Kürt Sorunu ve Özgürleşme

Genellikle iktisadi bir terim olarak kullanılan, fakat Adorno’nun daha çok siyasal alan için kullandığı bir söz vardır: “Kötü para iyi parayı kovar”. Özcesi, reformlarla bir yere varamazsınız. Yani, aşama aşama daha iyi olana gideceğimizi beklerken o aşamalardan bir tanesi hâkim oluverir ve bu durum daha iyi olana ulaştırmak bir yana, yerimizde saymamıza bile neden olabilir. Basitçe bu söz, yetmez ama evet saçmalığının bizi bir yere götürmeyeceğini gösterir.

Bugün, Kürt sorunu çerçevesinde temel mesele en genel anlamda Kürtlerin özgürleşmesi ise, Marx’ın Yahudi Sorunu’nda vurguladığı gibi, meseleyi sadece kimin özgürleştireceği ve kimin özgürleşeceği şeklinde koymak, inceleme için kesinlikle yeterli değildir. Yani sorunun üçüncü bir konuluşu gereklidir ki, bu noktada önemli olan, sözkonusu olan özgürleşmenin ne tür bir özgürleşme olduğudur. İstenen özgürleşmenin özünde hangi koşullar gizlidir? Nitekim genç Hegelcilerden Bauer, gelişmiş/olgunlaşmış çağdaş devletin, yurttaşlarının da özgürleşmeleri/olgunlaşmaları gerektiğini vurgulayarak, örneğin, dine bağlılıktan kurtulup laikleşmemiş kişilerin çağdaş devletin üyeleri olamayacakları, gerçek anlamda yurttaş olamayacakları tezini geliştirir. Bu, dinin varlığını bizzat devletin özünde aramadığı, tersine, sanki bunlar birbirine dışsal, birbiriyle çatışan birer varlıkmış gibi ele aldığı için bütünüyle liberal bir bakış açısına denk düşer.

Oysa çağdaş devlet, Marx’ın da vurguladığı gibi, şu ya da bu dine, şu ya da bu milliyete bağlı değildir, ya da her türlü tikel belirlenime mesafe alabilir. Ancak bu devlet, kendisi için gerekli gördüğü bu nitelikleri, yani kendisinin evrensel bir gerçeklik olmasını sağlayan nitelikleri üyelerinin de paylaşmasını asla istemez: Çağdaş burjuva devlet her türlü dine, kültüre, değere vb. mesafelidir, ancak üyelerinin bir dine, kültüre, değere vb. sahip olmalarını itirazsız kabul ettiği gibi, yurttaşların bu tikel seçim haklarını garanti altına alır. Bu, çağdaş burjuva devletin özünde, yurttaşlarını evrenselleştirmek şöyle dursun, onların herhangi bir din, kültür, değer, etnik köken vb. türden tikel niteliklere mensup varlıklar biçiminde yaşamlarını sürdürme haklarını koruyup uygulamakla yükümlü olmasının yattığını gösterir. Dolayısıyla buradaki özgürlük, ve aslında liberallerin anladığı anlamda özgürlük, her ne kadar sanki devletin müdahale etmesini istemez görünen bir söylemleri varsa da, devletten dolayımlanarak sürdürülen bir yurttaşlık yaşamı olduğu için ve ölçüde, bir hayal ya da tasarım olmaktan öteye geçemeyecektir.

Ancak söz konusu olan bizim gibi ülkeler olduğunda, bu devletin ve onun burjuvazisinin, en basit liberal talepleri bile yerine getirmekte zorlandığını hatırlamakta fayda vardır. Bu nedenle daha somut düzeyde, bugün Kürt sorunu meselesinde, yukarıda söylediklerimizin elbette ki barış ve siyasi çözüm olması anlamına gelmediğini belirttikten sonra, ancak nasıl ve neye karşılık bir barış ve siyasal çözüm soruları üzerinde düşünme gerekliliğini ortaya çıkardığını vurgulayalım. Bu soruların yanıtı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ve burjuvazisinin liberal çözümlerinin, Kürt sorununu, Kürtleri daha fazla özgürleştirerek bu sorunu ‘çözmek’ yerine, sorunu “halletmek” çerçevesinde şekillendiğini/şekilleneceğini gösterecektir.Zira,burjuvazinin ve devletin çoğu sorun karşısındaki tutumları göz önüne alındığında, bizlere barış olarak sunulan şeyin, aslında aynı zamanda yeni bir savaşın başlangıcı da olabileceğini defalarca göstermiştir.

Bu durumda, Kürt sorununu çözüyorum diyerek hem Kürt hem de Türk işçi ve emekçilerinin çıkarlarının tam karşısında olabilecek bir anayasaya onay vermek, tam da kötü paranın iyi parayı kovduğunu gösterir. Kürt kardeşlerimiz, eğer gerçekten özgürleşmek istiyorlarsa, Türkiye’nin farklı “bölgeleri”ni kazanmak amacıyla yapılacak bir Karadeniz gezisiyle değil, ancak işçi sınıfını ve emekçileri kazanarak bunu gerçekleştirebilirler. HDK içindeki Kürtlerin ve sosyalistlerin bunun üzerine tekrar düşünmeye başlamasının tam da yeri ve zamanıdır.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2012 tarihli 42. sayısında kullanılmıştır.