Günümüzde YÖK ve yükseköğretim

Bundan tam 30 yıl önce, 6 Kasım 1981’de kurulan YÖK, bugün üniversiteleri sermayenin hizmetine açmanın bir aracı, sermayenin işçi sınıfına yönelttiği saldırının bir parçasıdır. O halde YÖK'e karşı mücadele de bu sınıf savaşının bir cephesi olmalıdır.

1981 yılının 6 Kasım’ında kurulan ve amacı “yükseköğretimde koordinasyonu sağlamak” olarak açıklanan Yükseköğretim Kurulu (YÖK), bu iddianın aksine 30 yıllık bir baskı ve sindirme aracı olageldi. Doğrusunu söylemek gerekirse, yükseköğretimi değil ama, üniversitelerdeki baskıyı pek güzel koordine etti. YÖK marifeti ve sıkıyönetim desteği ile darbe sonrasında burjuva akademisinde mücadele veren ne kadar solcu akademisyen varsa atıldı, bir kısmı istifaya zorlandı, bir kısmı da tüm bunları protesto ederek kendileri istifa etti. Daha yakın bir zaman öncesine kadar, Yunanistan'ı fethetmeyi arzulayan yarı deli rektörlerin arkasında duran, cumhuriyet ve laiklik edebiyatı üzerinden kendini meşrulaştırmaya çalışan, Batıcı-laik sermayenin üniversitelerdeki çıkarlarını koruyan YÖK, günümüzde eskisinden çok farklı bir görüntü arz ediyor. YÖK artık bir yandan İslamcı sermayeye yakın kalemşörlerin üniversitelerde egemen güç haline gelmesini, diğer yandan da genel olarak sermayenin, üniversiteleri doğrudan eline geçirerek şirketlerin araştırma geliştirme bölümü gibi kullanmasını sağlayan ikili bir görev üstlenmiş durumda.

Gerek Batıcı-laik sermayenin güdümündeyken gerekse de günümüzde, YÖK'ün önemli bir özelliği üniversitelerde ticarileştirme programlarını uygulamak. Bunun bir ayağı da üniversitelerde Bologna süreci olarak anılan yeniden yapılanma. Kaynağı Avrupa Birliği olan bu program Türkiye burjuvazisinin hem İslamcı hem de Batıcı kanatlarının ortak çıkarları ile örtüşüyor. Bugün üniversitelerde piyasalaştırmanın, ticarileştirmenin, bilim emekçilerini şirketlere eleman yapmanın kod adı Bologna süreci haline gelmiş durumda. Diğer yandan, Bologna sürecinin genellikle sadece uluslararası öğrenci değişim programı olan Erasmus ayağı biliniyor. Oysa üniversitelerde yükselen Teknokentler, yükseköğretimin finansman yapısında yapılması planlanan değişiklikler vb. bu sürecin sadece birer örnek parçası. Bu yeni düzenleme, üniversite öğrencilerini düşük ücretlerle emek piyasasına atmayı da içeriyor.

Hal böyleyken, yükseköğretim alanındaki mücadeleyi sadece YÖK'e ve AKP gericiliğine kanalize etmek, olsa olsa eksik bir politik hat izlemek anlamına gelecektir. AKP'nin YÖK'ü ile CHP'nin ya da başka bir laik burjuva odağın YÖK'ü arasında bir fark olmayacaktır. Çünkü her ikisi de sermayenin hizmetinde, işçi çocuklarının karşısında olacaktır. YÖK, sermayenin işçi sınıfına yönelttiği sınıf saldırısının bir aracıdır. O halde YÖK'e karşı mücadele de bu sınıf savaşının bir cephesi olmalıdır.

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2011 tarihli 25. sayısında yayınlanmıştır.