Trybuna gazetesi: “Wroclaw Sosyal Forumu sona erdi”

Trybuna, Polonya’nın bir bürokratik işçi devleti olarak varlığını sürdürmekte olduğu 1989 öncesi dönemde biraz farklı bir isimle (Trybuna Ludu) ülkenin yönetiminde olan Polonya Birleşik İşçi Partisi’nin resmi günlük gazetesi olarak yayınlanıyordu. 1989’dan sonra adını Trybuna olarak kısaltmış ve solun sözcüsü olarak yayınlanmıştır. Aralık 2009’da ekonomik nedenlerle basılı versiyonunun yayınına son verilmiştir. Şimdi bir internet gazetesidir. Trybuna, 11-13 Mart günlerinde Polonya’nın Wroclaw kentinde düzenlenen ve Devrimci İşçi Partisi’nin de katıldığı Orta ve Doğu Avrupa Sosyal Forumu konusunda 14 Mart’ta bir haber-analiz yazısı yayınlamıştır. Burada yazıyı okuyucularımızın Wroclaw Forumu’nun başkalarınca nasıl algılandığını görebilmeleri amacıyla yayınlıyoruz. (Forum bu sitede daha önce ele alınmıştı: bkz. http://gercekgazetesi.net/uluslararasi/devrimci-isci-partisi-orta-ve-dogu-avrupa-sosyal-forumunda ve http://gercekgazetesi.net/uluslararasi/orta-ve-dogu-avrupa-sosyal-forumunda-devrimci-marksizmin-sesi. Bu yazı Lehçe’den İngilizce’ye, oradan da Türkçe’ye çevrilmiştir.

Küreselleşme, ırkçılık, ekonomik kriz, işçi hakları ve emperyalizm. Bunlar, dünyanın çeşitli ülkelerinden sol aktivistlerin katıldığı tartışmaların başlıklarından yalnızca birkaçıydı. Trybuna.eu’nun Wroclaw Sosyal Forumu haberini yayınlıyoruz.

11 Mart ile 13 Mart 2016 tarihleri arasında, [Polonya’da] Wroclaw’da, çeşitli sol, anarşist ve feminist örgütlerin düzenlediği uluslararası bir sosyal forum gerçekleşti. Bazı tanınmış siyasetçiler, gazeteciler, bağımsız medya mensupları, bilim ve sanat dünyasından insanlar, yerel aktivistler, demokrasi ve özgürlük yanlısı örgütler, çevreci örgütler ve daha niceleri bu foruma katıldı. Birçok başka katılımcının yanı sıra Michel Collon (Belçika), Prof. Bruno Drweski (Fransa), Prof. Lau Çin Ki (Hong Kong, Çin), Prof. Emmanuel Ness (ABD), Piotr Ciszewski, Peter Szumlewicz ve Peter Matejczyk (gazeteciler), Piotr Ikonowicz ve Agata Nosal-Ikonowicz (siyasetçiler), Dr. Ewa Groszewska, Piotr Lewandowski, Jacek C. Kaminski ve Monika Karbowska (sosyal aktivistler) foruma katılım gösterdi.

Beş kıtadan sesler

Programdaki temel konuları Orta Avrupa olarak bilinen bölgenin bilindik problemleri oluştursa da foruma beş kıtadan temsilciler katıldı: Avrupa, Asya, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika. Polonyalılar, Slovaklar, Çekler, Avusturyalılar, Ukraynalılar (Ukrayna’dan gelen, hem Ukraynaca hem de Rusça konuşan katılımcılar vardı), Belaruslar; Rusya Federasyonu, Türkiye, Yunanistan, Bulgaristan, Moldova, Romanya, Macaristan, eski Yugoslav ülkeleri, Fransa, Belçika, Almanya, İtalya, Suriye, Hong Kong (Çin) ve ABD vatandaşları forumda mevcut bulundu. RedMed ve Devrimci İşçi Partisi’nden Türkiyeli Trotskistler gibi devrimci örgütler de forumda temsil edildi. Skype aracılığıyla, Ukrayna, Filistin, Senegal ve Mısır’dan konuşmacılar da sosyal foruma katıldı.

Hem tüm paneller hem de özel oturumlar profesyonel tercümanlarca Lehçeye (ya da İngilizceye) çevrildi. Tüm katılımcılara, çevirileri dinleyebilmeleri için birer taşınabilir cihaz ve kulaklık verildi.

Kapitalizm, küreselleşme, toplumsal çatışmalar

Tartışmalar paralel oturumlarda yürütüldü. Diğer konuların yanı sıra, Orta ve Doğu Avrupa’nın militarizasyonu ve bu sürecin (özellikle de Ukrayna’daki çatışma bağlamında) etkileri, toplumsal çatışmalar yaratmanın aracı olarak etnik milliyetçilik, reel sosyalizmin etkileri ve yankıları, feminizm, TTIP olarak bilinen antlaşma, Avrupa’nın bizim yaşadığımız bölgesinin bir çevre bölgesi hâline gelmesi, kapitalist ilişkilere karşı toplumsal protestolar, Balkan federasyonunun (eski Yugoslavya) toplumsal etkileri, sendikalar ve bunların anlamının yeniden canlandırılması ihtiyacı tartışıldı.

Yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa dair

Mültecilerin sorunlarına ve hem öngörülemeyen hem de eşi benzeri görülmemiş büyüklükte yaşanan bu olguya bağlı olarak toplumsal ilişkilerde yaşanan patlamalara (düpedüz ırkçı, yabancı düşmanı, şovenist, milliyetçi ve açıkça İslamofobik ve faşist eğilimlere) dair gerçekleştirilen oturumda oldukça ilginç fikir alışverişleri yaşandı. Bu eğilimlerin görüldüğü yer de Avrupa. Konuşmacılar sorunu teşhis etmeye çalıştılar, bunu öncelikle de toplumsal gelişmeye dayalı solcu, Marksist anlatı çerçevesinde yaptılar. “Bunun sebebi ne, neden bütün bunlar oluyor” soruları dillendirildi. Neden bu meselelerin belli ülkelerde yoğunlaştığı ve bu eğilimi tersine çevirmek için ne yapabileceğimiz soruldu.

En ilginç tartışmalardan biri “Özellikle mülteciler bağlamında anti-faşist ve ırkçılık karşıtı mücadeleler” başlığında yaşandı. Ewa Groszewska’nın moderatörlüğünü yaptığı panelde konuşmacılar şunlardı: Matyas Benyik (Attac örgütünden, Macaristan), Herman Dworczak (Prague Spring 2 [Prag Baharı 2] ağı temsilcisi, Avusturya-Viyana), Tatiana Odzikova (Anti-faşist ve göçmenleri destekleyen bir örgütte aktivist, Slovakya) ve Armağan Tulun (Devrimci İşçi Partisi üyesi, Türkiye). Tüm konuşmacılar ülkelerindeki durumu anlatıp, göçmen krizinin arka planına (özellikle Suriye ve Libya bağlamında) açıklık getirdiler. Bunun yanı sıra son dönemde yükselen faşizm tehdidinden, yabancı düşmanlığından, ırkçı şiddetten, siyasi saldırganlıktan ve “öteki” olan her şeye yani milli olmayana, yerli olmayana, Hıristiyan olmayana yönelik nefretten söz ettiler. Özellikle bu sonuncusu sadece retorikte kalsa dahi, bu tarzda bir meşrulaştırma yükselen yabancı düşmanlığına ve şovenizme işaret ediyor).

Tartışmalarda farklı ülkelerde sivil toplumun aynı şeyi yaptığına işaret edildi (çünkü yönetici elit gözünü, anketlerde ortaya çıkan, her bir partinin kitlesinin tercihlerine dikmiş vaziyette ve bunlara güvenilmez). Bu türden özellikle geniş çaplı bir faaliyet, Frigga Karl dâhil olmak üzere Avusturyalı temsilcilerin yaptıkları konuşmalarda dikkat çekti.

Erdoğan’ın Kürt karşıtı siyasetine dair

Türkiye temsilcilerinin açıklamalarında,  Avrupa’daki göçmen krizi ve buna bağlı olarak ortaya çıkan gerilimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve partisi AKP’nin rolüne özel bir önem verildi. İslamileşme (ya da makro ve mikro seviyede uygulanan dine dayalı politika) yıllarca Türkiye hükümetleri tarafından izlenen bir politika oldu ve bu hükümetler neoliberal planlarını hayata geçirdi: Sağcı, neoliberal, muhafazakâr ve milliyetçi hükümetler hayatın her alanını muazzam biçimde etkiledi. Dahası, Brüksel ile Ankara arasındaki sözde anlaşma sebebiyle Avrupa, Türkiye’nin esiri oldu. Türkiye, artık Avrupalı partnerlerine kendine şartlarını dikte ediyor. Bu noktada, AB ile Rusya arasındaki ilişkiler daha da bozuldu. Bu Türkiye ve Erdoğan’ın da aradığı şeydi. Türk siyasi elitinin böylelikle halletmeyi umduğu meselelerden biri de Kürt sorunudur. Avrupa, artık, Türkiye’nin doğusundaki, Kürdistan’daki temel insan haklarına dikkat göstermemektedir. Böylece karşımıza kitlesel katliamlar, göç ettirilen siviller ve devlet terörü çıkmaktadır (NATO üyesi olan Türkiye, bu askeri ittifakın en güçlü ordularından birine sahiptir). Bunların yanı sıra Ankara, zaman zaman kendi askerlerini de göndererek, Suriye’ye ve Irak’a yönelik doğrudan müdahalelerde de yer almaktadır. Bu müdahalelerde yerel Kürtlere karşı savaşırken bunu kamuoyuna DAİŞ’e karşı operasyonlar olarak izah etmektedir.[i] Bu durum, kolaylıkla anlaşılacağı üzere, tüm ülke çapında şiddeti yükseltmektedir. Erdoğan öncelikle rejimin muhaliflerine, özellikle de sol ve laik-ilerici çevrelere karşı saldırıya geçmektedir.

Polonyalı konuşmacılar, genel bir probleme, ABD’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kaos yaratmada (savaşlar ve benzeri, “Arap Baharı”) ve dolayısıyla mülteci akınının başlamasında oynadığı role ve “demokrasi havariliği” teorisinin zararlarına dikkat çektiler.  Bunların yanı sıra Dr. Ewa Groszewska, mültecilerin sayısı temelinde karşımıza çıkan insani kriz ile neredeyse faşist denebilecek, milliyetçi-şovenist ve yabancı karşıtı duyguların birbiri ile bağlantısından söz etti. Konuşmacılar aynı zamanda bu zeminde yapılan ve hem ana akım medyayı hem de yönetici siyasi elitleri içeren manipülasyonu da vurguladılar.

Matyas Benyik tarafından, Lehçeden İngilizce’ye, Google Translate yardımıyla kabaca çevrilmiştir. Türkçe’ye İngilizce çevirisinden aktarılmıştır.

Metnin Lehçe aslı için, http://trybuna.eu/ adresinde şu yazıya bakılabilir:http://trybuna.eu/wroclaw-zakonczylo-sie-social-forum/

 




[i] Gazeteci belli ki burada bir yanlış anlamaya düşmüştür. Türk Silahlı Kuvvetleri birliklerinin karadan Suriye’ye açıkça girmesi elbette henüz söz konusu olmamıştır. Gazeteci muhtemelen Suruç’un hemen ardından başlayan bir sınırötesi hava bombardımanı faaliyetinin DAİŞe karşı mücadele genel kılıfı içinde yürütüldüğüne dair açıklamaları, kara kuvvetleri olarak algılamıştır.