Suriye’de Astana sürecine nasıl kan girdi? Libya’da oyuna girmeye çalışan Erdoğan nasıl taca atıldı? Rusya ile iki cephede karşı karşıya gelen Türkiye nasıl yine ABD’nin oyununa geldi?

Serakib Suriye

Türkiye, Sarraç hükümeti ile münhasır ekonomik bölge anlaşması imzalayarak, Doğu Akdeniz’de İsrail’in Filistin halkından gasp ettiği gazın, Güney Kıbrıs ve Girit adası üzerinden Avrupa’ya taşınmasına mani olmak istiyordu. Amaç, bu gazı boru hatlarıyla Adana Ceyhan üzerinden taşıyarak bu ticaretten pay almaktı. Bu planın hayata geçebilmesi için anlaşmanın imzalandığı Sarraç hükümetinin varlığını sürdürmesi ve bu anlaşmanın arkasında durması gerekiyordu. Oysa bu hükümet, iç savaşta, ülkenin yüzde 80’ini General Hafter’in başında olduğu güçlere kaybetmiş ve Trablus’a sıkışıp kalmıştı.

Libya’da güçler terazisi Hafter’den yana

Anlaşma imzalandıktan sonra stratejik bir liman olan Sirte’yi de kaybeden Sarraç daha da sıkıştı. Sarraç, Müslüman Kardeşler başta olmak üzere siyasal İslamcı gruplara yaslanmaktaydı, sponsoru Katar’dı, hamisi Türkiye… İtalya ve İngiltere de Sarraç’la iş yapmaktaydı. Hafter ise arkasını Mısır’a dayayarak, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden silah ve para alarak, nihayet Fransa’nın siyasi ve askeri himayesini, Rusya’nın da hem siyasi desteğini hem de paralı askerlerini kullanarak üstünlüğünü arttırdı. Geçmişte General Hafter’i Kaddafi’ye karşı kullanmış olan, ona CIA bünyesinde eğitim veren ABD de terazide Hafter lehine bir ağırlık oluşturuyor.

Birleşmiş Milletler devrede, Türkiye dışarıda

Erdoğan ve kurmayları Soçi ve Astana süreçlerinin, S-400’lere yatırdıkları paraların hatırına Rusya’ya nazlarının geçeceğini düşünerek bir hamle yaptılar. Sarraç ve Hafter’i Moskova’da buluşturup ateşkes sağlayacaklardı. Masaya Türkiye Sarraç’ın, Putin Hafter’in hamisi olarak oturdu. Zaten sıkışmış olan Sarraç, ateşkesi hemen kabul etti. Hafter ise ayak diretiyordu. Ateşkes imzalanmadan masa devrildi. Süreç Berlin’e taşındı. Erdoğan, Putin’le sözde dostluğuna güvenmişti ama Putin, Erdoğan’a hiç güvenmediğinden onun için sürece ağırlığını koyup bir dizi başka güçle çelişki içine girmek istemedi. Nihayet süreç Berlin’e Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) taşınınca Türkiye tamamen taca atılmış oldu. Şimdi Libya ile ilgili inisiyatif BMGK’nın daimi üyeleri olan ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’de… Putin, dünya beşten büyük diyen ama her olayın sonunda tek büyüğü olarak gördüğü ABD’nin dediğini yapan Erdoğan’la iş yapmak yerine, eski alışkanlığına döndü, vekillerle değil asillerle iş yapmayı tercih etti.

Libya’da Erdoğan’ı terk eden Putin, Suriye’de kendi göbeğini kendi kesiyor

Putin’in Erdoğan’a güvenmemesinin en büyük sebebi Türkiye’nin Soçi ve Astana süreçleri bağlamında İdlib’te verdiği sözleri tutmaması. Çoğu El Kaide kökenli tekfirci-mezhepçi grupları temizleme sözü veren ama bu grupları himaye edip İdlib’i bunlara teslim eden Erdoğan’ın Libya için verdiği sözleri tutacağına Putin güven duymuyordu. Aslında Astana sürecinde bu grupların Türkiye aracılığıyla İdlib’ten Libya’ya sürülmesi ve Rusya tarafından orada bertaraf edilmesi de düşünülmüştü. Ancak bu seçenek tartışılırken Türkiye’nin bölgeye asker göndererek bu gruplara kalkan olması hesapta yoktu. Haliyle Suriye ve Libya’da birinci önceliği tekfirci-mezhepçi grupların Çeçenistan ve Rusya’ya dönmesini engellemek olan Putin için Türkiye ile yürümek, artık hiç cazip ve güvenilir değil.

Bu yüzden Moskova’da masa dağılırken Putin, Erdoğan’ın çok sevdiği deyimle İdlib’te “kendi göbeğini kendi kesmeye” devam etti. İdlib’teki ateşkes çabaları boşa çıktı. Rusya tüm gücüyle desteklediği Suriye ordusunu İdlib’e sürerken, TSK güçleri konuşlandıkları gözlem noktalarından Suriye tanklarının ve Esad’ın milislerinin geçit törenini izlemek zorunda kaldı. Şu an bu gözlem noktalarının üçü, Suriye ordusunun kontrol ettiği bölgelerde, ikisi daha yutulmak üzere. Ama daha önemlisi, Erdoğan’ın “artık karşılık vereceğiz” söylemlerine eşlik eden bir şekilde, İdlib’i Halep ve Şam arasındaki otoyola bağlayan bölgeye TSK’nın askeri tahkimat yapması. Bu otoyolun açılması, Suriye ve Rusya’nın yakın askeri hedefi. Bu yolu dün tekfirci-mezhepçi gruplar kesiyordu, bugün TSK güçleri. İşte bu şekilde çatışma geliyorum dedi ve 3 Şubat günü otoyol üzerindeki kavşak noktası olan Serakib’de TSK’nın bölgeye gönderdiği güçler Suriye ordusu tarafından vuruldu. Dört asker öldü biri ağır on asker yaralandı. Türkiye saldırıyı kınadı ve koordinatlarımızı biliyordunuz diyerek Rusya’yı suçladı. Rusya ise bize haber vermeden hareket ettiniz diyerek saldırının sorumluluğunu gayri resmi olarak üstlendi. 

Türkiye’nin ekseni yerinde, Amerikan emperyalizmi memnun

Erdoğan “şu anda Astana süreci diye bir şey kalmadı” diyerek gazetecilerin sorularını yanıtladıktan sonra, Serakib’de Astana’ya kan girdi. Geçtiğimiz yıl “Astana’nın ipini çekme vakti geldi” diyen ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey şimdi zaferini kutluyor. Türkiye eksen değiştirdi, Rusya’ya yaklaştı, ABD ile karşı karşıya geldi derken başından beri söylediğimiz gibi Erdoğan ve müttefikleri yine ABD’nin çizdiği sınırlardan çıkmadılar, NATO’dan ayrılmadılar, emperyalist üslere dokunmadılar ve şimdi hem Libya’da hem Suriye’de Rusya ile askeri olarak karşı karşıya geldiler. Türkiye Rusya ile karşı karşıya gelince ne mi olur? Emperyalizmin işbirlikçisi AKP iktidarı dümeni Batıya kırar ve yine ABD’nin oyununu oynamaya başlar.