Bir yağma hikayesi: Kısa çalışma neden geldi? Neden kaldırıldı? Neden tekrar uzatıldı?
Kısa çalışma ödeneği 26 Mart 2020’de Koronavirüs salgınıyla mücadele kapsamında geniş çaplı şekilde uygulanmaya başlamıştı. Kısa çalışma her ne kadar işçiler için bir imkanmış gibi sunulsa da tam tersine salgının ekonomik faturasını işçilere kesmenin bir yolu oldu. İşçiler kısa çalışma kapsamında ücretlerinin yüzde 60’ını işsizlik sigortası fonundan aldı. Bazı işyerlerinde patron geri kalan ücret farkını ödese bile işçiler emekliliğe esas olan prim gün sayısında kayba uğruyor. Patronlar için ise kısa çalışma ücret ödeme yükümlülüğünden kurtulmak ve işçi maliyetlerini düşürmek için gerçek anlamda bir fırsat oldu. Daha sonra kısa çalışmaya “ücretsiz izin” ile patronların kıdem ve ihbar tazminatı ödemekten kurtarılması ve işçilerin günlük 39 lira 24 kuruşa (bu yıl asgari ücret zammı ile 47 lira 70 kuruş!) mahkûm edilmesi geldi.
Patronlar İşsizlik Sigortası Fonuna koyduklarının beş katından fazlasını alıyor
Erdoğan, OHAL’i sermayenin önünü açmak için kullandık demişti, salgını da sermaye için bir fırsat haline getirmeyi bildi. Hem sermaye maliyetlerini azaltıyor hem de gerek kısa çalışma gerekse de ücretsiz izin kapsamında nakdi ücret desteği işçilerin İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanıyordu. İşsizlik Sigortası Fonunun önemli bir kısmı ise işçi ve emekçilerin ücretlerinden yapılan kesintilerle biriktirilmişti. İşsizlik Sigortası Fonu için işverenden kesilen yüzde 2’lik payın yaklaşık 1,5 katı ise teşvik ve destek ödemeleri adı altında sermayeye geri ödeniyor. Kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği dışında işbaşı eğitim programları, yarım çalışma ödeneği gibi kalemler de patronların ücret, tazminat vb. yükümlülüklerinin fona yüklenmesi anlamına geliyor. Hepsi birlikte değerlendirildiğinde patronlar fona ödedikleri paranın yaklaşık 5-6 katını tekrar kasalarına geri koymaktalar.
Sermaye yağmalıyor İşsizlik Sigortası Fonu suyunu çekiyor!
31 Mart 2021 tarihi itibariyle AKP iktidarı Koronavirüs salgını ile başlayan kısa çalışma ödeneği uygulamasına son verildiğini açıkladığında bunun sebebi patronların yağmasını engellemek değildi elbette. İşsizlik Sigortası Fonundaki para iyice suyunu çektiği için AKP iktidarı kısa çalışma yerine daha az maliyetli olan ama işçiye daha büyük bir yük getiren ücretsiz izin dayatmasını yaygınlaştırmak istedi. 2020 yılı içinde kısa çalışma ödeneği kapsamında 27,4 milyar lira harcanırken nakdi ücret desteği olarak 6,5 milyar lira kullanılmıştı. 31 Mart’ta kısa çalışma ödeneğine son verildiğinde ise İşsizlik Sigortası Fonunda nakit olarak sadece 18 milyar lira kalmıştı. Erdoğan işte bu yüzden kısa çalışma ödeneğini durdurdu. Ancak patron örgütü TOBB’un itirazları yükselmeye başlayınca bu kararından geri adım atarak uygulamayı üç ay daha uzattı. Bu durumda üç ay sonra İşsizlik Sigortası Fonunda kullanılabilecek nakit miktarının 7-8 milyar liraya kadar düşmesi beklenebilir. Bir üç ay daha bu şekilde gidildiği halde fondaki nakit miktarının sıfırlanması tehlikesi söz konusudur.
Hortumun bir ucu devlette diğer ucu sermayede
2020 yılına girilirken 131,5 milyar lira varlığı olduğu söylenen İşsizlik Sigortası Fonunda kısa çalışma ve nakdi ücret desteği kapsamında toplam 34 milyar lira kullanıldığı halde fondaki para nasıl suyunu çekti? Ülke Merkez Bankası rezervlerinden 128 milyar doların nasıl çarçur edildiğini tartışırken aslında dikkat çekilmesi gereken bir diğer yağma da İşsizlik Sigortası Fonunda yaşanmakta. Rakamlardaki tutarsızlığın sebebi İşsizlik Sigortası Fonundaki 131,5 milyar lira varlığın yaklaşık yüzde 95’lik kısmının devlet tahvillerinde tutulmasıydı. Yani aslında 131,5 milyar liranın yaklaşık 124 milyar lirası tahvil olarak sadece kâğıt üzerinde vardı. Bu tahviller yılda 15-16 milyar lira faiz geliri getiriyor ancak fonun artan varlıkları yine devlet tahvillerine yatırılıyor. Yani yine nakit olarak fonda durmuyor devlet bütçesine aktarılıyor. Buradan da hükümetin harcamalarında iç ve dış borç faiz ödemelerinde vb. kullanılıyor. Bu şekilde işsizlik sigortası pandeminin yaşanacağı 2020 yılına sadece 7 milyar lira kullanılabilir nakitle girmişti. İşsizlik Sigortası Fonundaki nakit darlığı 2020’nin Nisan ayında Merkez Bankası’nın piyasadan İşsizlik Sigortası Fonu tahvillerini alıp fona üç seferde toplam 20,6 milyar lira enjekte edilmesiyle bir miktar rahatlatıldı. Ne var ki bu yöntem bir nevi karşılıksız para basma etkisi yarattığından, sürekli uygulanabilir nitelikte değil.
Peki İşsizlik Sigortası Fonunun içi bu şekilde boşaltılırken, fondaki para iktidar sözcülerinin söylediği gibi işçiler ve işsizler için kullanılmıştır diyebilir miyiz? Bu kapsamda değerlendirilebilecek yani işçilerin ve işsizlerin yararlandığı ödenek esas olarak işsizlik sigortasıdır. Hadi işçinin kazandığı mesleki kabiliyet ve niteliklerin sonuçta patronlar tarafından sömürüldüğünü bir an için bir tarafa bırakıp, meslek kurslarını ve eğitim faaliyetlerini içeren aktif iş gücü programlarını da bu kapsam içinde alalım. Bu kapsamda 2020 yılı boyunca İşsizlik Sigortası Fonundan sadece 13,4 milyar lira harcanmıştır. Sermayenin fondan sadece destek ve teşvik olarak aldığı rakam ise 18 milyar liradır. 2020 yılında patronların fondan yararlandıkları toplam miktar ise 50 milyar liradan fazladır. 2020 yılında fonun toplam giderleri 66,6 milyar lira, gelirleri ise 38,2 milyar lira olmuş, fonun toplam varlığı 103,2 milyar liraya (23,6 milyar lirası nakit, geri kalanı tahvil) düşmüştür. Yılbaşından Nisan başına kadar geçen üç ayda toplam varlık 91 milyar liraya inmiştir. Tahvildeki miktar 73 milyarla devlete borç verilmiş durumdadır. Kullanılabilecek nakit miktarı ise 18 milyara kadar inmiştir ve bu rakamın da büyük bir çoğunluğu kısa çalışma, nakdi ücret desteği, destek ve teşvik, işbaşı eğitim programları kapsamında patronlar tarafından kullanılacaktır.
Yağmaya son vermek için sınıf siyasetinde birleş!
TOBB kısa çalışma ödeneğinin devamını isteyerek, iktidara bu doğrultuda baskı yaparak, İşsizlik Sigortası Fonunu son damlasına kadar yağmalama niyetini ortaya koymuştur. Ne yazık ki DİSK’in içinde yer aldığı sendikalar, kısa çalışma ödeneğini savunarak bu yağmanın meşrulaştırılmasına katkı sağlamışlardır. Patronların ücret ödeme yükümlülüklerinin kısa çalışma ödeneği ile karşılanması, kıdem ve ihbar tazminatı ödeme yükümlülüklerinin ücretsiz izin dayatmasıyla ortadan kaldırılması asla kabul edilemez. Patronlar mal ve hizmet üretimini sürdürmek, yatırım yapmak için devlete ve işçi sınıfına şantaj yapıyor. Ya benim maliyetlerimi karşılarsınız ya da işçileri işten çıkarırım diyorlar. Bu şantaja karşı verilebilecek tek cevap işçinin ücretini ödemeyen, istihdam sağlamayan patronların işyerlerine işçi denetiminde el konması, kamulaştırılan bu işyerlerinde merkezi planlama dahilinde üretimin sürdürülmesidir. Elbette ki bu OHAL’den salgına her şeyi patronlar için fırsata çeviren istibdad rejimi eliyle değil bir işçi emekçi iktidarı tarafından gerçekleştirilebilir. 1 Mayıs’a doğru giderken bu gerçek bize, işçilerin siyasete girmesinin gerekliliğini ve sınıf siyasetinde birleşmenin zorunluluğunu göstermektedir.