Etiyopyalı Yahudilerin isyanı ve İsrail’de siyasi kriz
Aşağıdaki yazı uluslararası akımımızın İsrailli bir taraftarının, uluslararası sitemiz RedMed’e yolladığı İngilizce bir yazının bir yoldaşımızca Türkçe’ye çevrilmiş versiyonudur. İsrail’i (Arap azınlık dışında) sadece Siyonist Yahudilerden oluşan, bir eli yağda bir eli balda, yekpare bir toplum sanan, Yahudi toplumunun kendi içinde sınıf ve tarihi köken bakımından ciddi farklılaşmalar yaşadığını bilmeyen insan Türkiye’de çoktur. Bir de kendi anti-Semitik siyasi amaçları için meseleyi böyle sunanlar var elbette. Yazıda anlatılan olayların bu açıdan çarpıcı olması bakımından Türkçe’de yayınlanmasını çok anlamlı buluyoruz.
İsrail'de iki hafta önce Etiyopya kökenli gençlerin başlattığı isyan, İsrail polisinin 30 Haziran gecesi 18 yaşındaki Etiyopyalı bir genci (Salomon Teka) sırtından vurarak katlettiği ülkenin kuzeyindeki Kirya Haim şehrinin de içinde olduğu birkaç şehre yayıldı.
İsrail’in çeşitli bölgelerinde şiddetli gösteriler yapıldı. Kendileri Etiyopya kökenli olmayan, Yahudi Siyahî Topluluğu ( “Jewish Black Community”) üyeleriyle dayanışma içinde olduklarını da açıklayan binlerce göstericinin de yer aldığı, aralarında Kudüs, Tel Aviv, Aşkelon ve Berşeba gibi kentlerin de bulunduğu 14 yerde düzenlenen gösteriler bir hafta boyunca devam etti. 2015 Mayıs’ında, İsrail polisinin Etiyopya kökenli Yahudi genç bir askeri dövmesi nedeniyle başlayan benzer bir isyan vesilesiyle Prensa Obrera’da (Arjantin’deki kardeş partimiz Partido Obrero’nun [İşçi Partisi] gazetesi) yazdığımız gibi, isyan, Yahudi devleti içindeki en çok sömürüye ve ayrımcılığa maruz kalan Yahudi topluluğunun sınıf karakterini gösteriyor.
Etiyopya kökenli gençlere karşı devlet güçlerinin kolay silah kullanmasına dönük politikasının kanıtı olduğu ve bu olanların sırf siyahî oldukları için başlarına geldiği, eski polis şefi Roni Alsheikh tarafından kabul edilmiş olmasına karşın, toplumda birçok insan ırkçı politikaların sorumlusunun tıpkı 1967 sınırları dışındaki ve içindeki Filistin halkına karşı olduğu gibi bu durumda da devlet olduğunu gördüğü için sadece devlete karşı verilecek bir mücadelenin anlamlı olduğunu kavrıyor. Irkçılık Siyonist İsrail rejiminin hamurunda vardır.
Etiyopyalı gençlerden biri Tel Aviv’de kameralar karşısında, yalnızca kendileri de kolay silaha sarılma politikasının kurbanı olan Araplarla birlik olarak ırkçılığa karşı başarı elde edilebileceğini söyledi (2/7/2019, Kanal12 Haberleri). Ve ilginçtir, Aşkenazi Yahudisi olmayan göçmenlerin yaşadığı çevre mahallelerden Yahudi ve Arap gençler, protestoculara karşı dayanışma duygusu hissetmekteydi. Bazıları gösterilere de katıldı.
Etiyopya kökenli Yahudi toplumundan bazı insanlar da şöyle diyordu: “Öfkemiz ve hayal kırıklığımız gerçektir ve meşrudur, fakat … öfkemizi Başbakan’a, Hükümete, Kamu Güvenliği Bakanına (Gilad Erdan), Binyamin Netanyahu’ya yönlendirmemiz gerekiyor. Onlar sorumlu. Onlar suçlu." (Haaretz, 10/7/2019).
İsrail’in siyasi krizi
Ancak bu durum, mevcut seçimler gelip çatmışken, İsrail’de, Gazze’de ve Batı Şeria’da Filistin halkına karşı saldırılar devam ederken ve Trump hükümeti İsrail’in en ateşli müttefiki iken, Yahudi ve Arap kitlelerin sözde ilgisizliği hakkında ne gösteriyor?
Son seçimlerde Başbakan, Kahan’ın partisinin faşist unsurlarını içermesi gereken yeni bir aşırı sağ hükümet kuramayınca bugüne kadar “cepte” olduğu düşünülen bir halkın desteğine sahip olduğu iddiası da patlayıverdi, rejim krizi ortaya çıktı.
O andan itibaren, “Mavi-Beyaz ittifakı” ve Ehud Barak'ın (eski İşçi Partisi lideri) yeni parti girişimleri gibi Siyonist merkez ve merkez-sağ partiler, sağcı rejimden “İsrail'i kurtarmak” ve aynı zamanda genel ırkçı-ayrımcı (apartheid tarzı) politikaları devam ettirmek için şu politikaları öneriyordu: Yahudi nüfusunun ve özellikle silah endüstrisi, siber casusluk, yüksek teknoloji ve inşaat, altyapı ve telekomünikasyon tekelleri ile bağlantılı Yahudi burjuvazisinin ayrıcalıklarının korunması, Filistin halkına kısıtlamaların, Batı Şeria’da, Gazze’de ve İsrail’de en temel ulusal ve sosyal hakların ortadan kaldırılmasının sürdürülmesi.
Likud partisi ve onun müttefiklerinin oluşturduğu aşırı sağ, yargının ve Yüksek Mahkeme’nin yetkilerinin kısıtlanması ve Filistinlilerin tüm tarihi Filistin topraklarından nispeten uzun vadede çıkarılmasını da içeren İsrail’deki tüm demokratik hakların tasfiye edileceği bir programı desteklerken, merkez ve merkez-sağ partilerin bunlardan tek farkı İsrail’de ve elbette Yahudilerin yoğun yaşadığı yerlerde Arap nüfusu istemeleriydi.
İsrail’deki Yahudi nüfusun sömürgeci karakterinden ve son on yılda uygulanan sağ politikalardan ötürü, İsrail’deki siyasi durumun sağın etkisi altında olduğunu düşünenler bu toplumsal patlamayı Yahudi devletinin iç dinamikleriyle açıklayamıyor. Geçen hafta, Yahudi ve Arap annelerin anaokullardaki çocuk istismarını dile getirmek için kendiliğinden toplanması bile, devletin bu anaokullara mali destek vermediği gerçeğiyle bağlantılı, 2011'in büyük gösterilerinin merkezi sloganı geri döndü: "Halk sosyal adalet talep ediyor". Bu slogan ve bu gösterilere önderlik eden kadrolar, adaletin ancak mevcut ırkçı-ayrımcı (apartheid türü) rejimin yerini alan devrimci bir değişim ile elde edilebileceği anlayışına sahip olmasa da bu, bu türden bir toplumsal değişimin koşullarının olduğunu göstermiştir. Bunun için, işçi kitlelerinin önderliğinde Ortadoğu'da, laik ve Sosyalist bir Cumhuriyet’te yeni bir toplumsal düzen için mücadele eden bir Filistin-Yahudi siyasi önderliğine ihtiyaç vardır.