Fransız demokrasisi iş başında!
Fransız hükümeti, kısa bir süre önce, faşist “Géneration Identitaire” (GI, Kimlikçi Nesil) örgütünü kapatacağını açıklamıştı. GI örgütü, Müslüman ve Yahudilerin Avrupa’dan atılmasını talep eden, Amerikan faşistlerinin “beyaz hayatlar değerlidir” sloganını kullanan, Fransa’nın kara ve deniz sınırlarında fiilî olarak göçmen avına çıkan, eylemlerinde Nazi selamlarının görüldüğü ama bunların yanı sıra medya önündeki yüzü haline getirdiği genç erkek ve kadınların basına yaptığı açıklamalarla burjuva kamuoyunun bir kısmını yabancılaştırmamak için uğraşan bir örgüt. Bu açıdan Fransa’daki diğer faşist örgütlerin kendi içine kapalı tarzından ayrılıyor.
Son olarak, bu örgütün Pirene dağlarında kendi araçlarıyla sınır devriyesi rolünü üstlenip göçmen avına çıkması Fransız kamuoyunda ufak çaplı bir skandal yaratmış, İçişleri Bakanı Gérald Darmanin da örgütün kapatılacağını duyurmuştu. Bu kararın bağlamının anlaşılmasında fayda var. Macron hükümeti, son dönemde uydurma “Islamo-gauchisme” umacısına (İslamo-sol) karşı bir savaş başlatıp, bazı İslami dernekleri kapatmış, Müslümanlara yapılan baskıya karşı çıkan sol örgütleri, gazetecileri ve aydınları da hedef tahtasına oturtmuştu. Bu operasyonları yöneten ve eski bir faşist olan Darmanin’ın son on yılda Avrupa’da İslam karşıtlığının simgelerinden olan “Rassemblement National” (Ulusal Toplanma) lideri Marine Le Pen’i İslam karşısında “yumuşak” olmakla suçladığı tartışma programı bütün bu dönemin simgesi olarak hafızalara kazındı. Bu şartlar altında Macron hükümeti, GI’i kapatarak bir yandan Le Pen’i faşistleri desteklemek zorunda bırakıp kendini yükselen ön-faşizme karşı tek alternatif olarak sunabilmeyi bir yandan da önümüzdeki dönemde başlayabileceği konuşulan devrimci örgütlerin ve bazı işçi sendikalarının kapatılması durumunda “iki tarafın aşırılığıyla mücadele” izlenimi yaratmayı hedefliyordu.
Kapatma kararı resmen GI’ye iletildiğinde, örgüt Paris’te merkezî bir eylem gerçekleştirerek bu kararı protesto edeceğini duyurdu. Le Pen dahil olmak üzere çeşitli ön-faşist ve gerici partiler GI’ye destek açıklamasında bulunurken, “Action Française” gibi faşist örgütler bizzat eylemin örgütlenmesine katıldı. Eylem çağrısı duyulur duyulmaz, Solidaires sendikası başta olmak üzere çeşitli anti-faşist güçler, bir karşı eylem çağrısında bulundu. Eylem günü ise adeta bir garabetler silsilesi haline geldi. Önce Paris Emniyet Müdürlüğü, Solidaires sendikasının düzenleyeceği eylem için bulunduğu bildirimin kendilerine ulaştığını ısrarla kabul etmedi. Eylem vakti gelip, Fransa’daki kardeş grubumuz ROR (Proleter Devrimci Yeniden Doğuş) militanlarının da dahil olduğu kitle toplanmaya başlayınca polis, toplanan kitleyi hızla kordona alıp eylemin yasaklandığını açıkladı. Oysa Solidaires’in açıklamasına göre eylem öncesinde (ve sonrasında) yasaklama kararına dair kendilerine herhangi bir bilgi verilmiş değildi. Kordona alınan eylemcilerden dışarı çıkmak isteyenler dövülerek gözaltına alındı, yaklaşık bir saat kordonda tutulan diğer anti-faşist militanlar ise tek tek kimlikleri alınarak polis eşliğinde meydandan çıkartıldı. ROR militanı bir yoldaşımızın da aralarında bulunduğu kordona sıkıştırılan eylemcilere “yasaklanmış eyleme katılmak”tan ceza kesildiği, cezaların adreslerine ulaşacağı bildirildi.
Polisin anti-faşist eylemi engellemesiyle 20 Şubat günü Paris’te tam bir trajikomedi yaşanmış oldu. Bu tablo, faşizmin yükselişini devrimci Marksizm ışığında değerlendirip, bu eksende mücadele etmeye çalışan bizleri şaşırtmamalı ama sadece formel açıdan bakılsa dahi garipliği görmemek elde değil. Bizzat Fransız hükümetinin kapattığı faşist örgüt Paris’in ortasında, Nazi selamları ve ırkçı sloganlarla gösteri yaparken, yasaklanmış örgüte karşı çıkan anti-faşist eylem daha başlamadan dağıtıldı. Polis kordonundan çıkmak isteyen anti-faşistler dövülerek gözaltına alınırken, eylem çıkışı tek başına yakaladıkları bir anti-faşisti yine polisin gözlerinin önünde linç edercesine döven faşist milisler ellerini kollarını sallayarak alandan uzaklaştı. Yükselen faşizme karşı Avrupa’nın demokrasisine güvenenler, Türkiye’de istibdada karşı mücadele etmeyi değil, Batı’ya kaçmayı düşünenler bir kez daha görsün; işte size Avrupa demokrasisi!