İşsizler mi, yedek sanayi (işçi) ordusu mu?
Kovid 19 salgını ile birlikte medyada işsizlik haberleri baş köşeye yerleşti. Kapitalizmin yıkılmaz kalesi ABD’deki dramatik işsizlik artışları bir hayli ilgi çeker oldu. İstatistikler havada uçuşurken, hangi sayının ne anlama geldiği de pek önemli olmuyor. Şu kadar kişi işini kaybetmiş, milyonlar işsizlik sigortası için başvurmuş, işsizlik oranı artmış, sonra azalmış, vs. Kısacası işsizlik üzerine haber ve yorum bolluğundan geçilmiyor.
İşsizliğe gösterilen bu ilgi hem iyi hem kötü. İyi, çünkü ekonomi yavaşlayınca ilk feda edilenin emekçiler olduğu bir kez daha olanca çıplaklığı ile ortada. Kötü, çünkü eldeki resmi istatistiklerin dayandığı kategoriler adeta işsizliğin, dolayısı ile yoksulluğun ve sefaletin gerçek boyutunu saklamak için tanımlanmış gibi. İşsizlik haberlerine de haliyle bu ideolojik terminoloji hakim olduğu için sorunun kimleri, ne kadar etkilediğini görmek zorlaşıyor.
Şüphesiz işsizlik haberlerinde yer alan istatistiklerin tanımsal sorunlarının yanı sıra, haberlerin diline de sıkıntılı bir ideolojik ton hakim. Aşağıda dipnotta İngilizcesini verdiğim Wall Street Journal ‘daki haberin ilk cümlesi dile sinmiş bu savunmacı, kapitalizmi güzelleyici uslubun açık örneği.[1] “İşsizlik sigortası”ndaki sigorta kelimesi yerine seçilen kelime olumluluk mesajı veren “fayda/yarar” anlamında “benefit”, keza işsizlik oranının seviyesine ve eğilimine ilişkin kullanılan kelime de “istikrar” anlamında "stability"! Daha da ötesi, darmadağın emek piyasasının da "healing" kelimesi ile bir yandan tedavi edildiği, işlerin iyiye gittiği ima edilirken, öte yandan işsizliğin tarihte yaşanan en yüksek seviyelere vardığı ("historically high levels") ve işçilerin işlerini kaybetmeye devam ettiği de ("workers are still losing their jobs") söylenebiliyor! Hem de beşi bir arada misali bütün bu dil hokkabazlığı tek bir cümle içinde icra ediliyor.
Bu yazıda, önce ABD’de Mayıs 2020 verilerini kullanarak resmi işsizlik oranının nasıl hesaplandığını kısaca hatırlatıyorum. Bilahare işsizliğin gerçek boyutunu daha doğru yansıttığını düşündüğüm Marx’ın Yedek Sanayi/İşçi Ordusu (YİO) kavramını somutlamaya çalışacağım.
Herhangi bir ülke nüfusunun önemli bir kısmı aktif iş gücü içinde yer almıyor. Çünkü, nüfusun bir kısmı öğrenci, bir kısmı da emekli ya da asker veya polis. İşsizlik oranı hesaplanırken ilkin aktif iş gücü mensupları, ardından da bu iş gücü içinde işsiz olanlar belirleniyor. İşsiz olanlar daha sonra aktif iş gücü sayısına bölünerek işsizlik oranı hesaplanıyor. Mayıs ayında ABD’de aktif iş gücü 158.2 milyon ve işsiz olanlar da 20.9 milyon olarak belirlendiğine göre resmi işsizlik oranı % 13.3 (20.9/158.2) olmuş oluyor. ABD’de bu verileri derleyen ve yayımlayan kuruluş Çalışma Bakanlığı’na bağlı Çalışma İstatistikleri Bürosu (Bureau of Labor Statistics-BLS); geniş kapsamlı, sistematik verilere, raporlara vd. yayınlara bu kurumun web sitesinden erişmek mümkün.
Yedek Sanayi/İşçi Ordusu
Marx’ın keşfettiği, önerdiği kavramları Kapital’’in değişik bölümlerine gelişigüzel serpiştirdiğini düşünemeyeceğimize göre, Yedek Sanayi/İşçi Ordusu’nun (YİO) Kapitalist Birikimin Genel Yasası başlıklı I. Cilt, 23. Bölüm’de ilk defa karşımıza çıkışı üzerinde durmak gerekir. Burada işsizlik kapitalizmin işleyişinin, sermaye birikiminin “Genel Yasası” bağlamında formüle edilmiş bir sonucu olarak ele alınır ve çözümlenir. İşsizliği, beklenmedik gelişmelerin, dışsal faktörlerin sekteye uğrattığı kapitalist gelişmenin arzu edilmeyen geçici bir sorunu olarak değil, sermaye birikiminin ihtiyaç duyduğu bir zorunluluk olarak görmemiz beklenir.
Bu zorunluluğu Marx şöyle dile getirir:
“.. eğer bir artık işçi nüfusu, birikimin ya da kapitalist temel üzerinde zenginliğin gelişmesinin zorunlu bir ürünüyse, bu artık nüfus da, tersine, kapitalist üretimin kaldıracı, evet, kapitalist üretim tarzının bir varlık koşulu haline gelir. Bu artık nüfus, sanki üretilmesinin bütün masraflarını o karşılamış gibi mutlak olarak sermayeye ait olan bir kullanılmaya hazır yedek sanayi ordusu oluşturur. Artık nüfus, sermayenin değişen değerlenme ihtiyaçları için, gerçek nüfus artışının sınırlarından bağımsız olarak, her an sömürülmeye hazır insan malzemesini yaratır.
…modern sanayinin bütün hareket biçimi, işçi nüfusun bir kısmının sürekli olarak işsiz ya da yarı işsiz insanlara dönüştürülmesine dayanır.
…Yedek sanayi ordusu faal sanayi ordusu üzerinde durgunluk ve orta karar refah dönemlerinde bir baskı unsuru olur, aşırı üretim ve coşkunluk dönemleri sırasında faal sanayi ordusunun taleplerini dizginler.Yani, göreli artık nüfus, emeğin arz ve talebi yasasının dayandığı arka planı oluşturur. Göreli artık nüfus bu yasanın hareket alanını sermayenin sömürü ve hükmetme hırsına mutlak şekilde uygun düşen sınırlar içinde tutar.
Göreli artık nüfus mümkün olabilecek her biçimde karşımıza çıkar. Her işçi, yarı ya da tam işsiz olduğu süre boyunca bunun içinde yer alır. Sınai çevrim boyunca bir evreden diğerine geçilirken bürünmek zorunda kaldığı ve bu yüzden de bunalım zamanlarında şiddetli, işlerin durgunlaştığı zamanlarda kronik bir durum alan, büyük, periyodik biçimleri bir yana bırakılırsa, göreli fazla nüfusun her zaman karşılaşılan üç biçimi vardır: akıcı, saklı ve durgun.”
Yukarıdaki alıntılarda hemen göze çarpan terminolojik iki noktayı vurgulamakta yarar var: Birincisi, Marx yedek sanayi ordusu ve göreli artık nüfus (artık nüfus) kavramları ile aynı şeyi kastediyor ve bunları birbirinin yerine kullanıyor. İkincisi ise, yedek sanayi ordusu kavramını günümüz kapitalizminde işçi sınıfının değişen kompozisyonu, hizmet sektörünün göreli büyüklüğü dikkate alınırsa yedek işçi (işgücü) ordusu (YİO) şeklinde kullanmanın daha isabetli olacağı.[2]
Yukarıdaki alıntılar sadece YİO’nun sermaye birikiminin tabii ve zorunlu bir sonucu olduğunu belirtmekle kalmıyor aynı zamanda YİO’nun kompozisyonuna ve büyüklüğüne ilişkin kavramsal bir çerçeve sunuyor. Adeta YİO’yu operasyonelleştiriyor. Mesela, “Her işçi, yarı ya da tam işsiz olduğu süre boyunca bunun içinde yer alır” diyerek yarı-zamanlı emekçileri de YİO içinde sayıyor. Ayrıca, YİO’nun “üç biçimi vardır: akıcı, saklı ve durgun” diyerek de işsizleri sınıflandırıyor.
Marx’ın tanım ve tasnifinden yola çıkarak eldeki işsizlik verileri ile YİO’nu somutlamaya çalışan yetkin çalışmalar maalesef oldukça az sayıda. Önemli çalışmaların arasında Deepankar Basu’nun çalışmasını kaydetmek gerekir.[3] Aşağıda bu çalışmayı esas alarak KOVİD 19 salgınının ABD’de YİO’nu nasıl genişlettiğini ve de resmi işsizlik istatistiklerinin krizin emekçiler üzerindeki tahribat boyutunu nasıl gizlediğini göstereceğim.
Basu’nun Sweezy’den (1942)[4] modifiye ederek aktardığı aşağıdaki şekil, işgücüne yeni katılan, değişik biçimlerde işgücü dışına düşen, tekrar katılan, emekli olan ve benzeri kategorileri dikkate alarak YİO’nun dinamik oluşumunu gösteriyor.
Marx’ın YİO’nun alt grupları olarak tanımladığı akıcı, saklı ve durgun işsizlere doğrudan tekabül eden gerçek verileri resmi istatistiklerde bulmak imkansız. Ancak, yaklaşık hesaplamalar yapmak mümkün. Sözkonusu alt gruplardan akıcı işsizler genellikle teknolojik gelişmelerin, makinalaşmanın ve son dönemlerde sermayenin küresel mobilitesinin sonucu. Saklı işsizleri ise genellikle ev emekçileri ve küçük ölçekli tarım işçileri oluşturuyor. Kapitalist ekonominin büyüme temposuna bağlı olarak iş gücüne emilecek bu nüfüsun gerçek büyüklüğünü tespit etmek haliyle oldukça güç. Durgun işsizler grubu ise uzun süre işsiz kalarak iş aramaktan yılmışlardan ya da vasıfsızlaşmış emekçilerden oluşuyor.
YİO’nun KOVİD 19 dönemindeki (ve hemen öncesindeki) büyüklükleri Basu’nun önerdiği yöntem ile güncellerken YİO’nu değişik kapsayıcılıkta 4 farklı şekilde tanımlıyoruz:
YİO1 = resmi işsizler;
YİO2 = resmi işsizler + yarı-zamanlı işçiler + marjinal işçiler;
YİO3 = resmi işsizler + yarı-zamanlı işçiler + marjinal işçiler + iş aramaktan yılmış işçiler;
YİO4 = resmi işsizler + yarı-zamanlı işçiler + marjinal işçiler + iş aramaktan yılmış işçiler + mahkumlar.
BLS’in en son raporuna göre ABD iş gücü Mayıs 2020’de 158.2 milyon; bu iş gücünün 20.9 milyonu da işsiz. Yukarıda hatırlattığımız gibi işsizlerin sayısı iş gücüne bölünerek resmi işsizlik oranı, %13.3 elde ediliyor. 20.9 milyon işsiz yukarıdaki tanımlara göre YİO’nun en sınırlı ölçümüne, YİO1’e tekabül ediyor. Kapsam, yarı zamanlı çalışanlar (25 milyon) ve marjinal işçiler (2.4 milyon) eklenerek genişletildiğinde YİO2’nu 48.4 milyon olarak elde ediyoruz. YİO2’ye yılmış işçiler (0.67 milyon) eklendiğinde YİO3 49.1 milyon, daha sonra bu sayıya hapishane nüfusunu[5] (2.2 milyon) eklediğimizde de YİO4’u 51.3 milyon olarak bulmuş oluyoruz.
Aşağıdaki şekil değişik kapsayıcılıktaki YİO büyüklüklerini karşılaştırmamıza imkan veriyor. Çarpıcı sonuç, Mayıs ayında KOVİD 19 salgınının ortasında en dar kapsayıcılıktaki YİO1’in (21 milyon) --resmi işsizler sayısının-- en kapsayıcı YİO4’ün (51.3 milyon) yarısından bile az, % 41’i kadar olması. Şekilde aynı zamanda Ocak ayı YİO değerleri de verildiği için KOVİD 19’un YİO’yu nasıl etkilediğini de görebiliyoruz. KOVİD 19 öncesi resmi işsizlik (YİO1) ile en geniş kapsamlı işsizlik (YİO4) arasındaki fark çok daha dramatik; resmi işsizlik geniş kapsamlı işsizliğin %16’sı kadar. Ocak ayı verilerine dayalı bu son oranın bu denli küçük olmasının başlıca nedeni KOVİD 19 öncesi dönemde resmi işsizliğin hayli düşük seyretmesi. Nitekim, Basu’nun 1980-2011 dönemi için yaptığı ölçümlerde de ortalama YİO1 değeri, ortalama YİO4’ün %43’ü kadardır. Değişik dönemlerde yapılmış bu ölçümlere dayanarak, en azından ABD’de en kapsayıcı YİO’nun genellikle resmi işsizler sayısının 2 katından bile daha büyük olduğunu söyleyebiliriz.
İşsizlik, yoksulluk, geçim sıkıntısı hatta sefalet demektir. İleri kapitalist devletlerde uygulanan işsizlik sigortasının ve diğer refah devleti yardım kalemlerinin işsizlik yüzünden çekilen bunca ezayı bir ölçüde hafiflettiği doğrudur. Fakat bu ödemelerden sadece resmi işsizlerin, hem de belirli bir süre için yararlandıklarını unutmamak gerekir. Daha da önemlisi, bu tür ödemelerin genellikle burjuvaziden emekçilere dönük bir gelir aktarımı ile değil, işçilerin bir kesiminin diğer kesimini finanse etmesi ile yapıldığı gerçeğidir. Kısacası pozitif bir net sosyal ücretten söz etmek çok zor. Bakın, bu günleri görmüşçesine tam da bu konuda Marx ne demiş: "..[S]efalet .. kapitalist üretimin ve zenginlik artışının ... varlık koşulunu oluşturur. Sefalet, kapitalist üretimin faux frais’si (ek harcamaları) arasında yer alır; ne var ki, sermaye bunu büyük ölçüde kendi sırtından atıp işçi sınıfının..omuzlarına yüklemesini bilir." (Marx, 2011: 622)
[1] “The number of workers applying for and receiving unemployment benefits has stabilized at historically high levels, signs that while the labor market is healing hundreds of thousands of workers are still losing their jobs each week.” (WSJ, 18 Haziran 2020).
[2] Nitekim Kapital’in Yordam edisyonunda “yedek işçi ordusu” kavramına rastlıyoruz. İlginç olan bu kavramın sadece bir yerde yedek sanayi ordusu yerine kullanılması (s. 615). Daha da ilginç olanı, sadece bir kez kullanılan bu kavramın Dizin’de yer verilmesine rağmen daha sık kullanlan yedek sanayi ordusu’na yer verilmemesi. Karl Marx. 2011. Kapital: Ekonomi Politiğin Eleştirisi, Cilt: 1. Çeviri: Mehmet Selik - Nail Satlıgan. İstanbul: Yordam Kitap.
[3] Deepankar Basu. 2013. The Reserve Army of Labor in the Postwar U.S. Economy. Science and Society. April.
[4] Paul Sweezy. 1942. Theory of Capitalist Development. New York: Monthly Review.
[5] https://worldpopulationreview.com/country-rankings/incarceration-rates-by-country