Arjantin'de Macri emeklilik yasasını geçirdi ama işçi hareketini yenemedi!

Arjantin'de Macri hükümetinin emeklilik reformuna karşı işçiler ve hem bugünün hem de yarının emeklileri olarak 7'den 70'e emekçi halk ayağa kalktı. Emeklilik yaşının arttırılarak kadınlar ve erkekler için 70'e çıkarılması ve "bütçeyi dengeleme" adı altında emekli maaşlarında yapılacak kesintileri öngören reform sonucu, Aralık 2001 Argentinazo isyanından 16 yıl sonra bir kez daha Aralık ayında Arjantin, büyük gösterilerle sarsıldı. Yasa 18 Aralık'ta 116 hayır oyuna karşı 128 evet oyuyla, neredeyse yangından mal kaçırırcasına ve adeta polis zoruyla meclisten geçirilmiş olsa da yasaya karşı yükselen mücadele, Macri hükümetini ve hakim sınıfları zor günlerin beklediğini gösteriyor. Arjantin'de işçiler, emekçi yoksul kitleler ise yeni muharebelere çok daha güçlü bir şekilde girmeye hazırlanıyor.

Çünkü saldırı sadece emeklilik reformu ile sınırlı değil. Krizin bedelini işçi ve emekçlere ödetmek için sermaye ve onun şu anda iktidarda olan temsilcisi Macri hükümetinin saldırı planının sonraki adımları, tümüyle kuralsız çalışma koşullarının dayatılacağı iş yasası reformu, işçi ücretlerindeki vergilerin arttırılması ve emekçilerin her gün daha fazla belini büken yeni yeni zamlar şeklinde devam ediyor. Dolayısıyla ilk raund belki kaybedilmiş olabilir ama asıl mücadele şimdi başlıyor.

14 ve 18 Aralık eylemleri

Sermayenin krizin bedelini ödememek için işçilere, emekçilere karşı yürürlüğe koyduğ savaş planına dur demek için önce 29 Kasım'da, ardından da 6 Aralık'ta çeşitli eylemler düzenlendi. Ancak asıl gösteriler 14 Aralık'la birlikte başladı.

14 Aralık'ta yasanın Arjantin Ulusal Meclisi'ne gelmesi ile birlikte sol partiler, bazı sendikalar ve gençlik örgütleri meclis binası önünde toplandı. Devrimci İşçi Partisi'nin Arjantin'deki kardeş partisi Partido Obrero (İşçi Partisi), işsizler örgütü Polo Obrero (İşçi Kutbu), gençlik örgütü UJS, sendikal alanda kurduğu Sınıfcı Sendikal Koordinasyon (Coordinadora Sindical Classista) hem meclisin dışındaki gösterilerde en ön saflardaydı hem de meclis içinde FİT (PO'nun iki başka parti ile birlikte oluşturduğu Frente de Izquierda y de los Trabajadores yani Solun ve İşçilerin Cephesi) milletvekilleri aracılığıyla mücadeleyi yükseltiyordu. 14 Aralık'ta eylemler kongrenin yer aldığı bölgeyi felce uğratınca, polisin saldırıları ile çatışmalar büyüyünce, meclis de oylama için yeter sayıyı toplayamaz ve çalışamaz hale geldi. Hükümet bir süre yasanın görüşmelerini devam ettirmeye çalışsa da başarılı olamadı ve meclis çalışmalarını erken bitirmek zorunda kaldı ve görüşmeler 18 Aralık'a ertelendi.

Eylemlerde polis işçileri, emekçileri, gençleri, eyleme katılan herkesi doğrudan hedef alarak gaz bombaları ve plastik mermilerle saldırdı. Çok sayıda insan gözaltına alındı. Polisin saldırılarından, meclis civarında gazeteciler ve milletvekilleri dahi nasibini aldı. Bu saldırıların amacı belliydi: Eylemlerin gücünü kırmak, 18 Aralık gününe çağrısı yapılan eylemlerin zayıf geçmesini sağlamaktı. Ancak bu çaba sonuç vermedi. Onlarca yıl çalıştıktan sonra biraz olsun rahat etmek isteyen, neredeyse açlık sınırının altında bir ücrete mahkum olmayı reddeden emekliler, yasa geçerse 70 yaşına kadar çalışmak zorunda kalacak olan ve mezarda emekliliğe hayır diyen işçiler ve geleceğin işçileri olarak gençler, 18 Aralık'ta yine meclis binasının önünde toplandı. Üstelik bu kez, işçi sınıfının 14 Aralık'ta henüz meydanda yerini almamış pek çok kesimi ile birlikte.

Sendikalarda tabandan bir mücadele

29 Kasım'da da, 6 Aralık'ta da ülkenin en büyük sendika konfederasyonu CGT herhangi bir çağrı yapmamıştı. 14 Aralık'ta yapılan eylemlerde de yerini almadı. 18 Aralık'ta ise işin rengi değişmişti. CGT'nin başına çöreklenmiş sendika bürokrasisine karşı tabandan yükselen basıncın etkisi ile CGT yönetimi, 18 Aralık'tan başlayarak 24 saatlik bir genel grev çağrısı yapmak zorunda kaldı. Ancak kendi tabanını militan bir sınıf mücadelesi çizgisinden uzak tutmak amacıyla, üyelerine, kararlarının sadece evde kalıp işe gitmemek ile sınırlı olduğunu, o gün düzenlenecek eylemlere/gösterilere katılmamalarını söyledi. Buenos Aires'teki Tempur Sealy, Unilever, Fernet Branca, Morvillo ve Aluar gibi birçok fabrikada işçi temsilcileri çeşitli toplantılar düzenleyip sendika ve konfederasyon yönetiminin bu kararına rağmen gösterilere katılma kararı aldılar. Ve bu kararlarını da sendika bürokrasisine meydan okuyan bir şekilde internette, sosyal medyada paylaştılar.

Bir süre önce sendika bürokrasinin alaşağı edilerek, sınıf mücadeleci bir sendikal anlayışın hakim hale geldiği lastik işçilerinin sendikası Sutna gibi sendikalar zaten mücadelenin en başından beri bir parçası, öncü sınıf güçlerinden birisiydi. Onlar daha 14 Aralık'ta örgütlü oldukları fabrikalarda bu yasa tasarısına karşı eylemler düzenliyorlar, kongre önündeki gösterilerde, barikatlarda işçi sınıfının haklarını savunuyorlardı. Şimdi tabandan yükselen bir mücadelenin basıncı ile sendika bürokrasisi ve işçiler arasında bir gerilim oluşuyor, işçiler bürokrasiye rağmen eylemlere soyunuyor, bu da Sutna gibi örneklerin çoğalması, sendikal hareketin önderliğinde sınıf mücadeleci bir değişim yaşanması potansiyelini doğuruyordu. Evet bugün yasa zorla meclisten geçirildi, ilk raund ve onunla birlikte işçi sınıfının bir dizi kazanımı kaybedildi ama sadece bugünü değil yarını da düşününce, bu yasaya karşı verilen mücadelenin böyle bir potansiyel yaratması çok önemli bir kazanım olarak görülebilir.

Bridgestone fabrikasının kapısında Sutna'lı işçiler

Cacerolazo

Arjantin'de 20 Aralık 2001'de başlayan ve Argentinazo olarak anılan büyük isyanın en önemli sembollerinden birisi işsizler hareketi olarak bilinen "piquetero"ların yol kesme eylemleri ise diğeri de cacerolazo diye bilinen tencere tava eylemleriydi. Emeklilik yasasına karşı mücadelede yine bazı yol kesme eylemleri de yaşandı ama asıl 18 Aralık gecesinden 19 Aralık sabahının ilk ışıklarına kadar devam eden tencere tava eylemleri, neredeyse 16 yıl önce büyük isyan günlerindeki kadar kitlesel ve canlıydı. Buenos Aires'in merkezinde onbinlerce insan vardı. Sadece şehir merkezinde değil şehrin uzak mahallelerinde ve ülkenin dört bir yanında yüzbinler o gece sokaklardaydı. 2001'de cacerolazolar, işsizlerin eylemleri olarak düzenleniyordu. 2017'de ise işçiler ve işçi sınıfının bugün işsiz olan kesimleri, işçi sınıfının bir parçası olduğunun farkında bile olmayan beyaz yakalılar ve gelecek kaygısı taşıyan, devletin baskısına isyan eden gençler biraraya geliyordu. Dolayısıyla farklı toplumsal kesimleri biraraya getimek bakımından bu eylemlerin 16 yıl öncekine göre daha ileri bir karakter taşıdığını söylemek yanlış olmaz. 18 Aralık'ta emekçi halkın isyanı sonucu neredeyse kendiliğinden sokaklara dökülmesinin ürünü olan çok kitlesel ve çok yaygın eylemler, aynı kitlesellikte olmasa da 19 Aralık'ta da devam etti.

 

Kim bu kadın?

Arjantin'de ana akım medyanın en önemli yayın organlarından La Nacion'da 11 Mart tarihinde "Roberto Baradel'in tahtına göz diken kadın kim?" başlıklı bir haber yer alıyordu. Roberto Baradel, Buenos Aires Birleşik Eğitim Emekçileri Sendikası'nın (Suteba) en büyük şubesinin başkanı. Haberde bahsedilen kadın ise Romina Del Plá: Suteba'nın başına çöreklenen, Baradel'de cisimleşen bürokrasiye karşı sınıf mücadeleci bir sendikal anlayışın temsilcisi, tabandan yükselen bir hareketin öncüsü. Partido Obrero'nun önderlerinden yoldaşımız Romina Del Plá, 22 Ekim'de yapılan ara seçimlerde FİT milletvekili olarak meclise girdi. Ve şimdi daha önce milletvekilliği yapmış diğer PO'lu yoldaşlarımız gibi, adeta devrimciler, meclis kürsüsünü ne amaçla ve nasıl kullanır dersi veriyor. Emeklilik reformunun gündeme geldiği oturumlarda yoldaşımız bir yandan meclis kürsüsünü işçi sınıfının kürsüsü olarak kullandı. Diğer yandan da burjuvazinin tüm siyasi temsilcilerinin işçi düşmanlığını teşhir edecek konuşmalar yaparak, önergeler vererek işçi sınıfına kendi temsilcisinin kim olduğunu gösterdi; işçileri meclis kürsüsünden greve, meclis önünde yapılacak eylemlere çağırdı.

Romina Del Plá, görüşmeler sırasında mecliste yaptığı tüm konuşmalarda polisin uyguladığı şiddeti kınayarak, bu şiddetin son bulması ve sorumlularının soruşturulması gerektiğini ifade etti. Dışarıda işçilerin, emekçilerin, gençlerin üzerine gaz bombaları ve plastik mermiler yağdırılırken, insanların en temel demokratik haklarından gösteri hakkı ayaklar altına alınmışken, çok sayıda insan gözaltındayken, yasa ile ilgili görüşmelerin yapılamayacağını söyledi. Macri hükümeti ve onunla mutabakat halindeki diğer hakim sınıf güçleri, emeklilik yasasında yapılacak değişikliklerin, emeklilerin faydasına olduğuna dair yalanlarla sistematik bir şekilde halkı kandırmaya çalışıyordu. Romina Del Plá, hem bu yalanları ortaya çıkarmak hem de mücadelenin daha örgütlü bir hale gelmesi için zaman yaratmak ve bunu Macri hükümeti ve sermaye açısından bir siyasi krize dönüştürmek amacıyla "madem tasarınız çok iyi, o zaman görüşmeleri askıya alıp halka soralım" diyerek tasarıyı referanduma götürme önergesi verdi. Önerge 108'e karşı 136 oyla reddedildi.

Devrimin ruhu

Devrimci durumları, başka zamanlardan ayrıştıran yanlardan birisi devletin uyguladığı baskı ve şiddet karşısında kitlelerin korkup sinmek yerine daha da kitlesel bir şekilde mücadeleye atılmalarıdır. Arjantin'de şu anda devrimci bir durumdan, bir devrimci krizden bahsetmek elbette mümkün değil. Ancak yine de 14 Aralık'ta polisin uyguladığı şiddetin 18 Aralık eylemini zayıflatan bir etki yaratamamasının benzer bir ruh halinin sonucu olduğunu söylemek de yanlış olmaz. Bu ruh hali, 2001 isyanında olduğu gibi halkın en geniş kesimlerini sarmış durumda değil, esas olarak henüz siyasal ya da sendikal anlamda örgütlü kesimlerle sınırlı. Ama bu kesimlerin maruz kaldıkları şiddet karşısındaki kararlılığı, işçi sınıfının ve emekçi halkın henüz o meydanlarda yerini almamış bölükleri için güven verici nitelikte.

 

Eylemler sırasında çekilen fotoğraflar, videolar polisin yakın mesafeden ve doğrudan kafa hizasından hedef alarak kitleye biber gazı ve plastik mermi attığını gösteriyor. Yüzlerce insanın yaralandığı eylemlerde üç kişi gözünü kaybetti, ikisinin de kaybetme tehlikesi devam ediyor. Gözünü kaybeden kişilerden birisi de Partido Obrero üyesi, emekli bir matbaa işçisi yoldaşımız Roberto Álvarez. Parti içinde "sakal" anlamına gelen "el Barba" lakabıyla tanınan yoldaşımız, bir dizi genç parti militanı ile birlikte parti kortejinin güvenliğini sağlayan zincirde, en ön saflarda yer aldığı sırada polisin saldırıları sonucu sol gözünü kaybetti. Roberto Álvarez yoldaşımıza Devrimci İşçi Partisi adına Genel Başkan Sungur Savran 20 Aralık'ta şu mesajı gönderdi.

Sevgili Roberto Álvarez yoldaşl, “el Barba”,

Arjantin burjuva devletinin baskı aygıtının saldırısı sırasında sol gözünüzü kaybetmiş olduğunuzu büyük bir öfke ve muazzam bir üzüntü ile öğrendim. Sadece bir gün önce, Kongre binasının etrafındaki gösterilerin fotoğrafları arasında dört gençle birlikte çekilen fotoğrafınızı gördüğümde yoldaşlarımıza bu fotoğrafı saklamamız gerektiğini söylemiştim. Farklı kuşaklardan yoldaşların işçi sınıfını ve yoksulları savunmada birlikteliğini göstermek açısından çok etkileyiciydi. Ve şimdi, bir gün sonra, bu haberi alıyoruz!

Yoldaş “el Barba”!

Yaşadığınız kayıp dolayısıyla sizinle dayanışmamı ifade etmek isterim, fakat aynı solukta cesaretinize, azminize ve işçi sınıfının mücadelesine ve sosyalizme olan bağlılığınıza derin takdir duygularımı dile getirmek isterim. Bu mesajı partim Devrimci İşçi Partisi’nin, DİP’in tüm üyelerinin dayanışma duyguları ile gönderiyorum.

Yoldaş, polisin sizin sol gözünüze nişan alması bile anlamlı elbette! Ama Fransızlar "voir rouge" derler ya, kelime kelimesine "kızıl görmek" anlamına gelir, ama mecazi olarak öfke içinde olmak demektir onların dilinde; bunun için sağ gözünüz de yeterli olacaktır onların karşısında!

Bu olay, aynı zamanda, bizim proleter enternasyonalizmi konusundaki ısrarımızın dünyanın somut, elle tutulur gerçeği ile nasıl iç içe geçmiş olduğunu, açık bir şekilde gösteriyor. Dünyanın Arjantin'e göre diğer ucunda, Türkiye'de, 2013'te Gezi Parkı olaylarıyla başlayan ve tüm ülkeye yayılan halkı isyanı sırasında aynı sebeple gözünü kaybeden çok sayıda mücadele insanı var. Aynı suçlara karşı, tüm dünyada aynı mücadele! Kapitalizme ve emperyalizme karşı ortak bir enternasyonalist mücadele!

Yaşasın Arjantin ve Türkiye işçilerinin ve halklarının kardeşliği! 
Yaşasın dünya sosyalist devrimi!
Yaşasın Dördüncü Enternasyonal!

  Yoldaşımız yaralandıktan hemen sonra henüz ambulansla hastaneye gitmek üzereyken

Bizim de Türkiye'deki mücadelelerde çok aşina olduğumuz şekilde, kendi baskı araçları ile devrimcileri, işçileri, gençleri yıldırmayı başaramayan devlet ve onun her kesimden iş birlikçileri eylemlerde öne çıkan, çeşitli örgütlü militanları hedef gösteriyor, karalamaya çalışıyor. Bir yandan eylemleri sadece "bazı kişilerin" bireysel şiddet eylemlerine, sağı solu kırıp dökmesine indirgeyerek kitle ayağını gizlemeye, diğer yandan da kendi uyguladığı şiddetin üstünü örtmeye çalışıyor. 

Mücadele bitmedi, daha yeni başlıyor

14 Aralık'ta ve ardından 18 Aralık'ta her türlü engelleme girişimine rağmen sadece Buenos Aires'te 300 bine yakın insan meydanları doldurdu. Arjantin'in her köşesinde emeklilik yasasına karşı eylemler yapıldı. Sonuçta emeklilik yasası geçti ama mücadele bitmedi. Hem bu yasanın yırtılıp atılması, hem işçi düşmanı yasaların püskürtülmesi, bu mücadelede işçiye ayak bağı olan sendika bürokrasinin aşılması ve yeni bir sendikal önderliğin kurulması ve nihayet tüm bunların işçi sınıfının siyaset masasına yumruğu vuracağı bir sürece doğru evriltilmesi bundan sonraki adımlara bağlı.

DİP'in kardeş partisi PO, işçi hareketine, eylemlere yönelik baskılara son verilmesi, gözaltıların serbest bırakılması ve 14 ve 18 Aralık'ta devlet şiddetinin sorumlularının yargılanması talebini yükseltiyor. Ayağa kalkmışken, işçi sınıfını, mücadele içindeki kitleleri, işçi sınıfının acil taleplerini içeren bir ekonomi planını ve bu planı hayata geçirmek için mücadele programını tartışmak üzere taban meclisleri kurmaya çağırıyor. Yasa geçmiş olsa da Macri hükümetinin işçi hareketini yenemediğine vurgu yapıyor.

PO'nun önderlerinden, 16 yıl önce Argentinazo sırasından işsizler hareketinin ve onun örgütü olarak Polo Obrero'nun (İşçi Kutbu) önderlerinden, geçtiğimiz dönem FİT'in Buenos Aires milletvekili olarak Arjantin Ulusal Meclisi'nde görev yapmış Nestor Pitrola'nın sözleriyle bitirelim: "Bazı çiçekleri kesebilirler, hatta bir çoğunu, ama asla baharı durduramazlar. Biz Partido Obrero'yu siyasi gelişme ve müdahale anlamında olağanüstü zamanlara hazırlıyoruz."