“Başka araçlarla iç savaş”: ABD burjuvazisinin iç çelişkileri ve Kaliforniya’da ayrılıkçı eğilimler

“Başka araçlarla iç savaş”: ABD burjuvazisinin iç çelişkileri ve Kaliforniya’da ayrılıkçı eğilimler

Kaliforniya Eyalet Valisi Gavin Newsom, 9 Nisan 2020 Perşembe sabahı önemli bir konuşma yaptı. Tüm ülke Koronavirüs salgınıyla kıvranırken Trump hükümetinin takındığı umursamaz tavrı hedef alan konuşmasında Vali, kimi kulaklara tuhaf gelecek birtakım ifadeler kullandı. Kaliforniya’nın, bir “ulus-devlet” olarak hastalıkla mücadele için tüm maske ve sağlık teçhizatını kendisinin karşılayacağını, hatta gerekirse başka ülkelere “ihraç” edeceğini söyledi. Yani herhangi bir üst kademe yöneticinin sağlık politikası sebebiyle merkezî hükümeti eleştirmesinin çok ötesine geçen, ayrılıkçı rüzgârlar estiren, daha derin kırılmalara işaret eden sözler sarf etti!

Bir eyalet valisinin yönettiği bölgeyi bir ulus-devlet ilân edip ulusal hükümete zıt çıkan açıklamalarda bulunması, o ülkenin hâkim sınıflarınca isyan sayılır. Şayet Amerikan devletinin daha yukarılarından sert bir tepki gelseydi, bu alışılmış tablo tamamlanmış olurdu. Aksine, bu konuşma kayıtsızlıkla karşılansaydı, “maksadı aşan sözler” deyip geçilebilirdi.

Ancak Newsom, ne kayıtsızlık ne de ABD’nin tüm hâkim sınıfının hışmıyla karşılaştı. Bunun yerine ABD burjuvazisinin küreselci kanadının kalelerinden birinden, Bloomberg medya kuruluşlarından, güçlü bir destek gördü. Dahası, Bloomberg’in sitesinde bu tuhaf konuşmayla ilgili çıkan fikir yazısı, Kaliforniya valisinin sözlerini övmekle ve Trump’ın partisi Cumhuriyetçiler’i “demokratik değer, kurum ve kanunlara savaş açmak”la suçlamakla kalmıyor. Newsom’un konuşmasını bir adım öteye taşıyarak yazı boyunca iki kez çok tehlikeli bir ifadeye başvuruyor: İç savaş. Bu ifadenin ikinci kullanımında, herhalde şiddet karşıtı “sosyal adaletçi” kulakları tırmalamamak için olacak, “başka araçlarla” ibaresi de eklenmiş.

Adı Demokratik Parti’yle özdeşleşmiş, daha düne kadar bu partinin başkan adayı olan bir şahsa (Michael Bloomberg) ait bu devasa medya kuruluşunda böylesine ayrılıkçı esintilerin övülmesi, hatta onların önüne geçilerek bir “iç savaş” ilân edilmesi tuhaf değil mi? Ne anlamalı bundan?

Ulusal iç savaş mı, hâkim sınıfın iç savaşı mı?

Gazetemizin okurları bilir, biz Trump’ın başkan seçildiği ilk günden itibaren ABD burjuvazisinin (sadece onun da değil!) bağrında küreselci ve korumacı (otarşik) yönelimlerin bulunduğunu, Trump’ın bu ikincisinin zaferini temsil ettiğini ve bu ikisinin arasındaki çelişkilerin giderek kızışacağını teşhis ve tespit etmiştik (https://gercekgazetesi.net/karsi-manset/dunyanin-catisinda-siyasi-kriz). Mueller Raporu ve Trump’ın görevden azli talebi, Çin’le ticaret savaşları ve Demokratlar’ın buna yönelik eleştirileri, Trump ve Biden arasında bu ikincisinin Demokratlar’ın başkan adayı olmasından çok önce başlayan ve esasen emperyalist ganimetin bölüşülmesiyle ilgili şahsî çatışma… Tüm bunlar teşhisimizi defalarca doğrulayan veriler (https://gercekgazetesi.net/uluslararasi/dunya-burjuvazisinin-bagrindaki-catlak-ticaret-savaslarina-dogru; https://gercekgazetesi.net/uluslararasi/trump-ile-biden-emperyalistler-tepisir-cimenler-ezilir). Eksik olan tek şey bu nesnel sürecin öznelerinin ağzından da bu çatışmaya uygun bir isim duymaktı. Bloomberg’in medya imparatorluğu, “iç savaş” sözünü sarf ederek bu eşiğin de aşıldığını dile getiriyor adeta!

Kaliforniya eyaleti, yalnızca nüfus ve ekonomik güç açısından ABD’nin en büyük eyaleti değil; aynı zamanda tek başına dünyanın en büyük ekonomilerinden biri. Uzun zamandır Demokratlar’ın kalelerinden biri olan bu eyalet, aynı zamanda Apple, Facebook, Tesla gibi teknoloji ve bilişim devlerinin varlığı sebebiyle Çin ve Güneydoğu Asya’yla derin ticarî bağlara sahip; zira tüm bu şirketlerin meta zincirleri Asya ülkelerinden ve en başta Çin’den geçiyor. Dolayısıyla Kaliforniya, hem siyasî hem ekonomik olarak, Amerikan burjuvazisinin küreselci kanadının vazgeçemeyeceği bir eyalet. Buna sınırdaki Meksika başta olmak üzere tüm dünyadan işçi, eğitimli kalifiye işgücü (mühendisler, yazılımcılar, teknolojik tasarımcılar vb.) ve öğrenci göçünü de ekleyin: Küreselcilerin ideolojisi olan burjuva kozmopolitizmi için adeta bir cennet hâline gelir Kaliforniya. Şimdi küreselci burjuvazinin Bloomberg kuruluşu aracılığıyla neden Kaliforniya’nın ayrılıkçı çıkışının desteğine koştuğunu anlayabiliriz: Newsom, ayrılıkçı söylemlerinde ne derece samimiydi bilinmez (bu konuya aşağıda döneceğiz); ancak kendisinin de önde gelen bir temsilcisi olduğu küreselci burjuvaziyi Trump’a karşı seferber etmesi için bir çığlığı yetmiştir!

Ancak daha on yıl önce bile değil, 2011’deki ‘İşgal Et’ (‘Occupy’) hareketinin meşhur sloganı ‘halkın %99’u, en tepedeki %1’e karşı’, çarpık ve kısmî biçimde de olsa sınıfsal çelişkileri dile getirmezden önce sınıfların varlığının bile reddedildiği bir ülkede ve kültürde burjuvazi, tutup kendi iç çatışmasını halka açık edecek değil elbette. Bloomberg’deki yazı da farklı değil: Burjuvazinin iç savaşını adeta bir ‘halk savaşı’ olarak sunmak için “21. yüzyılın Amerikan halkının Kaliforniya’nın çok-ırklı liberal seçmen tabanında cisimleşen çoğunluğu” ile “Trumpizm” arasında cereyan eden bir “iç savaş”tan bahsediyor. Cumhuriyetçiler’in ve Trump’ın ulusun tüm demokratik değer ve kurumlarına karşı yürüttüğü tek taraflı bir saldırı olduğundan yakınıyor, tüm bunların nihayet “Demokrat Parti yanlısı bir karşı saldırıyı” tetiklediğinden dem vuruyor, sonunda ise Vali Newsom’u bu “karşı saldırı”nın ilk savaş borusunu çalan kahraman olarak niteliyor!

Tüm bu ifadelerde tarihsel bir gönderme var elbette: Köleci Güney’e karşı sanayi temelli “özgür emek” savunusundaki Kuzey’in yürüttüğü, köleliğin ilgasıyla sonuçlanmış Amerikan İç Savaşı (1861-1865). Yine gazetemiz okurlarına malûmdur, Trump, köleci Güney’in tarihsel mirasına sahip çıkmayı, yani örtülü bir kölelik savunusunu kendine vazife edinmişti geçmişte (https://gercekgazetesi.net/karsi-manset/abdde-fasizm-basini-kaldiriyor). Şimdi Demokratlar da aynı biçimde cevap vererek kendilerini Lincoln yönetimindeki Kuzey’in yerine koyuyor, 150 yıl kadar sonra aynı gericiliğe karşı savaştıklarını ilân ediyor.

Demokratlar, bugünün Lincoln’ü mü?

Gel gör ki, mızrak çuvala sığmıyor bu kez! Evet, Amerikan İç Savaşı da burjuvazinin iç çelişkilerinden doğmuştur; ancak kapitalizm hâlâ gelişme aşamasındadır ve kapitalizm öncesi emek biçimlerinin en iğrenç, en kabullenilmez biçimi olan köleliği ortadan kaldırmak nereden bakılırsa bakılsın ilerici bir görevdir. Dahası, savaşı kazanabilmek için Kuzey, istemeye istemeye de olsa kitleleri hem askerî hem siyasî olarak seferber etmiş, siyahî taburlar kurmuş, hatta ele geçirdiği kimi bölgelerde isyan eden kölelere eski efendilerinin topraklarını dağıtmıştır. Öyle ki bizzat Marx, bu savaşta Kuzey’e açık destek vermiş, ABD’ye göç etmiş birçok Alman sosyalistine Kuzey ordularına katılmalarını salık vermiş ve bizzat Lincoln’e Uluslararası İşçi Birliği’nin (yani I. Enternasyonal’in) önderi sıfatıyla yazdığı mektupta ona (şüphesiz taktik sebeplerle) “işçi sınıfının öz evlâdı” diye hitap etmiştir.

Şimdiki “iç savaş”ın ise böylesi bir ilerici görevle yakından uzaktan ilgisi yoktur! İç Savaş’tan sonra iki parti el ele verip işçi sınıfının da, özgürlüklerine yeni kavuşmuş siyahîlerin de, diğer ezilen unsurların da direnişlerini ve eşitlik umutlarını kırmak için ellerinden geleni yapmıştır. Öyle ki, köleci eyaletlerin Kongre’de daha çok temsil edilmelerini sağlayan Seçmen Kurulu’na dokunmaktan iki parti de kaçınmıştır! 1890’lardan 1940’lara kadar yarım yüzyıl boyunca ABD, devasa boyutlarda işçi grev ve mücadelelerine sahne olmuş, ancak sendikalaşmak ya da grev yapmak isteyen işçiler her defasında karşılarında polisi ve orduyu bulmuştur. İşçilerin direnişini kırmak için katliamlar yapmaktan iki parti de kaçınmamıştır!

1930’lu yılların “Büyük Bunalım”ı sırasında kitleselleşen mücadelelerin, siyahî ve beyaz işçilerin kaynaşmasının önünü almak için New Deal (Yeni Anlaşma) ismiyle bir sosyal güvenlik politikaları silsilesi devreye sokulmuştur. Bu politikalar kimi kez açıktan, kimi kez üstü kapalı olarak siyahî ve Latino işçi ve yoksulları dışlamış, sendikalara üye olmak ve ucuz ev kredisi gibi haklardan mahrum bırakmıştır. 1960’lı yıllarda ise beyazlar haricindeki yoksullar, Kara Panterler vb. örgütler yoluyla direnişe geçtiğinde karşılarında her iki partinin temsilcileriyle beraber ordunun, polisin ve FBI’ın kurşunlarını bulmuştur!

Sendikalara saldırılar 1970’lerden başlayarak iki parti tarafından da sistemli biçimde sürdürülmüştür. ABD’nin kendi coğrafî çevresinde emperyalist bir nüfuz alanı yaratmaktan ve ağır sanayinin emeğin ucuz olduğu çevre ülkelere taşınmasını kolaylaştırarak Amerikan işçi sınıfının gücünü kırmaktan başka bir anlama gelmeyen NAFTA, küreselci politikaların mükemmel bir örneğidir; Amerikan işçi sınıfının beyaz kesiminin Trump’ın kucağına itilmesinden birinci derecede sorumludur. Polis şiddetine karşı siyahîlerin başını çektiği bir halk isyanı niteliği taşıyan Ferguson isyanı da, göçmenlerin tutuklanıp ülkeden atılmasında kırılan rekorlar da, emperyalist Amerikan ordusunun burnu kanamaksızın insan öldürebilmesini sağlayan Drone (insansız hava aracı) teknolojisinin geliştirilmesi de siyahî ve sözde sosyal adalet yanlısı Obama’nın döneminde gerçekleşmiştir! (Obama’nın bu ikiyüzlülüğünü de gazetemizin manşetlerinde defalarca teşhir etmiş bulunuyoruz. Örnek için şu yazıya bakılabilir: https://gercekgazetesi.net/karsi-manset/obama-ozgurlukcu-degil-katildir).

Dahası, bugünün Demokrat Parti’sinin kendi dar emelleri için bile olsa kitleleri harekete geçirmek gibi bir niyeti yok; aksine, Sanders gibi son derece reformist bir siyasetçiyi bile kendi saflarından dışlayarak her türlü kitle hareketinden öcüden korkar gibi korktuklarını gösterdiler. Yani bugünün Marksistleri açısından Demokratlar’ın içinde tek bir Abraham Lincoln olsun yoktur! Bu durumda Demokratlar’ın Trump’a ve Cumhuriyetçiler’e karşı ilân ettiği ‘iç savaş’, içi boş bir fars hâline getiriyor! Bloomberg yazısının kullandığı “başka araçlarla” sözü, herhalde bu kitlelerden kaçınma hamlesini de içeriyor!

Bağımsız Kaliforniya mı, bağımsız işçi hareketi mi?

Bu bizi işin Kaliforniya eyaleti ile ilgili püf noktasına getiriyor. Az önce bu eyaletin burjuvazinin küreselci kanadı için siyasî, ekonomik ve kültürel önemine değinmiştik. Ancak eyaletin bizim için de önemli bir tarafı var: Son beş-altı yıldır eyalet, siyahî ve göçmen hareketleri ve tek-tük de olsa işçi grevleriyle kaynamakta. Öğretmenler, hemşireler, otel çalışanları, en son da Covid-19 karantinası başlamadan hemen önce Kaliforniya Üniversitesi sisteminin asistanları birbiri ardına greve çıkmıştı (https://gercekgazetesi.net/uluslararasi/altin-eyaletin-hayaleti-kaliforniya-universitelerinde-asistan-grevi). Seçimler yaklaşmışken, Kaliforniya seçmeni Demokrat aday olarak Sanders’ı görmek istediğini belirtmişken Amazon gibi büyük işyerlerinde salgının etkisiyle grevler başlamışken, küreselci burjuvazinin ve onu temsil eden Demokratik Parti’nin bu hareketleri uysallaştırarak kendine yontmaya çabalamasından daha anlaşılır şey yoktur. Bu sebeple de meseleyi sınıflararası bir mücadele olmaktan çıkarıp Kaliforniya ile merkezî hükümet arasında bir çatışma olarak sunmaya çalışmaktadırlar.

Vali Newsom, ‘ulus-devlet’ sözünü sarf ederken bu sözün kimi yankıları olacağını hesap etmiştir. Zira Trump’ın seçilmesinden sonra 2016-2017 yıllarında Kaliforniya küçük burjuvazisi içinde ayrılıkçı rüzgârlar esmeye başlamıştı. Bu hareket, kendi sözde ilericiliğini yalanlarcasına, çağımız emperyalist dünyasının en gerici hareketlerinden biri olan Brexit’e referansla kendisine Calexit adını vermişti. Dar bir çevreyle sınırlı kalmış ve kısa sürede sönmüş olsa da ufku Amerikan anayasasının ve burjuva devriminin ‘demokratik değerleri’ ile sınırlı, Trump iktidarını da bu ulvî değerlere nihaî bir darbe olarak gören birtakım küçük-burjuva “sol” çevrelerine cazip görünmüştü. Şimdi bizzat eyalet valisinin ve küreselci medyanın ağzından ayrılık sözlerini duymak, bu çevreleri dürtüp uyandıracaktır. Üstelik 2016’da, daha yukarıda saydığımız hareketler bu kadar kitleselleşmemişken, sınıf mücadelesi görece sakin seyrederken, ortada ne ekonomik kriz ne salgın varken bile bir ölçüde yaprak kımıldatabilmiş bu rüzgâr, bugünün kriz ortamında daha ciddi karşılıklar bulacak, Kaliforniya’nın birlikten ayrılmasının geniş halk kitleleri açısından çözüm olacağı yanılsamasını yaratacaktır.

Demokratlar, bu hamleyle kendi ayaklarına kurşun sıkmaktadırlar: Kaliforniya gibi bir eyaletin ayrılması, ülkenin hepten Trump’a terk edilmesi anlamını taşır. Dahası, kendini destekleyen burjuva kanadına “vatanperverler” (“patriots”) adını veren Trump, bu ayrılık teraneleriyle Demokratlar’a şimdiden yönelttiği “gayrı-Amerikan”, “hain” vb. suçlamalarına bahane bulacak, herhangi bir odaktan gelecek herhangi bir ilerici talebe bu damgaları vurmaktan çekinmeyecektir.

Çözüm, ancak ve ancak burjuvazinin iki kanadına da meyletmeyen kendi ayakları üzerinde dikilebilen, ancak kendi bünyesinde siyah-beyaz, göçmen-yerli, kadın-erkek, eşcinsel-karşı cinsel vb. ayrımlarına duyarlı olmakla birlikte bunları mutlaklaştırmadan tüm sınıfın hakkını savunabilen bağımsız bir siyasi işçi hareketinin oluşturulmasında ve bu hareketin diğer tüm ezilenlerin önüne düşmesindedir.