Ukrayna halkının katilleri kim?
Unutkanlık çağına çoktan girmiş bir dünya ve Türkiye solunun çoğunluğu, başından itibaren Ukrayna savaşına tek bir kriterle, insani duygularla yaklaştı. Emperyalist medyanın servis ettiği kadın ve çocuk resimleri, Polonya ve Macaristan sınırlarına yığılmış büyük kitleler, giderek savaş manzaraları, yıkılmış binalar, harap olmuş kentler, sonra cesetler, cesetler, cesetler. Rusya’nın binlerce askerinin öldüğü propaganda icabı yazıldı ama o gencecik insanların tek birinin fotoğrafını gösteren olmadı. Olsun, saldırgan tarafta yer alanların sadece asker değil, orkestra şefi, soprano, balerin, artistik patinaj yıldızı, yazar, sinemacı, her türden sporcu, yani kim olursa olsun Rus devlet politikasından sorumlu ve suçlu olduğuna karar verildiğine göre, ölüler de görmezlikten gelinebilir. Ama Ukraynalılara acıyan acıyana.
İşte dünya ve Türkiye solunun büyük çoğunluğu da kendilerine ve halka servis edilen bu trajik fotoğraflara bakarak “savaşa son!” dedi. Zaman zaman Rus emperyalizminden söz eden oldu. Bunun için ne kanıtlar getirdiler! Levent Dölek yoldaşımız bu “kanıt”ların kofluğunu tartışmasız biçimde ortaya koydu. Solun çoğunluğunun NATO’ya paralel bir politika izliyor olduğu gerçeğini örten son gerekçe de ortadan kalkınca geriye yine sadece “insani duygular” kaldı.
Solun emperyalist medyanın ayak izinde sadece Ukrayna halkının yaşadığı sorunları görmesini biraz hiciv konusu yaptık ama Marksistler savaşın, yani insan toplumlarının var olan çelişkilerinin silahla çözülmesinin en büyük düşmanıdır. Bunun en önemli nedenlerinden biri de elbette savaşların aldığı insan canıdır, geride bıraktığı sakat insanların ve daha genel olarak yaralıların acılarıdır, okulların, hastanelerin, pazar yerlerinin, düğün alaylarının, cenaze törenlerinin vurulmasıdır, savaşın yaşandığı ülkeleri ve şehirleri altyapıdan, sanayi tesislerinden yoksun bırakarak yoksullaştırmasıdır. Biz bu savaşın acısını içimizde hissetmiyor muyuz? Elbette hissediyoruz. Yalnızca, ötekilerden farklı olarak savaşın gerçek nedenini görmezlikten gelmiyor, sorumlunun NATO ve emperyalist ülkeler olduğunu biliyor ve söylüyor, dolayısıyla da Ukrayna halkının yaşadığı acı ve ıstırabın sorumlusunun Rusya olmadığını söylüyoruz, hepsi o.
Şimdi savaşın yeni bir aşaması yaşanıyor. Başta savaşın ardındaki gerçek dinamiği görmeyenlerin artık bu lüksü yok. Bu aşamada Ukrayna halkının acısının ve ıstırabının gerçek sorumlusunun kim olduğunu anlamak için derin dünya analizlerine ihtiyaç yok. Sadece kulakları dikmek, gözleri açmak ve ayan beyan ortada olan gerçeği, yapılan yanlışa sarılarak hatasını teslim etmeme dürtüsüyle yadsımamak yeter. Bakalım solda kaç hareket, kaç aydın dürüst çıkacak?
Barış müzakereleri
İlk soru? Sizce Rusya ile Ukrayna arasındaki barış müzakereleri ne oldu? Son 15-20 gündür bu konuda ne olup bittiğini hiç merak ettiniz mi? Özellikle “insani duygular” ile Ukrayna halkı ile dayanışma içinde olanlara soruyoruz. Bunu merak etmemiş olmanızın nedenini siz kendiniz bulun. Madem savaşın derhal bitmesini, acı ve ıstırabın dinmesini istiyorsunuz, bunu sağlayabilecek olan süreci de umutla beklemeniz gerekmez mi?
Biz izliyoruz. Çünkü biz başından beri parti bildirilerimizde, yazılarımızda, konuşmalarımızda savaşa son vermenin en doğru yöntemini tanımladık: Ukrayna NATO’ya girmeyeceğini ve nükleer silah depolamayacağını taahhüt etsin, savaş dursun. Peki, bu barış müzakerelerinde gündeme geldi mi?
Bilindiği gibi savaş (Rus devletinin antika isimlendirmesi ile “özel askerî operasyon”) 24 Şubat’ta başladı. İki taraf sadece dört gün sonra görüşmelere başladı. 28 Şubat’taki bu ilk görüşmeyi 3, 7, 14-17, 21 Mart tarihli teknik heyet görüşmeleri izledi. Arada iki tane de üst düzey görüşme yapıldı. Her ikisi de bu savaş karşısında, ekonomi, turizm, enerji, nükleer santral, gıda tedariki gibi birçok alanda çok zor durumda kalan Tayyip Erdoğan yönetiminin daveti ve arabuluculuğuyla Türkiye’de yapıldı: İlki 10 Mart’ta Antalya’da, ikincisi 28-29 Mart’ta İstanbul’da.
Savaşın ağır tahribatı altında sıkışan Ukrayna yönetimi erkenden bir dizi taviz vermeye yanaştı. 14-17 Mart görüşmeleri devam ederken Zelenski gerçekçi bir 15 maddelik anlaşma üzerinde ilerleme kaydedildiğini belirtti. Sonra 28 Mart’ta, İstanbul müzakerelerinin başlamasından hemen önce yine Zelenski kendi ağzıyla Ukrayna’nın “tarafsızlık” statüsünü kabul edeceğini ve NATO üyeliğinden feragat etmeyi taahhüt edeceğini açıkladı. Tarafsızlığın anlamı iyi anlaşılmalı: Bu güvence verildiğinde Ukrayna’da nükleer silah depolanmayacağı otomatik bir sonuç olarak garanti altına alınmış demektir. Ukrayna’nın buna karşılık talebi Türkiye dâhil bir dizi ülkenin Ukrayna’nın güvenliği konusunda garantörlüğü üstlenmesiydi.
Rusya da bu güvencelere karşı Kiev kuşatmasını kaldırarak birliklerini geri çekeceğini taahhüt etti.
Rusya’nın derdi neydi?
Şimdi bir an savaşın, daha doğrusu Ukrayna konusunda NATO ile Rusya arasındaki gerilimin başına dönelim. Bunu Vaziyet adlı siteye verdiğimiz demeçte berrak biçimde ifade etmiştik:
“Geçen yılın Aralık ayında Rusya ABD’ye bir antlaşma taslağı verdi. Taslak, NATO’nun doğuya doğru yayılmasına resmen son verilmesini, ittifakın eski Sovyet topraklarında askerî altyapısının genişlemesinin daimi biçimde dondurulmasını, Ukrayna’ya her türlü NATO askerî yardımının durdurulmasını ve Avrupa’da orta mesafeli füzelere yasak getirilmesini içeriyordu.”
Kendi NATO’culuğunu gözlerden gizlemek için bize “Putinci” sıfatını takan sahtekârlar çok olduğu için ekleyelim: Bu bilgilere Putin’in kaynaklarından değil, Amerika’nın neredeyse yarı-resmî bir ağırlık taşıyan Council on Foreign Relations (Dış İlişkiler Konseyi) adlı düşünce kuruluşunun tartışma dergisi Foreign Affairs’de yayınlanan bir yazıdan aldık. (Bize “Putinci” diyenlerden bazıları, gerçek Putinci Avrasyacıların milliyetçi olmasından esinlenerek olsa gerek bizi “millî sosyalist” olmakla da suçladı. Savaşın başlamasından önce Putin’e ağır biçimde hücum eden bir yazımız da var ama o tabii danışıklı dövüştür muhtemelen! 10 yıldır Rusya’da tamamen Putin muhalifi iki komünist parti ve bir dernekle enternasyonalist bir faaliyet yürütenler milliyetçi ama NATO’cular değil – onlara ne demek gerekir?)
Rusya’nın ABD’ye sunduğu anlaşma taslağının koşulları içinde Ukrayna’nın güvence verebileceği koşullar tam da Zelenski tarafından vaat edilenlerdir. Diğerleri ancak ABD ve NATO’nun karar verebileceği konulardır. Okur yukarıdaki alıntı temelinde bunu kendisi de saptayabilir. Böylece Zelenski savaş çıkmadan önce Rusya’nın Ukrayna’dan zaten talep etmiş olduğu ve verilseydi savaşa engel olacak bu garantileri bir aylık savaştan sonra vereceğini açıklamış oluyordu. (Okuru burada bir an durup savaşın yaşanmasına esas kimin yol açtığını düşünmeye davet ediyoruz. Rusya o aşamada toprak falan istemiyordu. İstediği bu garantilerdi. Zelenski ABD’nin oyuncağı olduğu için bunları reddetti. Ve böylece halkını ateşin içine atmış oldu!)
Barış müzakerelerine ne oldu?
Peki, iki taraf yüzüp yüzüp anlaşmaya ulaşmanın kuyruğuna gelmiş olduğu halde bugün (bir aya yakın bir süre sonra) savaş neden hâlâ can almaya devam ediyor? Arada ne oldu ki anlaşmaya bu kadar yaklaşılmışken sonuç alınamadı?
Olan şu: 28-29 Mart’ta anlaşma olasılığı doğmuşken 6-7 Nisan günlerinde NATO Dışişleri Bakanları toplandı. Toplanır. Toplantıya ta Pasifik bölgesinden misafirler çağırdılar: Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda dışişleri bakanları bir oturumda NATO dışişleri bakanlarıyla bir araya geldi. Bu oturuma ayrıca Haziran’da Madrid’de yapılacak NATO zirvesinde ittifaka üye olması söz konusu olan eskiden tarafsız statüde iki ülkenin (İsveç ve Finlandiya) dışişleri bakanları da katıldı. Bir hafta önce savaşın bitmesi olasılığı bu kadar yakınlaşmışken bu cephe genişletme de ne ola? Ama daha önemlisi, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in “bu savaş uzun sürecek, hazırlanalım” açıklaması oldu! Bu bir öngörü ise insan sormadan edemiyor: Müzakerelerde anlaşmanın sağlanmasının ve savaşın sona ermesinin koşulları Zelenski’nin ağzından çıktığına göre neden bu öngörü? Yoksa bir dilek, bir niyet, bir plan mıydı Stoltenberg’in bu cümlesinde dile gelen?
Öngörü veya değil, Stoltenberg’in sözü şimdilik doğru çıktı. 10 Nisan’da İngiltere Başbakanı Boris Johnson Kiev’de Zelenski’yi ziyaret etti. Bütün bunlardan sonra savaş durmadı, onun yerine müzakereler durdu! 7 Nisan’dan beri hiç müzakere yapılmadı. Neden? Birkaç gün öncesine kadar bu soruya kesin bir cevap vermek mümkün değildi. Bizim tahminlerimiz vardı ama Putinciyiz ya, söylesek kimse inanmazdı.
Çavuşoğlu açıklıyor!
20 Nisan günü Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu Ahmet Hakan’ın bir programında nedeni açıkladı. İstanbul'daki müzakerelerden sonra Rusya-Ukrayna savaşının bu kadar uzayacağını düşünmediklerini aktaran Çavuşoğlu, "Ama NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı'ndan sonra kanaat oluştu; bu savaşın devam etmesini isteyenler de var, NATO'ya bağlı ülkelerin içinde savaş devam etsin arzusunda olanlar var. Savaş devam etsin, Rusya daha zayıflasın diye" diyor ve ekliyor: “Gerilesin diye. Putin değiştirilir diye.”
Bunun üzerine Ahmet Hakan soruyor: “Ama Ukrayna’ya ne oluyor?”. Bakanın cevabı: “Evet, biz de onu söyledik. Bedelini kim ödüyor? Bedelini siz ödemiyorsunuz ki!”
Tavsiye ederiz. Tekrar tekrar okuyun. Yukarıda anlatılan tabloya bire bir denk düşüyor mu düşmüyor mu?
Şimdi iki aydır NATO’nun ya da emperyalist ülkelerin adını ağzına bile almadan Rusya’ya verip veriştiren, insanlık düşmanı gibi gösteren, Ukrayna halkının acısının ve ıstırabının tek sorumlusu olarak işaret eden solculara bir muhasebe yapmalarını öneriyoruz. Şu soruya mutlaka cevap vermek zorundalar:
Ukrayna halkının katilleri kimler?