Yarım günlük devrim!

EKVADOR

Latin Amerika’nın And dağları bölgesinin ülkesi, adını bütün dünyayı dolaşan ekvatordan alan Ekvador’un Amerika yerlisi yoksul halkı, ayağa kalktı! 3 Ekim’de ülkenin 2017’de seçilmiş olan başkanı Lenin Moreno (anası babası belli ki yanlış ad vermiş!), İMF’ye uyarak, derecelendirme kuruluşlarının alkışları arasında petrol ürünlerine verilen devlet sübvansiyonlarını (yani, benzini halk için daha ucuz kılan fiyat desteğini) kaldırınca, önce ulaştırma sektöründe; taksiciler, minibüsçüler, kamyon şoförleri grev ilan edip yolları kesti. Ardından ülkenin yoksullarının hemen hemen tamamını oluşturan yerli halk sokaklara döküldü. Öğrencisi, memuru, işçisi, köylüsü, herkes bu büyük isyana katıldı. Moreno olağanüstü hal ilan etti, ama dinleyen kim?

Ekvador bir haftadır sarsılıyor. Halk Amazonlar bölgesinde bir petrol çıkartma sahasına girerek yetkilileri üretimi durdurmaya zorladı. Petrol üreticisi Ekvador’un, günlük 550 bin varillik üretiminin yaklaşık 165 bini bu tür eylemler dolayısıyla durmuş bulunuyor.

Ülkenin 17 milyonluk nüfusunun yarısının yaşadığı And dağları bölgesinde yerli topluluklar yolların çoğunu kesmiş durumda. Bu bölgede bulunan, ülkenin üçüncü büyük kenti Cuenca günlük ihtiyaçlarını (bazen büyük savaşlarda kuşatılmış kentlerin başına geldiği gibi) ancak hava yoluyla tedarik edebiliyor!

Başkent halkın elinde!

Ama en önemli gelişmeler başkent Quito’da yaşanıyor. 8 Ekim Salı günü, yerli halk, baskı güçlerine karşı verdiği büyük sokak savaşları sırasında, bir büyük mandrayı bastı, birtakım kapitalist işletmeleri yerle bir etti, en önemlisi, halka vahşice saldıran polisin ve askerin zırhlı araçlarını yaktı! Parlamentonun karşısındaki Sayıştay binası basıldı, bir süre ele geçirildi. Devrimci Marksist programın bir talebi, kapitalist şirketlere dönük olarak “Ticari sırra son! Defterleri açın!”dır. Şimdi Ekvador deneyiminden sonra burjuva devletinin defterlerini açmak için nereye gidileceğini hatırlamış olduk!

Ama bunların hepsinden daha önemlisi elbette yerli halkın kısa bir süre için Kongre’yi (yani Latin Amerika siyasi sistemlerinde parlamentoyu, yasama organını) ele geçirmesiydi. Baskı güçleri, kongre binasını korumak için büyük güvenlik önlemleri almış olmasına rağmen halk bir aşamada binanın içine girmeyi, çeşitli salonları ele geçirmeyi başardı. Ancak bir süre sonra, baskı güçleri kapalı bir mekânda ağır bir gaz bombası saldırısına girişince halk kongre binasını terk etmek zorunda kaldı. Çatışmalar kongre yakınlarındaki sokaklarda devam etti.

Ülkenin başkanı ardına bakmadan kaçıyor!

Başkan Moreno bu durum karşısında başkentte iktidarını koruyamayacağını anlayarak, ülkenin ikinci büyük şehri olan liman kenti Guayaquil’e kaçtı! Medya bunu başkent Quito’nun coğrafi konumuyla açıklıyor. Quito, bu dağlık ülkenin başkenti, 2700 metre yükseklikte bir düzlüğün üzerine kurulmuş. Bu yüzden engebeli coğrafya dolayısıyla kente giriş çıkışlar çok sınırlı imiş. Bu giriş çıkışları ülkenin her tarafından Quito’ya akmakta olan isyancı halk kesmeye yönelince, başkan kurtuluşu havalimanından Guayaquil’e kaçmakta bulmuş.

Biz bunun doğru olabileceğini, ama esas açıklamanın politik olması gerektiğini düşünüyoruz. Her ülkenin tarihinde bazı kentler diğerlerine göre halkın siyasi ve örgütsel gücünün daha yüksek olduğu yerlerdir. Bir örnek verelim. Latin Amerika’nın en güçlü devrimci geleneklerine sahip ülkelerinden biri olan Bolivya, 2003 ve 2005 yıllarında üst üste iki büyük devrimci kriz yaşadı. Bu krizlerde başkent La Paz neredeyse büyük ölçüde işçilerin, işsizlerin ve yoksul halkın eline geçti, çünkü bu kent İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra birçok devrimci kalkışma deneyimi yaşamıştı. 2005’te işçi ve emekçiler o kadar güçlü yüklendiler ki, Bolivya hükümeti kongreyi (parlamentoyu) ülkenin tarihi başkenti (mesela Osmanlı’da Söğüt karşılığı diyelim) Sucre kentine kaçırdı! Bu ve başka faktörler (en önemlisi, bazılarının Hugo Chávez’in müttefiki olduğu için çok “devrimci” olarak göklere çıkardığı Evo Morales’in devrim kampına sırtına dönmesi) devrimin başarıya ulaşmasını engelledi. Moreno, Bolivya burjuvazisinin bu taktiğinden esinlenmiş olabilir. Sadece devrimciler geçmişten öğrenmez, burjuvazi de deneyim biriktirir ve akıllanır!

Bir de ikinci bir faktör olabilir. Moreno henüz havlu atmadı. Petrol ürünleri sübvansiyonunu kaldırma kararından geri adım atmayacağını ilan ediyor. OHAL’den vazgeçmiyor. Bu demektir ki, iktidarda kalabileceğine dair umudunu da yitirmemiştir. Ama bir ülkenin neredeyse bütün bölgelerinde bütün yoksullar ayağa kalktıysa, bu özgüvenin mutlaka bir sınırı olacaktır. Quito öyle bir yerdir ki, Moreno kaçtıktan sonra havalimanına giden yol bile kesilmiş bulunuyor! Moreno işler daha da kötüye giderse, Guayaquil’den en kötüsü deniz yoluyla gerici, Trump taraftarı Kolombiya’ya kaçabilir. Burada da son dönem Latin Amerika tarihinden ders çıkarıyordur mutlaka. 2001 Aralık ayında Arjantin işçi sınıfı, işsizleri ve emekçi halkı, ülkeyi pençesine alan derin ekonomik kriz karşısında ayağa kalkıp tarihe Argentinazo olarak geçen halk isyanını başlatınca, ülkenin başkanı Fernando de la Rúa başkanlık sarayı Casa Rosada’dan (Pembe Saray) helikopterle kaçmak zorunda kalmıştı!

Burjuvazi öğreniyor da halk öğrenmez mi? Latin Amerika’nın, proleter örgütlenme geleneklerinin çok güçlü ve köklü olan ülkesi Arjantin’de büyük emekçi isyanları hep bir kentin arkasına “zo” ekinin takılmasıyla anılagelmiştir. Mesela bundan tam 50 yıl önce, 1969’da, ülkenin diyelim Gebze’si ya da Bursa’sı olan büyük sanayi merkezi Cordoba kentinde işçi sınıfı muazzam bir isyan başlatmıştı. Arjantin proletaryası bunu hâlâ Cordobazo olarak anar. 2011’de ise tek bir coğrafya değil bütün ülke ayağa kalkınca isyanın adı Argentinazo olmuştur.

Peki, bu geleneğe sahip olmayan Ekvador halkı şimdi kendi isyanına ne ad veriyor biliyor musunuz? Paquetazo! Hani bizim burjuva hükümetleri de “ekonomik paket” ilan ederler ya. 24 Ocak (Özal) ya da 5 Nisan (Çiller) ekonomik tedbirler paketi gibi. Moreno da sübvansiyonları kaldırmanın yanı sıra başka önlemler de aldığı için buna “paqueta” diyecek olmuş. Halkın cevabı: “paketini al, başına çal”!

ekvador2019

Bir günlük devrimden paquetazo’ya

Devrimlerin tarihi birinden diğerine nasıl bazı yönlerden bağlanıyor! Yukarıda 2001-2002 Argentinazo’su ve 2005 Bolivya devrimi ile bugünün paquetazo’sunun yollarının nasıl kesiştiğini anlattık. Ama bunlardan çok daha ilginci, 2000’de aynı ülkenin, Yani Ekvador’un kendisinin yaşadığı devrimci deneyim ile bugünün paquetazo’su arasındaki bağ. 2000 yılında Ekvador, üç yıllık bir büyük çalkantının sonucunda bir devrimci kalkışma yaşamıştı. Yoksul yerli halk kongre binasını ele geçirmiş, genel kurul salonunda müzakerelere ve atamalara girişmişti. Bu, halkın iktidarı ele geçirmesinin sembolik bütün koşullarının oluşması gibi görünüyordu. Ama safdil bir devrimdi bu. Askeri gücü yoktu! Tarihte bütün safdil devrimlerin başına gelen onun da başına geldi. Ordu tek bir günün sonunda kongre binasını boşalttı, eski meclis kendine göre birtakım usul hükümlerine bağlı olarak burjuvazinin iktidarını yeniden yerleştirdi. Biz o zamandan bu yana bu olaya “tek günlük devrim” adını takmış, çeşitli yazılarımızda 2000’li yılların başında Latin Amerika’da patlak veren çeşitli devrimci deneyimler arasında bunu da saymıştık.

Sanki tarih tekerrür etti! 19 yıl sonra aynı ülkenin yoksul yerli halkı kongre binasını bir kez daha ele geçirdi. Bu bir rastlantı değil elbette. Nasıl Moreno, Bolivya ve Arjantin burjuvazisinin deneyiminden öğrendiklerini uyguluyorsa Ekvador halkı da Arjantin işçi sınıfından öğrendiğini uyguluyor, halk kendi geçmiş deneyiminden de öğrenecek elbette. Yoksul halkın bir kuşak sonraki gençlerinin sesini duyar gibi oluyoruz: “Ana babalarımız 2000’de kongreyi ele geçirmişti, ama iş yarım kalmıştı. Bu sefer biz tamamlayacağız.”

Halkın başında yine aynı örgüt var: CONAIE. Açılımı Confederación de Nacionalidades Indígenas de Ecuador. Yani Ekvador Yerli Uluslar Konfederasyonu. Bu örgüt, bir proleter devrim örgütü değil. Yerli halkların bir şemsiye örgütü. Dolayısıyla, iş bu sefer de yarım kaldı. Ama yine de Ekvador burjuvazisini uyaralım: çekirge bir sıçrarsın, iki sıçrarsın, üçüncüsünde...

O zaman, hiç kuşkunuz olmasın, Lenin Moreno adını taşıyan alçak, adını bile Guayaquil’de bırakarak, önce Kolombiya’ya, ardından da Kübalı karşı devrimcilerin arasına karışmak üzere, Florida’ya kaçacaktır!

ekvadorekim2019parlamentopopulardelpueblo

Devrimci parti ihtiyacı

Ama sorun esas başka bir düzeyde çözülecek. Ne zamanki ister Ekvador’un kendi içinde, ister Latin Amerika çapında, mesela Arjantin ya da Brezilya ya da Bolivya gibi işçi sınıfının güçlü ve örgütlü olduğu ülkelerde, proleter hegemonyasını kuracak bir devrimci parti iktidarı ele geçirecek duruma gelirse, o zaman Ekvador’un “toprak rengi benizli”, makus talihli, Amazon’un “vahşi” olarak anılan yerlilerinin emmioğlu, hala kızı, yoksul ve aslında proleter yerli halkı, iktidarı işçi sınıfı hegemonyasına yaslanarak ele geçirecek, kendi askeri gücünü kuracak ve Latin Amerika proletaryasıyla birlikte sosyalizmin kuruluşuna ve dünya devrimini başka kıtalara yaymaya girişecektir.

“Hayal” mi dediniz? Soruyoruz: Sudan’dan Cezayir’e, Irak’tan Haiti’ye, Mısır’dan Ekvador’a büyük işçi ve emekçi kitlelerinin ayağa kalkacağını ne kadar öngörebildiniz, dünyanın diyelim Berlin Duvarı’nın çöküşünden sonra böyle gelişebileceğini ne kadar tahmin edebildiniz de, o sınırlı ufkunuzla bizim devrim öngörülerimize “hayal” deme cüretini kendinizde buluyorsunuz?