Deniz, Hüseyin, Yusuf’un anti-emperyalist ve devrimci mirasına sahip çıkma zamanı!
12 Mart 1971 askeri müdahalesinin ardından kurulan rejim, bundan 49 yıl önce 6 Mayıs 1972’de, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslanı idam ettiğinde üç devrimci önder sadece 20’li yaşlarındaydı. Bu kısacık yaşamları arkalarında gençliğe büyük bir miras bırakmalarına engel olmadı. Çünkü bu üç önder sonunda ölüm olabileceğini bilerek girdikleri bu yolda hayatlarını devrime adadılar.
Devrimci mücadele yolunu seçtiler!
Mücadeleye atıldıkları yıllar Türkiye’de solun yükselişe geçtiği, gençliğin olduğu kadar işçi hareketinin de kabuğunu kırdığı, grevlerle, direnişlerle, nihayet 15-16 Haziran ayaklanması ile bir sınıf olarak kendisini ortaya koyduğu yıllardı. Bu dönem aynı zamanda ABD emperyalizmine karşı da güçlü bir hareketin gelişmekte olduğu bir dönemdi. Ancak bu yıllar düzenin parlamento yoluyla değiştirilebileceğine dair yanılsamaların da hâkim olduğu bir dönemdi. Onlar parlamentarizmin o bataklığına saplanmayıp yerine devrimci mücadeleyi koydular, emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı lafla değil eylemle mücadele edeceğiz dediler.
Emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı hürriyeti ve halkların kardeşliğini savundular!
Denizlerin kuşağı 6.Filo’yu denize dökmekten Vietnam kasabı Komer’in arabasını yakmaya, işçi grevlerini sahiplenmekten köylülerin toprak işgallerine katılmaya kadar 68 kuşağı memlekette mücadele neredeyse oradaydı. Denizler, anti-emperyalist mücadeleyi yükseltirken işbirlikçi iktidarı karşısına alıyor, burjuva milliyetçiliğine prim vermiyor, tutum ve eylemleriyle halkların kardeşliğinin harcını oluşturuyorlardı. Silahlı mücadele yolunu seçtiklerinde, bunun için eğitim almaya Filistin’e gittiler. İsrail Siyonizmi’ne karşı Filistin halkıyla enternasyonalist bir dayanışma içinde mücadeleye hazırlandılar. Bugünkü gençliğe örnek olması gereken bu devrimcilerin ölüme yürürken haykırdıkları “kahrolsun emperyalizm, yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi, yaşasın işçiler ve köylüler” sözleri bizlere ışık tutuyor.
Bu yıl 6 Mayıs’a, ABD’nin katil 6. Filo’sunun yeniden Karadeniz’in kapısı olan boğazlara dayandığı, emperyalist kuşatmanın genişlediği, memlekette hürriyet isteyen gençliğe karşı istibdadın baskısının bir hayli arttığı bir dönemde giriyoruz. Böyle kritik bir dönemde çıkış yolu için gençliğin 68 kuşağının bugüne ulaşan sesine kulak vermesi, Denizlerin canları pahasına geleceğe bıraktığı mirasa yılda bir gün değil her gün sahip çıkması gerekiyor.
Gelecek göğsünde Amerikan madalyası taşıyan generallerin değil Denizlerin kalbini taşıyan gençliğin olacak!
Bugün iktidardakiler bir yandan emperyalizme karşı hamasi nutuklar atıp, aylardır hürriyet için mücadele eden üniversite öğrencilerini “dış güçlerin piyonu” olmakla suçluyor. Öbür yandan emperyalist üsler işlemeye devam ediyor, Amerikan donanması Karadeniz’e sınırsızca girme hayallerini açıkça ilan ederken, bu iktidar savaş gemilerinin boğazlardan geçişini sınırlandıran Montrö’yü tartışmaya açıyor. Pandemi koşullarında sefalet ücretlerini bu ülkenin işçilerine reva gören, kârları için işçileri ölümüne çalıştıran emperyalist tekelleri koruyor. İstibdadın, dış güçlerin piyonu olmakla suçladığı öğrenciler, Amerikan 6. Filo’sunun gemilerinin Karadenize geçişini protesto etmek için Dolmabahçe’de “Amerika Karadeniz’den defol” pankartıyla eylem yaparken göğsünde Amerikan liyakat madalyasıyla Hulusi Akar, Milli Savunma Bakanlığı görevine devam ediyor! Bizim “defol” dediklerimize her fırsatta “dost ve müttefik” demeyi sürdürüyor.
68’den bugüne, tek yol emperyalizme ve istibdada karşı mücadele!
Bir üçüncü dünya savaşı olasılığı ufukta belirmiş durumda. Emperyalistler hazırlıklarını yapıyor, kuşatmalarını genişletiyorlar. Emperyalistlerin attıkları her adımın halklara kan ve gözyaşı olarak döneceğini unutmamalıyız. Öyleyse her adımında emperyalistlerin ayaklarına taş koymak için de mücadele etmeliyiz. Türkiye’nin yaklaşan savaşta emperyalizmin safında yer almasını engellemeliyiz. Bunun için emperyalizme karşı olduğu gibi, gençliği ve emekçi halkı ezen işbirlikçi istibdad rejimine karşı da hürriyet mücadelesini yükseltmeliyiz.
Denizlerin parlamentarist ve reformist hayallere karşı çıkışı bugün de geçerlidir. Biz bu haklı ve devrimci çıkışın hak ettiği zafere ulaşması için o dönemde 15-16 Haziran’da kendini ortaya koyan işçi sınıfının devrimci potansiyeli ile buluşturulması gerektiğini görüyoruz, bugün de gençliği sınıf mücadelesinde mevzilenerek, örgütlenerek emperyalizmin ve istibdadın karşısına çıkmaya çağırıyoruz. Emperyalizme karşı duyduğumuz öfke, bilinç ve kararlılıkla, eşit, özgür, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyaya olan inancımızla, Deniz, Hüseyin ve Yusuf şahsında emperyalizme karşı bu topraklarda devrim sosyalizm mücadelesi veren bütün devrimcileri saygıyla anıyoruz.
Devrimci İşçi Partili Öğrenciler