“Ya paranı, ya canını yasası”na ve profesyonel orduya hayır!
“Bedelli askerlik yasası”nın Türkiye gibi işsizliğin ve gelir dağılımdaki uçurumun kronikleştiği, savaşın can almaya devam ettiği, çatışmanın uzağında askerliğini yapanların ise canının çıkartıldığı bir ülkede taşıdığı anlam son derece açıktır. Devlet bu yasayla 30 yaşını doldurmuş kişilere 30 bin Lira karşılığında askerlikten muaf tutarak “ya paranı ya canını” demiştir.
“Ya paranı, ya canını” yasası “bedelli” kelimesi telaffuz edilir edilmez bankaları harekete geçirmiş ve yasal tefeciler fırsatı kaçırmayarak “bedelli kredileri”ni çok önceden hazır edip müşterilerine sunmuştur. Bu, insan canının diyetini taksitle ödettiren kapitalist sistemin çürümüşlüğünün en çarpıcı örneklerinden biridir.Devrimci İşçi Partisi, en başta yaratılan adaletsizlik dolayısıyla bu yasaya karşıdır. Bedelli denen uygulama bütünüyle işçi ve köylü çocuklarının, işsizlerin ve yoksulların aleyhine bir ayrımcılık yasasıdır. Paran yoksa devletin Kürt savaşında ya da Ortadoğu maceralarında ölmeye; paran varsa keyif kekâ! Türkiye burjuvazisi kendi kirli işlerini yapmak için hep işçi-köylü çocuklarını harcadı. Onlar en tehlikeli görevlere verilirken, patronların, kodamanların, politikacıların çocukları Antalya sahillerinde kaçamak yapıyordu. Şimdi bunu tamamen yasaya bağlayarak bütün dünyaya ilan ediyorlar: “ya paranı, ya canını”!
Ancak itirazımızın gerekçesi bununla sınırlı değildir. “Ya paranı, ya canını” yasası sadece bir başlangıçtır ve buz dağının görünen yüzüdür. Bu yasa ordunun profesyonelleştirilmesi yolunda atılmış bir adım olarak değerlendirilmelidir. Devrimci İşçi Partisi orduyu işçi ve emekçilerin tabanını oluşturduğu bir yapıdan paralı askerlerden oluşan bir savaş makinesine dönüştürecek olan profesyonel orduya karşıdır.
Vicdani ret hakkının, zorunlu askerliğin kaldırılmasının gündeme getirilip tartıştırılması profesyonel ordunun reklam ve halkla ilişkiler çalışmalarıdır. Sürekli olarak, zorunlu askerliğin dünyada artık neredeyse kalmadığı, NATO ve AB bünyesindeki ülkelerden sadece birkaç tanesinde zorunlu askerliğin olduğu, “uygar” ve “demokratik” ülkelerin profesyonel ordular kurmuş olduğu vaaz edilip duruluyor.
Tüm bunlar profesyonel orduya yapılan makyajlardır. O sözde “uygar” ve “demokratik” ülkelerin, mesela ABD’nin, Britanya’nın, Fransa’nın, Almanya’nın, Avustralya’nın Hollanda’nın, İtalya’nın ve diğerlerinin profesyonel askerlerinin Afganistan’dan Irak’a, Yugoslavya’dan Libya’ya nasıl uygarca ve demokratik biçimde kan döktüklerini hatırlamak bile bu makyajı düşürmeye yeter.
Emperyalizmin sürekli savaşında yeterince rol alamadığını düşünen ve yağmadan pay kapma peşinde olan Türkiye hâkim sınıfları da bu amaçlarını gerçekleştirmek için orduyu profesyonelleştirmek istemektedir. Türkiye’de profesyonel orduyu övme yarışının, Kürt sorununda askeri çözümün çıkmaza girdiği, İran’a yönelik emperyalist ve Siyonist tehdinin yükseldiği, Türkiye’nin adım adım Suriye’ye (tamamen emperyalizmin çıkarları doğrultusunda) müdahale yapma hazırlıklarının yoğunlaştığı bir döneme denk gelmesi anlamlıdır.
Hakim sınıflar Kürt sorununda tam bir ikiyüzlülük içinde hareket etmektedir. Bir yandan savaşı ve tüm gerçekliğiyle ortada duran Kürt sorununu inkâr ederken, diğer taraftan savaşan tarafla masaya oturmakta, ateşkes için aracılar göndermektedir. Basına sızan hükümet-PKK görüşmelerinde savaşın iki tarafı olarak masaya oturulduğu açıkça görülmektedir. Bugün Kürt sorununun siyasi çözümünün önünde emperyalizmin ve Türkiye hakim sınıflarının çıkarları yatmaktadır. Bu gerçek çoktan açığa çıkmıştır. Asker ailelerinden yükselen feryatlara kulak tıkayanlar, haklı olarak sorulan “neden sadece yoksulların çocukları ölüyor” sorusuna yanıt veremeyenler, halkın tepkisinden kaçış yolunu profesyonel orduda görmektedir.
Irak savaşının deneyimi geniş emekçi kitlelerinin hafızasında tazeliğini korumaktadır ve Erdoğan’ın emperyalizmle işbirliği içindeki yayılmacı planlarını halka kolaylıkla kabul ettirmesi beklenemez. Bu yüzden Erdoğan’ın öncülüğünde hakim sınıflar ve bu arada TSK’nın kendisi, emekçi çocuklarının saflarını doldurduğu bir ordu yerine paralı askerlere dayanan bir orduyu, iç ve dış seferler için örgütlenmiş modern bir yeniçeri ordusunu tercih etmektedir.
Devrimci İşçi Partisi çok net olarak Kürt sorununun ulusların ve dillerin tam eşitliği temelinde siyasi çözümünden yanadır. Devrimci İşçi Partisi, emperyalizmin ve Siyonizmin saldırganlığı karşısında İran’ın yanındadır, Esad’ın burjuva diktatörlüğüne karşı ayaklanan kitlelerin mücadelesini desteklerken Suriye devrimini yozlaştıracak, emperyalizme tâbi kılacak ve Libyalaştıracak olan bir dış askeri müdahaleye, en başta da Türkiye’nin müdahalesine karşıdır.
Devrimci İşçi Partisi bu temelde işçi sınıfını, gençliği ve solu “ya paranı ya canını” yasasına ve profesyonel orduya karşı çıkmaya çağırmaktadır. Bugün birbirine düşman edilmeye çalışılan, namlularını birbirine doğrultmuş olan tüm milletlerden emekçi halkın çocukları çıkarlarının ortak olduğunun bilincine vardığında kardeşliğin mimarları olacaktır. Devrimci İşçi Partisi kardeşliğin yolunun liberal ya da pasifist fikir tartışmalarından değil, işçi sınıfının ve emekçilerin bağrında gelişecek olan enternasyonalist ve anti-emperyalist bilinçten geçtiğini vurgulamakta ve mücadelesini bu temelde sürdürmektedir.