Arap isyanı yayılmaya devam ediyor
Arap isyanının art arda birbirinden çok farklı siyasi rejimlere, nüfus bileşimlerine ve kültürlere sahip ülkelere sıçraması ve ana taleplerin her durumda işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk sorunlarıyla ilgili olması, bu isyan dalgasının sadece diktatörleri devirmekle ilgili olmadığının önemli bir kanıtı.
Tunus halkının kıvılcımını çaktığı, Mısır’da dev bir yangın halini alan devrim ateşi, şimdilik küçük alevlerle de olsa Arap coğrafyasında başka ülkelere yayılmaya devam ederken, eski rejim kalıntıları, emperyalistlerin de desteğiyle Tunus ve Mısır’daki yangını söndürmeye uğraşıyor. Öte yandan, benzer nedenlerden patlak veren Libya’daki isyan, aşiretlerle iktidar arasındaki güç dengelerine dayanan bir rejime sahip bu ülkede, hâkim sınıflar arası bir iç çatışmaya dönüşmüş durumda.
Devrim dalgası karşısında ilk şaşkınlıklarını üzerinden atmaya başlayan emperyalistler ve Türkiye gibi bölgedeki müttefikleri, bu isyanların tek amacının baskıcı diktatörleri devirmek olduğu fikrini ısrarla pompalayarak, perde arkasındaki esas dinamik olan ve sorunun sınıfsal niteliğini ortaya koyan işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluklar gibi ekonomik nedenlerin rolünü gözlerden saklamaya çalışıyor. Ekonomik sorunların bu aşamada daha fazla ön plana çıkmasını engellemek için ABD, devrimlerin sarstığı ülkelere ekonomik yardım vaat ediyor ve petrol zengini Körfez ülkelerini de aynı şeyi yapmaya teşvik ediyor. Avrupa Birliği bir Güney Akdeniz Marshall Planı’nı tartışıyor.
Diğer taraftan Tunus ve Mısır’da diktatörler defolup gitti ama, eski rejimin kalıntıları zorlanarak da olsa gücü ellerinde tutmayı sürdürüyor. Buralarda kitle hareketi önemli ölçüde yatışmış görünse de, özellikle işçi ve emekçi kitleler azimle mücadele ettiklerinde neleri başarabileceklerini öğrenmiş durumdalar ve dolayısıyla gözleri, bin Ali ve Mübarek’in devrilmesi sonrası ortaya çıkan ve görevlerinin demokratik seçimler yapılana kadar ülkeyi idare etmekle sınırlı olduğunu iddia eden hükümetlerinin üzerinde. Bu geçici hükümetler ise, kitlelerin yakın takibi altında, eski rejimden kurtarabildiklerini kurtarmanın ve tehlikeyi daha fazla kayıp vermeden savuşturmanın hesabını yapıyor.
Ancak ne Tunus’ta, ne de Mısır’da devrimleri tetikleyen esas nedenler ortadan kalkmış değil. İşsizlik ve yoksulluk sorunu olduğu gibi devam ediyor. Eski rejimin adamları hükümet koltuklarında oturmayı sürdürüyor. Onca mücadeleden sonra temelde büyük bir değişim yaşanmadığını görenler, daha küçük gruplarla da olsa, yeni protesto gösterileri düzenliyorlar ve polis ya da askerin baskısıyla karşılaşıyorlar. Bu çatışmalar devrimin ateşini yeniden körükleyebilir. Dolayısıyla Tunus ve Mısır’da henüz hiçbir şey bitmiş değil.
Öte yandan devrim kıvılcımlarının başka ülkelere sıçraması, emperyalistlerin ve müttefiklerinin işini daha da zorlaştırıyor. Ürdün, Bahreyn ve Yemen’de yer yer can kayıplarının da olduğu gösteriler devam ediyor. İsyanların Suudi Arabistan’a da sıçrama ihtimali emperyalistleri endişelendiriyor. Çünkü bu gerçekleşirse Libya’dan sonra dünyanın bir numaralı petrol üreticisinin dünya piyasasına arzı da etkilenebilecek ve dünya ekonomisi de bu durumdan fazlasıyla nasibini alacak. Son olarak Cuma namazı çıkışında Irak’ta da benzer gösterilerin yapılmasıyla, zaten son derece hassas dengelere dayanarak ayakta kalmaya çalışan Maliki hükümetini de korku sarmış durumda. Ayrıca gösterilerin Kürtlerin denetimindeki Kuzey Irak’a uzanmış olması, devrim dalgasının Araplarla sınırlı kalmayacağının önemli bir işareti.
İsyanların art arda birbirinden çok farklı siyasi rejimlere, nüfus bileşimlerine ve kültürlere sahip ülkelere sıçraması ve ana taleplerin her durumda işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk sorunlarıyla ilgili olması, bu isyan dalgasının sadece diktatörleri devirmekle ilgili olmadığının önemli bir kanıtı. Dolayısıyla bu ülkelerin yönetimlerinde kitleleri yatıştırmak için hangi tür değişiklikler yapılırsa yapılsın, kitlelerin ekonomik beklentileri karşılanmadıkça, özellikle de devrimlerin en önemli gücü gençliğin geleceksizlik kaygısı bir ölçüde giderilmedikçe, emperyalizmin bölgede yeniden kendi lehine denge sağlama çabaları boşa çıkacaktır. Kapitalizm koşullarında bu sorunlara gerçek bir çözüm hayal olduğuna göre Arap devrimi bir sürekli devrim dinamiği göstermektedir.
Mısır’da ilk zafer sonrası mücadele sürüyor
Mısır devriminin geleceği işçi hareketinin mücadeledeki ısrarını sürdürmesine ve kendisine adım adım bir önderlik oluşturmasına bağlı.
Mısır halkı 18 gün süren büyük bir başkaldırının ardından, 30 yıllık diktatör Hüsnü Mübarek’i defetmeyi başardı. Ancak bu zafer, devrimin hedeflerine ulaştığı anlamına gelmiyor. Ülkenin yönetimini şimdi ordu üstlenmiş durumda. Mısır ordusu, isyan boyunca Mübarek’i açıkça savunmaktan uzak durarak ve halkın yanında olduğu izlenimini vermeye çalışarak isyanın hedefleri arasına girmemeyi başarmıştı. Bu sayede ve polis kuvvetlerinin dağıldığı, hükümetin otoritesini yitirdiği bir ortamda silahlı gücüne dayanarak iktidarı eline geçirmiş oldu. Şimdi ülkeyi, Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi’nin denetimi altında, istihbarat kökenli bir işkencesi olan ve halkın nefret ettiği Ömer Süleyman, ABD tezgahında eğitim görmüş mareşal Tantavi birlikte yönetiyor.
Yıllardan beri ABD ile sıkı ilişkilere sahip olan ordu, ABD’nin de desteğiyle, kitlelerin demokratikleşme beklentilerine yanıt vereceğini söylüyor. Bu doğrultuda altı ay sonra bir seçim yapılması ve yeni bir anayasa hazırlanması öngörülüyor. Buna karşılık Mübarek iktidara geldiğinden beri yürürlükte olan olağanüstü hal yasaları yürürlükten kalkmış değil. Daha da önemlisi ordu yönetimi eline aldıktan yalnızca birkaç gün sonra, işçilerin grev yapmasına izin vermeyeceğini açıklayarak isyanın esas önemli gücü işçi sınıfı karşısında müsamaha göstermeyeceğini ortaya koymuş oldu.
Henüz Mübarek gitmemişken, özellikle isyanın son günlerinde ülkenin pek çok yerinde grevler başlamıştı. Süveyş Kanalı’nın altı bin işçisi, iki bin ilaç fabrikası çalışanı, tekstil işçileri, toplu taşıma işçileri, demiryolu işçileri, banka çalışanları ve başka pek çok sektörden işçi, emekçi bu grevlere katıldı. İşçi hareketinin bu dinamizminde, 2004’ten bu yana ülke çapında yapılan üç binden fazla grevde adım adım yükselen mücadeleci ruh durumunun da etkisi oldu. İşçiler, Mübarek’in gitmesinin kendileri için yeterli olmadığını, insanca yaşayacak bir ücret, sendikal örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması, özelleştirmelerin geri alınması, işten atmaların yasaklanması, gençlere iş olanakları yaratılması gibi taleplerle isyana ağırlıklarını koydular. Mübarek’in gitmesi ve yönetimin ordunun eline geçmesi ile isyana katılan orta sınıflar evlerine döndüler, fakat ülkede grevler ve işçilerin başını çektiği eylemler bitmiş değil. Mısır’ın en büyük tekstil fabrikasında Mübarek’in gidişinden bir hafta sonra grev başladı. Orduya ait bazı fabrikalarda dahi grevler patlak veriyor. Buna karşılık ordu giderek daha fazla dişini gösteriyor ve zaman zaman bu eylemleri şiddetle bastırıyor.
Mısır devriminin geleceği işçi hareketinin mücadeledeki bu ısrarını sürdürmesine ve kendisine adım adım bir önderlik oluşturmasına bağlı. Aksi takdirde Mısır’ın hâkim sınıfları ve emperyalistler işçi sınıfına teslim olmaktansa, kendisine Türkiye’deki AKP’yi örnek aldığını açıklayan Müslüman Kardeşler örgütüyle dahi yürümeye razı olacağını çoktan belli etmiş durumda.
Mısır devrimi devam ediyor. Kitlelerin baskısı aynen Tunus’ta olduğu gibi yukarıda çatlaklar yaratıyor. Bu satırlar yazılırken, Mübarek’in göreve getirmiş olduğu başbakan Ahmet Şefik, ülke tarihinde en kısa süre başbakanlık yapmış olan kişi sıfatını hak edecek biçimde 33 gün görev yaptıktan sonra istifa etti. Yerine eski Ulaştırma Bakanı İssam Şeref getirildi.
Tunuslu kitleler Gannuşi’yi de devirdi!
Devrim ateşini yakan Tunuslu kitleler 23 yıllık diktatör bin Ali’yi defetmekle kalmadılar, yerine geçen hükümetten yeni tavizler koparmayı sürdürüyorlar. Önce, bin Ali gittikten sonra yeni bir hükümet kurarak ülkenin başına geçen Muhammed Gannuşi, kitlelerin basıncı dolayısıyla hükümette yer alan, eski rejimden kalma bazı bakanları görevden almak zorunda kaldı. Bin Ali’nin partisi RCD kapatıldı.
Fakat kitleler eski rejim tamamen ortadan kalkana kadar mücadeleyi sürdürmekte kararlı olduklarını göstermeye devam ediyorlar. Son olarak, yüz binden fazla insanın katılımıyla bin Ali’nin kaçışının ardından yapılan en büyük eylem sonucunu verdi ve Başbakan Gannuşi istifa etmek zorunda kaldı. Yerine, Tunus’un bağımsızlığını kazanmasından sonraki devlet başkanı Habib Burgiba’nın hükümetinde dışişleri bakanlığı yapmış olan el Sebsi geçti. Ancak bu bile Tunuslu kitlelerin öfkesini yatıştırmış değil. Mücadele devam edecek gibi görünüyor.
Gannuşi hükümeti kurulduğunda önce bu hükümete bakan vererek destek olan sendika konfederasyonu UGTT, kitlelerin tabandan basıncı dolayısıyla bu desteğini çekmek zorunda kalmıştı. Daha sonra bazı bakanlar görevden alınınca yumuşayan UGTT bürokrasisi Gannuşi hükümetine dışarıdan destek olsa da, konfederasyonun çoğunluğunu temsil eden bölgesel federasyonları ve ulusal sendikaları bu karara karşı çıkmıştı. Dolayısıyla UGTT’nin tabanında mücadele kararlığı sürüyor.
Öte yandan, bin Ali’nin kaçışıyla sonuçlanan isyan günlerinde esamisi okunmayan İslamcılar giderek daha fazla seslerini duyurmaya başladılar. Ülkenin en etkin İslamcı örgütü En-nahda, Gannuşi’nin istifasını, geçici hükümette yer almalarının önünü açtığı gerekçesiyle bir fırsat olarak gördüklerini açıkladı.
Tunus’ta işçi ve emekçi kitleler mücadeleyi sürdürse de, devrime önderlik edecek bir örgütün henüz ortaya çıkmamış olması, devrimin İslamcı bir rejimle son bulma tehlikesinin devam ettiği anlamına geliyor.
Arap isyanı giderek petrol zengini Basra körfezi ülkelerine de yayılıyor. İsyanın ABD işgalinin devam ettiği Irak’a dahi sıçraması emperyalistlerin tedirginliğini daha da artırıyor.
Bahreyn
Basra Körfezi’nde bir ada ülkesi olan Bahreyn’de nüfusun çoğunluğu Şiilerden oluştuğu halde, iktidar Kral Hamid bin İsa el Halife yönetimi altında Sünni azınlığın elinde. Esas olarak Şiilerden oluşan kitleler haftalardır hükümet karşıtı gösteriler düzenliyorlar. Kral’ın istifasını ve anayasal reform yapılmasını talep ediyorlar. Fakat kitleleri harekete geçiren esas dinamik yine ekonomik sorunlar. Bahreyn Körfez ülkeleri arasında petrol bakımından en yoksul ülke. Bu yüzden bu ülkede sanayi ve dolayısıyla işçi sınıfı ötekilere göre daha çok gelişmiş durumda. İşsizlik, bu işçi sınıfının en büyük sorunu.
Kitlelerin isyanı karşısında diğer ülkelerdeki gibi önce şiddetle bastırma seçeneğine yönelen Kral, isyanın ateşinin daha da arttığını gördükçe geri adım atıyor. İnci Meydanı’nda toplanan göstericilere önce ateş açıldı, fakat daha sonra polis kuvvetleri geri çekildi. Hükümetteki bazı bakanları görevden aldı. Ardından Şii muhalefetin lideri Hasan Muşayma’ya ülkeye dönüş izni verdiğini açıkladı. Fakat bütün bunlar halkın öfkesini yatıştıracağa benzemiyor. Bahreyn’in düşmesinin Suudi Krallığı’nı riske düşüreceğini hesapladığı için Kral’ın gitmesini istemeyen ABD emperyalizmi ise büyük bir ikiyüzlülükle Kral’ı desteklemekten geri durmuyor.
Yemen
Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in 32 yıldır sultası altında tuttuğu Yemen’de de kitleler haftalardır ayakta. Sünnilerin iktidarda olduğu Yemen’de halk Sünnisiyle Şiisiyle birlikte mücadele ediyor. Salih’in gitmesini, yolsuzlukların son bulmasını, işsizlik ve yoksulluk sorununun çözülmesini istiyor. Kitlelerin tepkisi karşısında devlet başkanı Salih ise 2013’te görevi bırakacağını, aynen Mübarek gibi yerine oğlunu yerleştirmeye çalışmayacağını ve maaşları artıracağını açıkladı. Ancak bu kitlelerin öfkesini dindirmeye yetmedi.
Bahreyn ve Yemen’deki isyanlar Suudi Arabistan’a da sıçrayacağa benziyor. 11 Mart’ta Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, “Öfke Günü” adı altında büyük bir protesto düzenlenecek. İsyanların petrol zengini bu ülkelerde şiddetlenmesi halinde petrol fiyatları artacak ve kriz içindeki dünya ekonomisi daha da zorlu şartlarla karşı karşıya kalacak.
Umman
Arap isyanı son olarak, bir diğer Arap yarımadası ülkesi Umman’a da sıçradı. Ülkenin sanayi kenti Sohar’da patlak veren gösterilerde polisin plastik mermiyle saldırması nedeniyle şimdiye kadar iki kişi hayatını kaybetti.
Umman Sultanı Kabus bin Said ise diğerlerinin yaptığı gibi şimdilik hükümette bazı bakanları değiştirerek ve 50 bin kişiye iş bulunacağını vaat ederek kitlelerin öfkesini yatıştırmaya çalışıyor.