NATO'nun Libya'da ne işi var?
NATO, ABD'nin öncülüğündeki emperyalist koalisyonun askeri gücü olarak Libya'ya yapılan müdahalenin komutasını aldı. NATO'nun Libya'da daha fazla kan dökülmesini önlemek için orada bulunduğu söyleniyor. Oysa gerçekler böyle değil.
NATO, Tunus'la başlayan ve Mısır'la devam eden ve adım adım genişleyen Arap devrimini kontrolü altına alabilmek için saldırmaktadır. Libya'ya emperyalist saldırı Arap devriminin bugünkü kaleleri Tunus ve Mısır'ın tam ortasına gerici bir kama sokmak amacıyla gerçekleştirilmiştir.
Ne Libya halkı, ne sivil ölümleri emperyalistlerin umurunda değildir. Bahreyn’de emperyalizmin sadık dostu Suudi askerlerinin desteğiyle öldürülen siviller de, Yemen’de damlardan açılan ateş sonucu 52 sivilin öldürülmesi de emperyalistlerin umurunda olmamıştı. Gerçek, emperyalistlerin sivillerin ölümünü bahane ederek kendi çıkarlarını kollamak üzere Libya’ya saldırması ve her zaman olduğu gibi ağır bombardımanda askerlerin yanında çok sayıda sivili de öldürmesidir.
Kaddafi rejimi, halkını ezen ve tek adam diktatörlüğüne dayalı bir yönetimdir. 2003’te yaptığı dönüşten sonra Kaddafi ABD emperyalizmiyle barışmış, Avrupa emperyalizminin de sevgilisi haline gelmişti. Sorun, Kaddafi’nin güvenilmez, ne yapacağı belli olmayan bir lider olmasıdır. Oysa emperyalizm Tunus ve Mısır’a müdahale için kendine biat edecek bir önderlik aramaktadır. Bingazi’de kurulmuş Geçici Konsey’in (“Meclis-i İntikalî”) böyle bir önderlik vaadinde bulunmuş olması çok yüksek bir olasılıktır.
Emperyalizm sadece Arapların değil dünyanın tüm emekçilerinin ve ezilenlerinin baş düşmanıdır. Emperyalizmin bir halkı kurtarmak yalanı ile askeri operasyon düzenlediği her örnekte sonuç daha büyük katliamlar olmuştur. Yugoslavya, Afganistan, Irak ilk akla gelenler. Libya'da şimdiden siviller emperyalist bombaların altında can vermektedir. İşçi sınıfı ve ezilen halklar için Libya'da ve her yerde emperyalistlerin yenilgisi için mücadele etmek dışında bir seçenek yoktur.
Türkiye'nin Libya'da ne işi var?
“Şimdi bize basın mensupları soruyor. NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bunun dışında Libya’ya nasıl müdahale edilebilir? Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, düşünülemez!” (Tayyip Erdoğan, 28 Şubat 2011)
“Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Libya’ya düzenlenen operasyonun komuta ve kontrol sisteminin tamamıyla NATO tarafından üstlenilmesi gerektiğini söyledi.” (Cumhuriyet, 24 Mart 2011)
AKP hükümetinin Libya konusunda çizdiği zikzaklar herkesin başını döndürdü. Önce NATO’nun müdahalesine karşı çıkar gibi yaptılar daha sonra işi emperyalist müdahalenin komuta üssünü İzmir’e kurmaya kadar vardırdılar. Güya Türkiye, Libya’daki dönüşümün insani yanlarını ön plana çıkarıyor. Emperyalizmin savaş uçakları bomba atar ve insanları katlederken, Türk F-16’ları “koruma” görevi için havalanıyor; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin donanması Kaddafi’ye silah ambargosunu denetlemek için Libya açıklarındaki yerini alıyor.
Erdoğan, Libya halkına silah doğrultmayacağını söylemişti. Ama meclisten geçirilen tezkere ile emperyalistlerin doğrulttukları silahın karşısında Libya’nın elini kolunu bağlamak Türkiye’ye düştü. Erdoğan daha önce olduğu gibi Libya konusunda da tribünlere oynayarak sempati toplamak istedi. Ancak hayatın gerçeklerine toslayıverdi. Hem emperyalizme hem de Arap halklarına aynı zamanda dost olamazsınız. Nitekim emperyalistler Libya’ya aç kurtlar gibi saldırırken Türkiye’yi masanın dışına atıverdiler. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Libya’ya yaptırım kararı (askeri yaptırımlar dahil) alır almaz Fransa Paris’te bir uluslararası konferans düzenledi. Bazı Arap ülkeleri de dahil 22 ülkenin katıldığı toplantıya Türkiye davet edilmedi.
Erdoğan Libya’nın kaynaklarının peşkeş çekilmesine karşı çıkmıştı. Meğerse kastettiği Türkiye’ye pay vermeden başkalarına peşkeş çekilmesiymiş. Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren’in bir demeci her şeyi çok iyi açıklıyor: “Türkiye için en büyük kayıp bölgedeki iş potansiyeli. Yılda 4-5 milyar dolarlık iş aldığımız bir ülkeden söz ediyoruz. Bombalayan ülkeler, Libya’ya demokrasi getirdikten sonra harcadıkları silah paralarını alana kadar iş yapacaklardır. Bu durumda acaba ihaleleri ABD’li ve Avrupalı şirketler alacak da biz onların taşeronu mu olacağız?” Türkiye’nin Libya’ya yapılan emperyalist müdahalede üstlendiği taşeronluk Eren gibi patronlara derin bir nefes aldırmıştır.
Türkiyeli işçi ve emekçilerin değil, Başbakan Erdoğan’ın ve temsilciliğini yaptığı patronların çıkarları emperyalist müdahaleden yanadır. İşçi ve emekçiler Libya’da emperyalist saldırganlığa karşı çıkmalı, Türkiye’nin üs olarak kullanılmasını reddetmeli ve Türkiye’nin NATO’dan çıkması için mücadele etmelidir.
Devrimci İşçi Partisi Programı'ndan
Kapitalizm 20. yüzyılın başında en yüksek aşaması olan emperyalizm çağına girdiğinden bu yana dünyayı genel ve yerel savaşlarla kana bulamıştır. Emperyalizm, bugün artık “çokuluslu şirketler” olarak anılan büyük tekelci grupların ve bankaların elbirliği içinde dünya çapında yürüttükleri sermaye birikiminin güvencesi olarak en güçlü devletlerin bütün dünya halkları üzerinde kurduğu hakimiyet sistemidir. Önce sömürgeleştirme biçimini almışsa da, günümüzde bağımsız devletler üzerinde sayısız ekonomik, politik, askeri ve kültürel yöntemle kurulmuş bir tahakküm aracılığıyla yürütülmektedir. Emperyalist ülkeler ile emperyalizme bağımlı ülkeler arasındaki savaşlarda, Devrimci İşçi Partisi, bağımlı ülkenin siyasi yönetiminin karakterinden bağımsız olarak, ikirciksiz biçimde emperyalistlerin yenilgisi için mücadele eder.
Kaddafi kimdir?
Muammer Kaddafi Libya ordusunda asker olduğu yıllarda Arap milliyetçiliği ve Siyonizm karşıtlığı fikirlerinden etkilenerek Özgür Subaylar Hareketi isminde gizli bir örgüt kurdu. 1 Eylül 1969'da Libya Kralı İdris'i deviren askeri darbenin liderliğini yaptı. İktidara geldikten sonra İslami Sosyalizm adı altında kamulaştırmalara gitti. Libya’daki İngiliz üslerini kapattı. 1986 yılında Almanya’da bir diskotekin bombalanmasından Kaddafi’yi sorumlu tutan ABD Libya’ya hava saldırıları düzenleyerek ağır bir bombardımana tabi tuttu. Kaddafi rejiminin devletçi ekonomik uygulamaları ve ABD emperyalizmine karşı tutumu sosyalistler nezdinde sempati uyandırmışsa da Libya’nın sosyalist bir devrim yaşadığı söylenemez. Mısır’da Arap milliyetçisi Cemal Abdülnasır’ın ulusal kalkınma modeli olarak devletçi bir ekonomiyi benimsemesi ve ulusun gelişmesini boğan emperyalizme karşı Sovyetler Birliği’ne yanaşması Muammer Kaddafi’yi de etkilemişti. Yani Kaddafi’nin kendi rejimi altında yönetilen ülkesine verdiği adla Libya Arap Sosyalist Halk Cemahiriyesi gerçekten sosyalist bir ülke değildi. Libya’da işçi sınıfı hiçbir zaman iktidara geçmedi. Bu yüzden de SSCB’nin yıkılması ve Arap milliyetçiliğinin düşüşünden sonra Kaddafi tek kararla bu sözüm ona sosyalist uygulamalardan çark etti. Emperyalist sermaye ile çeşitli uzlaşmalara girdi, yabancı petrol ve inşaat şirketleri Libya’da cirit atmaya başladı. Bu gelişmelerin sonucunda 2008 yılında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice Libya’yı ziyaret ederek Libya ve ABD’nin ilişkilerde yeni bir başlangıç yapacağını duyurmuştu. Kaddafi halefi olarak oğlu Seyfülislam Kaddafi’yi gösteriyor.
DİP Politbürosu: Arap devrimini savunmak için emperyalist saldırıya karşı çık!
Libya’ya yönelik emperyalist saldırının ardından Devrimci İşçi Partisi Politbürosu bir bildiri yayınlayarak emperyalist saldırıya karşı çıkma çağrısı yaptı. Emperyalist saldırıyı Tunus ve Mısır devrimlerinin tam ortasına sokulmuş bir kama olarak değerlendiren bildiride emperyalizmin yalanları bir bir teşhir edildi. Bildiride “insani yardım” ve “hava operasyonuyla sınırlı müdahale” söyleminin yalan olduğu ve isyancı güçlerin taşeron olarak kullanıldığı bir kara savaşı ile “barış gücü” adı altında yeni bir emperyalist işgalin gündeme gelebileceğine dikkat çekildi. Türkiye’nin bu süreçte emperyalizmin yanında yer aldığı ve bunun Türkiye’nin egemen sınıflarının emperyalist Batı ile bütünleşme stratejisinden ileri geldiği vurgulandı.
DİP Politbürosu’nun açıklamasında Libya’da gelişen iç savaşı Arap devriminin ya da isyanlarının doğrudan devamı olarak gören anlayışların yanlışlığına dikkat çekiliyor: “Tunus ve Mısır devrimleriyle başlayan Arap Devrimi yürüdüğü yolun başındadır ve dolambaçlı yollardan geçmektedir. Libya’daki isyan hareketi Tunuslu ve Mısırlı emekçi kitlelerin hâkim rengini verdiği Arap Devrimi’nde bir sapma olarak görülmelidir. Libya’daki sürece damgasını vuran aşiret yapısı isyanın derhal manipüle edilmesine neden olmuştur. Kaddafi diktatörlüğüne karşı yükselen haklı tepki emperyalist müdahaleyi destekleyen gerici bir karaktere bürünmüştür. Kaddafi rejimi altında ülkenin zenginliklerinden mahrum bırakılan aşiretlerin aslan payını kendilerinin almaları halinde emperyalistlere taşeronluk yapmaktan çekinmeyecekleri kısa sürede ortaya çıkmıştır. Ancak mesele Libya’nın içişlerini çoktan aşmış durumdadır. İki devrim ülkesi Tunus ve Mısır’ın tam ortasında yer alan Libya’nın emperyalizmin hakimiyeti altına girmesi Arap Devrimi’ne karşı bir kama sokulması anlamına gelecektir. Emperyalizmin bu kama harekâtında başarıya ulaşması sadece askeri değil siyasi sonuçlar da doğuracaktır. Gerek Tunus gerekse de Mısır devrimleri tamamlanmaktan çok uzaktır. Kapitalizmle nihai hesaplaşma sürecine yani bir sosyal devrim sürecine girilmemiştir. Dolayısıyla bu ülkelerde oluşum halindeki yeni siyasal yapıda Libya’ya yerleşmiş emperyalist güçler askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik alanda ciddi bir ağırlık oluşturarak bu ülkelerin geleceğinde söz sahibi olma niyetindedirler. Arap devrimi, ne zaman ve hangi aşamada olacağını tam kestirmek mümkün olmasa da, mutlaka ve mutlaka emperyalizm ve Siyonizmle savaşarak ilerlemek zorundadır. Dolayısıyla Libya’da olduğu gibi karşı-devrimin elde etmeye çalıştığı mevzilere karşı mücadele etmek Arap devrimini savunmanın vazgeçilmez bir gereğidir.”