Başyazı: Sermayenin çıkarlarında, Amerikancılıkta hepsi mutabık, biz değiliz! Hepsi gidene kadar mücadele edeceğiz!
17-25 Aralık operasyonları yapılmış, halk hırsızlıklardan, yolsuzluklardan hesap sormak için sokaklara dökülmüş. İstiklal Caddesi’nde barikatlar kurulmuş. Barikatların üzerinde bir pankart. “Biz Yüzde 99’uz” diyor ve “Hepsi Gitsin!” şiarını yükseltiyor. Hepsi kim mi? Soldan sağa sayalım: Tayyip Erdoğan, Fethullah Gülen, Abdullah Gül, Kemal Kılıçdaroğlu, Mustafa Sarıgül, Devlet Bahçeli… En sağda biri daha var. Pankartı görenler bu yüze pek aşina değil belli ki… Pek çoğu soruyor “bu kim?” diye…
Sondaki renkli gözlü, kır saçlı, bu toprağın insanı olmadığı her hâlinden belli adamın adı Francis J. Ricciardone, o dönemin ABD Büyükelçisi… Kılıçdaroğlu ile yaptığı gizli görüşmenin akabinde bir anda Mustafa Sarıgül’ün CHP’ye dönüp İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olmasını sağlayan kişi. Halkın mücadelesini düzen sınırlarına hapsetmek üzere, Tayyip Erdoğan’ın halk isyanı ile yolsuzluklarla sarsılan iktidarına karşı, Gül’lü Gülen’li, Sarıgül’lü, Kılıçdaroğlu’lu Amerikan muhalefetinin mimarı…
Bugün geçmişe bakıp, “hepiniz oradaydınız” diyoruz ama esas iş o günlerde “hepsi gitsin!” diyebilmekteydi. Her dilden, memleketten isyan eden, grev yapan, direnen halkın gücüne dayanarak, işçi sınıfını mücadeleye katarak hepsinden kurtulmak da, eşit ve özgür bir gelecek kurmak da mümkündü. Bu topraklardaki her türlü musibetin olağan şüphelisi ABD emperyalizmini, hakem değil de hak ettiği şekilde düşman olarak görüp halkın mücadelesiyle bu topraklardan söküp atmak mümkündü. Hiçbiri gitmedi, hepsi birlikte memleketi bugünlere getirdi.
15 Temmuz’daki darbe girişimi daha o günlerde emperyalist elçinin önderliğinde kurulan Amerikan muhalefetinin siyasal ekseninde gerçekleşti, tetikçileri Gülen’in müritleri ve NATO’cu müttefikleri, üssü ise İncirlik oldu. Şimdi güya cemaat tasfiye ediliyor ama kimse Türkiye’nin NATO üyeliğini ve İncirlik Üssü’nün konumunu ciddi şekilde gündeme getirmiyor. Tüm kışlaların önünde barikatlar kurulmuş ama darbe üssü İncirlik’in önü açık. Darbe gecesi kesilen elektrikler en kısa zamanda bağlandı. Memlekette hiçbir şey yerine oturmuş değil ama İncirlik’te her şey birkaç gün içinde normale dönmüştü bile.
Şimdi bu yalın gerçekler ortadayken, yine hepsi bir olmuş bir milli mutabakat yalanıyla halkı oyalıyorlar. Ortak mitingler düzenleyip birbirlerine çiçek atıp, gülücükler yolluyorlar. Mutabık oldukları konular borsanın ve dövizin istikrarı, yabancı sermayenin ülkeye akışı ve illa ki Türkiye’nin NATO üyeliği ve İncirlik Üssü’nün korunması. Devrimci İşçi Partisi olarak bizim çağrımız açık: “Türkiye NATO’dan çıksın! İncirlik Üssü kapatılsın!”
Önerdiğimiz siyasal doğrultu ise gayet berrak. Dün nasıl yolsuzlukların hesabını sorarken Erdoğan’ın karşısında Amerikan muhalefetine yedeklenmeye karşı çıktıysak bugün de darbeye ve ABD emperyalizmine karşı çıkarken Erdoğan ve AKP’nin cephesine destek vermiyoruz. Milli mutabakat yalanına karşı işçi sınıfını uyarıyoruz. İktidarıyla muhalefetiyle sermayenin NATO’cu-Amerikancı borsa ve döviz mutabakatına karşı işçi sınıfını kendi bağımsız cephesini kurmaya çağırıyoruz.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2016 tarihli 82. sayısında yayınlanmıştır.