Üniversiteliler haydi sermayeye ve YÖK’e karşı isyana!

Bizler bu isyana katılmış ve dövülerek öldürülmüş bir üniversite öğrenci olan Ali İsmail Korkmaz’ın sınıf arkadaşlarıyız. Üniversiteye gidecek maddi durumu olmayan, ailesinin geçimine katkıda bulunmak ve kardeşinin okul masrafları için çalışmak zorunda olan Mehmet Ayvalıtaş’ın mahalle arkadaşlarıyız. Ethem Sarısülük’ün çıraklarıyız. Abdullah Cömert’in, Medeni Yıldırım’ın, Ahmet Atakan’ın kardeşleriyiz. Bizler bu toplumuz %99’unun çocuklarıyız. Gaz fişekleriniz, plastik mermileriniz, Tomalarınız, akrepleriniz vız gelir! Ne öldürmekle biteriz ne de tutuklamakla sayımız azalır! Yılmıyoruz, bu isyanı hep beraber, her yerde büyütmek için, yeniden harlamak için, sokaklara, alanlara çıkıyoruz!

“Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler, 
dalga dalga aydınlık oldular, 
yürüdüler karanlığın üstüne. 
Meydanları zaptettiler yine.”

Nazım Hikmet Ran

Taksim Gezi Parkı'ndaki birkaç ağacın kesilmesiyle kıvılcımını alan halk isyanı bir özgürlük alevi olup da sarmıştı bütün ülkeyi. Çok değil sadece beş ay geçti üstünden ve isyan, hemen hemen her yerde irili ufaklı forumlarla, sokak eylemleriyle sürmekteydi. Yaz bitmekteydi lakin isyan devam etmekteydi. Üstelik iktidarı bir de “sıcak sonbahar” korkusu sarmıştı ki bunun sebebi de gün gibi ortadaydı.

Korkuları boşuna değil!

Özgürlük alevinin belki de en parlak, en atılgan kısmıydık biz öğrenciler. Barikatlarda mücadele ederken çantalarımızda ders notlarının yanında gaz maskesi, limon ve sirke de vardı. Sadece polis saldırısına karşı değil, sınavların iptali, ek sınavlar için dekanlara, rektörlere karşı da mücadele verdik. Mezuniyet törenlerinde taşıdığımız dövizlerle pankartlarla dosta düşmana duyurduk yolumuzun özgürlük yolu olduğunu ve mücadelenin daha yeni başladığını.

Yüksek Öğretim Kurumu nedir?

İsyan ettiğimiz bu düzenin o kadar çok kurumu var ki bizleri dar kalıplarında tektipleştirmeye çalıştıkları; bunlardan biri de 1980 darbesinden sonra üniversiteleri baskı altına almak için kurulmuş olan YÖK. Yıllardır üniversitelerin kapılarını adım adım sermayeye açan, özgür düşüncenin oluşacağı alanları yok eden bu kurum, son dönemde isyanın üniversitelere sıçramasından korkan devletin de saldırısıyla birleşince neyi ifade ediyor bu YÖK?

·         Yetersiz yurtlar, ikinci öğretim soygunu, zam üstüne zam yapılan yemekhane fiyatları, şirketlere peşkeş çekilen kantinlerdir.

·         Her türlü bilimsel ve akademik faaliyetin paranın boyunduruğuna sokulması, üniversite içinde herşeyin ticari hale gelmesidir.

·         Teknokentlerde sermayeye bedava hizmet, fabrikalarda staj adı altında kölelik düzenidir.

·         Üniversitede çalışan taşeron işçilerin kötü çalışma koşulları, haksız yere işten atılan araştırma görevlilerinin iş güvencesi sorunudur.

·         Burs ve yurt yönetmeliğine göre direniş, boykot, işgal, yazı yazma, resim yapma, slogan atma fiillerine eksik veya tam teşebbüste bulunan öğrencilere burs hatta kredi bile verilmeyecek olmasıdır. Lakin öğrenciyken evlenen öğrencilerden “uygun görülenlerine” maddi destek sağlanması, ücretsiz yurt ayarlanması, aldıkları kredilerin dahi bursa çevrilmesidir.

·         Samsun'da Gezi eylemlerine katıldıkları için “devletin güvenlik güçlerine karşı gelmek, hakaret etmek, müessir fiilde bulunmak” iddiaları sebebiyle 82 öğrencinin yurtlarından atılmasıdır.

·         Özgür düşünceyi engellemeyi kendine görev bilen üniversite yönetimlerinin meşru taleplerin tüm öğrencilerle buluşmasını engellemek için açılan disiplin soruşturmalarıdır.

·         Giderek artan sayıda yurtta kadın ve erkek öğrencilerin ortak alanlarının birbirinden ayrılarak haremlik selamlık uygulamasına geçilmesidir.

·         Rektörlerin, dekanların kaymakam atanır gibi atanması ve bu kişilerin üniversitede AKP’nin siyasi bekçiliğine soyunmasıdır.

·         Halk isyanında kaybettiğimiz kardeşlerimizin katilleri olan polislerin kampüs içerisine “güvenliği sağlama” adı altında sokulma planıdır.

·         ODTÜ’de yol geçecek bahanesiyle kampüsü sermayenin talanına açmaktır. Buna karşı olan üniversite bileşenlerineTOMA ve akreplerle gelen çevik kuvvet ekipleriyle saldırılmasıdır.

Peki üniversiteler siniyor mu?

Hayır! Üniversitelerde başlayan forumlar, artık her sorunu içimize atmaktan ziyade isyanın ateşini harlamak için bir fırsat haline gelmiş durumda. Forumları üniversitenin emekçilerinin katılımıyla güçlendirerek oluşan demokratik ortamlarda sorunlarımızı dile getiriyor ve bunlara çözümler arıyoruz. Böylece yıllardır bizlere dayatılan örgütsüzlüğün getirdiği yalnızlığı yıkıyoruz!

Gün geliyor ODTÜ'lü oluyoruz, sermayenin talanına karşı kampüslerimize kalkan oluyoruz. Sadece üniversite emekçileriyle birleşmekle kalmıyor, yapılacak yolun 100. Yıl mahallesinden geçmesine karşı, mahalle halkıyla da birleşerek mücadeleye atılıyoruz. Gün geliyor Ege Üniversitesinde KYK yurdunda kalan kadın öğrenciler oluyoruz ve yurda son giriş saatlerinin 23:00’ten 22:00’ye çekilmesini sloganlarla protesto ediyor, yurt fiyatlarına yapılacak zamlara, yemek fişleriyle ancak bir içecek alınabilecek olmasına karşı çıkıyoruz. Dicle Üniversitesi'nde yurtta kalan bir kadın öğrenci oluyoruz, fakülteden yurda dönerken tacize uğramamızı içimize atmak yerine yurda gidip arkadaşlarımızı ayaklandırarak büyük bir eylemin de tetikleyicisi oluyoruz.

İsyanı harlamaya, mücadeleyi kazanmaya!

Artık diğer tüm baskı araçlarına karşı durdurduğumuz gibi YÖK’e karşı da bizleri daha güçlü kılan bir dayanak noktamız var; halkın haklı isyanı! İşte biz de bu özgüvenle başlıyoruz daha güçlü bir mücadeleyi üniversitenin tüm bileşenleriyle, araştırma görevlileriyle, temizlik, yemekhane, idari büro çalışanlarıyla örmeye. YÖK sadece öğrencilerin değil, bu isyana katılmış olan herkesin karşısında mücadele etmesi gereken bir kurum.

Nasıl ki isyan eden halk gündelik yaşamında sermayenin saldırıları yüzünden ekonomik sıkıntılar yaşıyor ise, üniversite bileşenleri de YÖK’ün gün geçtikçe sermayeye üniversite kapılarını açmasıyla daha fazla sıkıntı çekecek. Hükümet her cepheden saldırıyor. Biz de her cephede hep beraber mücadele etmeliyiz. Üniversitede çalışanlar dahil tüm işçileri ve emekçileri, hatta öğrencilik yaşamımızdan sonra iş bulabilirsek bizleri de etkileyecek olan, son dönemde sıkça dile getirilen ve “çalışma yaşamında devrim” olarak sunulan kıdem tazminatı düzenlemelerini de mücadelede karşımıza almamız gerekmekte. Çünkü biz sadece bugünümüz için değil, yarınımız için de mücadele veriyoruz.

Bizler bu isyana katılmış ve dövülerek öldürülmüş bir üniversite öğrenci olan Ali İsmail Korkmaz’ın sınıf arkadaşlarıyız. Üniversiteye gidecek maddi durumu olmayan, ailesinin geçimine katkıda bulunmak ve kardeşinin okul masrafları için çalışmak zorunda olan Mehmet Ayvalıtaş’ın mahalle arkadaşlarıyız. Ethem Sarısülük’ün çıraklarıyız. Abdullah Cömert’in, Medeni Yıldırım’ın, Ahmet Atakan’ın kardeşleriyiz. Bizler bu toplumuz %99’unun çocuklarıyız. Gaz fişekleriniz, plastik mermileriniz, Tomalarınız, akrepleriniz vız gelir! Ne öldürmekle biteriz ne de tutuklamakla sayımız azalır! Yılmıyoruz, bu isyanı hep beraber, her yerde büyütmek için, yeniden harlamak için, sokaklara, alanlara çıkıyoruz!