu sefer nasıl olup da yüzünü HDP’ye döndüğünü de anlamaya çalışmak gerek. Bir faktör Selahattin Demirtaş’ın kavrayıcı ve ikna edici siyasi üslubu. Bir başka faktör de “emanet oylar” olgusu: Herkes HDP’nin barajı geçmemesi halinde AKP’nin mecliste nasıl haksız bir güç kazanacağını biliyordu. Ama bu iki faktörün, özellikle ikincisinin kitlesel olarak etkili olabilmesi için bir önkoşul vardı: “Beyaz Türkler”in Kürt hareketine ya da günümüzde HDP’ye artık eskisi gibi önyargılı bakmaması gerekiyordu. Bunu sağlayan ne oldu? Aklı başında olan herkesin cevabı aynıdır: Gezi ile başlayan halk isyanı “Beyaz Türkler”i eğitti! Demek ki Gezi bir yandan Erdoğan’ı zayıflatarak, bir yandan da düzenin ezdiği insanları muhalefet saflarında birbirine yaklaştırarak zulüm düzenini iki defa sarsmış oluyor!
Bu yazı ve ekleri Gerçek gazetesinin Haziran 2015 tarihli 68. sayısında yayınlanmıştır.