Güney Afrika metal işçisi Türkiye işçi sınıfına yol gösteriyor

Güney Afrika

Afrika kıtasının en gelişkin kapitalist ekonomisine sahip, yeraltı zenginliği dillere destan, 60 milyon nüfusuyla kıtanın en büyük beşinci ülkesi olan Güney Afrika, 24 Şubat’ta ülkenin ikinci büyük işçi sendikaları konfederasyonu SAFTU’nun (Güney Afrika Sendikalar Federasyonu) düzenlediği bir genel grev yaşadı. Ülkenin bütçesinin parlamentoda tartışılması esnasında düzenlenen genel grev, Güney Afrika’nın ekonomisinin serbest düşüş içinde olduğu bir dönemde krizin yükünün bütünüyle işçi sınıfı ve yoksulların sırtına yıkılmasına karşı bir protesto amacını güdüyordu.

Güney Afrika, 20. yüzyılda korkunç ırk ayrımı sistemiyle (kötü şöhretli “apartheid”) bütün dünyanın dikkatini üstüne çeken bir ülkeydi. 1950’li yıllardan itibaren siyahi nüfus çeşitli örgütleri aracılığıyla bu sisteme karşı mücadeleye girişti. Bunların en güçlüsü ANC (Afrika Ulusal Kongresi) ve onun gerilla örgütü olan Umkhonto we Sizwe idi. ANC, SACP (Güney Afrika Komünist Partisi) ile ittifak içinde sosyalizme yakın bir çizgide Apartheid’e karşı mücadele veriyordu. Lideri, yıllarca Güney Afrika hapishanelerinde kalan Nelson Mandela idi. Mandela 1990’da, çeşitli nedenlerle zayıf düşmüş olan düzen tarafından hapisten çıkarıldı, beyazlar ile siyahlar arasında hukuki eşitliğin kabul edilmesi karşılığında kapitalist ırkçı sistemin geri kalan bütün özelliklerinin aynen devam etmesini kabul etti ve 1994’te cumhurbaşkanı oldu. Ülke 30 yıla yakın süredir onun siyasi mirasçıları tarafından yönetiliyor. (Kendisi 2013 yılında öldü.) Siyahi nüfusun küçük bir bölümünün burjuvazinin saflarına katılmış olması dışında, ne ırkçılık ne de Afrika’nın bu en zengin ülkesinde devasa eşitsizlik, yoksulluk, sefalet değişmiş durumda.

İMF ve derecelendirme kuruluşlarının tutsağı bir ekonomi

Güney Afrika çok gelişkin bir kapitalist ekonominin büyük bir işsizlikle el ele yürüdüğü, “township” adı verilen dev varoşlarda insanların yarı aç yarı tok yaşadıkları bir ülke. İşsizlik oranı daima yüksek. Bugün resmî işsizlik oranı yüzde 32 düzeyinde, SAFTU’ya göre gerçek işsizlik yüzde 42. Tabii bu yedek sanayi ordusu, ücretlerin düşük tutulmasını mümkün kılıyor. Ama aynı zamanda sosyal hizmetler açısından da insanları sefalet düzeyinden çıkarma bakımından da tümüyle yetersiz bir düzeye mahkûm ediyor. Son dönemde Covid-19 salgınının da etkisiyle ekonomi hızla küçülüyor. İMF ve derecelendirme kuruluşları krizin ücretlerin düşürülmesi ve sosyal hizmetlerin kısılması yoluyla çözülmesi gerektiğini ulu orta, hiç yüzleri kızarmadan söylüyorlar!

Hükümet bu dayatmalar sayesinde işçi sınıfına ve yoksullara karşı bir taarruz başlatırken aynı zamanda özelleştirme faaliyetlerine hız veriyor. Telekomünikasyon, havayolları gibi çeşitli ekonomik sektörlerin yanı sıra, sağlık hizmetleri ve eğitim dahi bu özelleştirme atılımının hedefi durumunda. Tabii Covid-19 döneminde sağlığın özelleştirilmesinin etkisi katlanıyor. Durum öylesine kötü ki, hükümet “doğal afet durumu” ilân etmiş bulunuyor. Bunu da siyasi olarak kullanmaktan kaçınmıyor.

SAFTU’nun mücadelesi ekonomiyle sınırlı değil

Güney Afrika kapitalizminin esas hâkim sınıfı, Amerikan ve İngiliz emperyalizmleriyle iç içe oluşmuş olan, bir kısmı en eski Hollandalı sömürgecilerden, bir kısmı da daha sonra gelen İngiliz kökenlilerden oluşan bir beyaz burjuvazi. Ancak bir de yeni yetme siyahi burjuvazi var. İşte son çeyrek yüzyılın ülkenin politik hayatına damga vuran mücadelesi bu iki burjuva kanat arasında yürüyor.

Mandela’nın mirasçıları bir “Üçlü İttifak” (“Tripartite Alliance”) zemininde yönetiyor ülkeyi. Siyahi nüfusun tarihî desteğini almış olan ANC, Stalinist sınıf işbirlikçi politikaları zaman içinde iyice benimsemiş olan komünist parti (SACP) ve Güney Afrika’nın siyahi işçi sınıfının büyük mücadelelerinin içinden doğan ama zamanla bütünüyle sınıf işbirlikçi bir bürokratlaşma yaşayan Güney Afrika Sendikalar Konfederasyonu (COSATU). Görünürde Güney Afrika’da, içinde Stalinistlerin de olduğu tarihî sol ve işçi hareketi iktidarda. Oysa işin gerçeği, bu örgütlerin üçünün de yeni yetme siyahi burjuvazinin araçları haline geldiği.

Kitleler kendilerine uzun süre önderlik etmiş örgütlerden hemen yüz çevirmezler. Tarihî davaya tam bir ihanet söz konusu olduğunda bile kopuş çok uzun on yıllara yayılır. Yeni rejimin pis kokusu yavaş yavaş yayıldı. 2009’dan 2018’e kadar ülkeyi yöneten Jacob Zuma hırsızlığıyla nam salmıştı. 2018’de onun görevden alınmasıyla yapılan seçimleri kazanan ve bugün hâlâ ülkenin cumhurbaşkanı olan ANC’li Cyril Ramaphosa ise bir utanç abidesiydi. COSATU’nun kurucularından ve en güçlü sendikalarından biri olan Madenciler Sendikası’nın (NUM) başkanı olan bu şahsiyet, zamanla McDonalds zincirinin Güney Afrika temsilcisi ve eskiden karşısında mücadele verdiği çokuluslu maden şirketlerinin ortağı haline gelmişti!

SAFTU, bu saflara katılmayanların konfederasyonu olarak doğdu.

Dönüm noktası Marikana

Üçlü İttifak, ülkenin en diri sendika hareketi de dâhil sınıf politikasını zincir altına almıştı. İlk büyük sarsıntı 2012 yılında Güney Afrika polisinin, ülkenin en büyük kentlerinden Johannesburg’a yakın Marikana’da (şimdiki Cumhurbaşkanı Ramaphosa’nın da hissedarı olduğu!) Lonmin adlı uluslararası şirkete karşı grevde olan maden işçilerine soğukkanlı biçimde ateş ederek 34 işçiyi öldürmesi ile yaşandı. Gerçek, Mandela’nın ve “barışçıl” stratejisinin, Kürt hareketi tarafından yüceltilmesi dolayısıyla bu olayı “Mandela’nın Uluderesi” olarak adlandırdı (ölü sayısına dikkat!). Bu olayı, madencilik sektörüyle sınırlı kalmayan çok yaygın bir grev dalgası izledi. Ülkede atmosfer değişiyordu.

Bunun örgütsel ifadesi, 2013-2014 yıllarında ortaya çıktı. COSATU’nun en güçlü sendikası Metal İşçileri Sendikası (NUMSA) 2013’ün Aralık ayında yaptığı bir olağanüstü kongrede Üçlü İttifak’tan desteğini çekti. Bu, elbette COSATU’nun Ramaphosa tipi sınıf işbirlikçi bürokratlarını çıldırtmaya yeterdi! Bürokrasinin gazabı 2014 Kasım ayında COSATU’yu sarsacaktı: Konfederasyonun en büyük sendikası NUMSA, COSATU’dan ihraç ediliyordu! Buna paralel olarak, NUMSA’nın ihracına karşı çıkan COSATU Genel Sekreteri Zwelinzima Vavi de dört ay sonra COSATU’dan atılıyordu. (Vavi’nin daha önce yaşanmış olan bir de cinsel şiddet vakası vardı ama ihracı doğrudan doğruya NUMSA olayı ile ilgiliydi.)

NUMSA’dan SAFTU’ya ve SRWP’ye

400 bine yakın sayıda metal işçisi üyesiyle NUMSA öyle kolay kolay yutulacak bir örgüt değildi. Nitekim ihraç COSATU’ya bir rakip getirdi. 2017 yılında toplam 18 sektörden işçi sendikaları bir araya gelerek 800 bin üyeye sahip bir konfederasyon olarak SAFTU’yu kurdular. İşte geçtiğimiz 24 Şubat günü yapılan genel grevin ardında, Güney Afrika işçi sınıfı hareketinin içinde yaşanan böylesine bir sınıf tavrı ayrışması yer alıyor.

NUMSA ve Genel Sekreteri Irvin Jim, Üçlü İttifak’tan desteklerini çekme tutumunu mantıksal sonucuna götürerek aynı zamanda ANC-SACP-COSATU ittifakına alternatif bir siyasi ittifakın yaratılmasına da giriştiler. 2013 Olağanüstü Kongresi’nde sendika Komünist Parti’ye (SACP) yaptığı aidat katkısını kestiğini de açıklamıştı. Bütün bunların sonucunda, 2018 yılında Socialist Revolutionary Workers Party (SRWP - Sosyalist Devrimci İşçi Partisi) adlı bir siyasi parti kurulmasına ön ayak oldu. Sendika aynı zamanda, sayısı 100-150 arasında, işçi sınıfı ve yoksul halk içinde örgütlenen oluşumla (işsizler hareketi, madenci kent ve kasabalarının örgütleri, demokratik haklar için mücadele eden örgütler, tarım işçileri dernekleri, topraksızlar hareketleri vb.) temas içinde. SRWP ayağının tozuyla 2019 seçimlerine katıldı. Ama ANC’nin Güney Afrika siyahileri üzerindeki nüfuzunun ne kadar güçlü olduğunun bir göstergesi olarak okunması gereken bir sonuçla, oyların sadece yüzde 0,14’ünü aldı ve parlamentoya tek bir milletvekili bile yollayamadı.

Güney Afrika, Afrika kıtasının sosyalist bir devrim sürecine en yakın olan ülkelerinden biridir. Bugün içinde olduğumuz sarsıntılı dünya durumunda hiç beklenmeyen bir anda bu ülkede işçi sınıfının önünü çektiği bir devrimci yükseliş yaşanabilir. İşçi sınıfı enternasyonalistleri dikkatlerini bu ülkeden hiç ayırmamalıdır.

SRWP sınıf işbirlikçi geleneklerin güçlü olduğu, aşamalı devrim yaklaşımının ideolojik ve programatik olarak kapalı bir ufuk yarattığı SACP geleneğinden geliyor. Ama bugün, ülkenin işçi sınıfı ve yoksul halk katmanları arasında ezici bir desteğe sahip Üçlü İttifak’a karşı isyan bayrağını açmış olması, gelecekte çok farklı mecralara yönelmesi ihtimalini doğuruyor. Güney Afrika’nın ve dünyanın devrimci Marksistlerinin bu partiyi ve elbette SAFTU’yu dikkatle izlemesi ve onlarla diyalog içinde olması gerekiyor.

Güney Afrika metal işçileri, Türkiye’nin metal işçisi kardeşlerine muazzam bir mesaj göndermiş oluyor. Sendikal mücadele su gibi vazgeçilmezdir. Ama işçi sınıfı mutlaka kendi partisini de oluşturmalıdır. Siyaset de işçi sınıfına hava kadar gereklidir.

 

Bu yazının kısaltılmış bir versiyon Gerçek gazetesinin Mart 2021 tarihli 138. sayısında yayınlanmıştır.