Neden Katar? İktidar Batı karşıtı olduğu için mi, Batı’ya satamadığı için mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Katar Emiri arasında 10 başlıkta yapılan anlaşmalar büyük tartışma yarattı. Anlaşmaların bazıları iyi niyet beyanlarından ibaret kalırken Varlık Fonu’nun İstanbul Borsası hisselerinin yüzde 10’unu satması, İstinye Park ve Haliç Port projelerinden de yine Katar’a satış yapılması somut anlaşmalar olarak öne çıktı. Katarlı şirketler ve doğrudan Katar Emirinin ailesi, son dönemde başta Kanal İstanbul projesi çevresindeki arazi alımları, Tank Palet fabrikasının satılması, Ataköy sahilindeki gökdelenler, Boğaz’daki köşkler ve çok sayıda inşaat projesinde aldıkları roller ile gündeme geliyor.
Erdoğan ve iktidardaki müttefiklerinin Katarla kurduğu özel ilişkiler Amerikan muhalefetinin de hedefinde. CHP ve İyi Parti bu ilişkilerin Türkiye’yi Batı’dan kopartmasından şikâyet ediyor. İktidar cephesi ise eğer satışları Batı sermayesine yapsak bu kadar eleştirmezsiniz diyerek cevap veriyor. Aslında Erdoğan ve AKP iktidarı ABD ve AB’den istediği parayı bulamadığı için yüzünü Katar’a dönüyor. Yoksa her sıkıştığında Hazine Bakanını neden Londra’ya göndersin? Tank Palet fabrikasını Katar’a satıyorlar ama pek “milli” uçak projesinin motor ihalesinde Amerikan şirketleri ile İngiliz RollsRoyce kapışıyor. “Yerli milli” denen İHA’ların motorlarının ihalesi Kanadalılara veriliyor.
Peki, Katar’dan gelen bunca para Katar Emiri ile Erdoğan’ın muhabbetiyle mi geliyor? Tabii ki hayır. Emperyalist para babası George Soros’un “Türkiye’nin en iyi ihraç malı ordusudur” tespiti burada da devrede. Türkiye kurduğu üs ve gönderdiği askerlerle, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin başını çektiği Arap rejimleri tarafından abluka altına alınan Katar’a kalkan oluyor. Karşılığını da doğalgaz zengini Katar’ın dolarlarıyla alıyor. Bu yüzden Türkiye’nin kamusal varlıklarının satılmasının kendisi başlı başına yağmadır. Kime satıldığı sorunu ikinci derecede önemlidir. İşçi sınıfı yerli ve yabancı tekellere ve devletlere peşkeş çekilen tüm varlıkların tazminatsız ve işçi denetiminde kamulaştırılmasını savunmalıdır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2020 tarihli 135. sayısında yayınlanmıştır.