Zimmerwald’in 100. Yıldönümü
İnsanlığın onuru, Komintern’in tohumu
Bir yüzyıl önce, Birinci Dünya Savaşı’nın kan ve ateşi içinde dünyanın en gelişkin, en “uygar” ülkelerinin kıtası Avrupa, bir başından ötekine bir insan mezbahasına dönmüşken, İsviçre’nin Zimmerwald adlı bir dağ kasabasında, İkinci Enternasyonal üyesi partilerden savaşa karşı tutum benimsemiş delegeler bir konferansta toplanıyordu. Bir çeyrek yüzyıl boyunca Komünist Manifesto’nun “Bütün ülkelerin işçileri birleşin!” şiarı zemininde mücadele etmiş olan Enternasyonal; Fransız, Alman, Avusturya, hatta Rus partilerinin liderlerinin çoğunluğunun ihaneti dolayısıyla fiilen çökmüştü. Emperyalistler kendi yağma savaşları için işçi ve köylülere üniforma giydirerek onları birbirilerini öldürmeye gönderiyor, “sosyalist” liderler de burjuvazilerinin bu politikasını destekliyordu. Sonuna kadar savaşa karşı tavır alan Alman enternasyonalisti Rosa Luxemburg, “o zaman” diyordu, “Komünist Manifesto’nun sonunu şöyle değiştirmek gerekir: bütün ülkelerin işçileri, barış döneminde birleşin! Savaş döneminde birbirinizi boğazlayın!”
Zimmerwald: İhanete isyan
Elbette burjuvazinin mezbahasına destek vermeyen sosyalistler de vardı. Rusya’da Lenin’in Bolşevik Partisi, Trotskiy ve örgütü Mejrayonska, Menşevikler arasında Martov; Almanya’da başını Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht, Clara Zetkin ve Franz Mehring’in çektiği Spartakus grubu; Britanya’dan Independent Labour Party ve British Socialist Party; Sırp, Bulgar, Romen partileri; İskandinav ve Baltık ülkelerinden sosyalist gruplar; İsviçre partisi; savaşa karşı çıkan ama kendi ülkesinin savaşına “engel çıkarmayan” İtalyan partisi vb.
İşte bütün bu güçler, İtalyanların ve İsviçrelilerin girişimiyle, savaşın başlamasından yaklaşık bir yıl sonra, 5-8 Eylül 1915’te Zimmerwald’de toplanacak ve Avrupa sosyalist işçi hareketinin savaşa karşı nasıl mücadele edebileceğini tartışacaktı. Trotskiy anılarında, çeyrek yüzyıllık faaliyetten geriye kalan enternasyonalistlerin birkaç tren vagonuna sığmalarının Zimmerwald delegeleri arasında şaka konusu olduğunu yazar. Ama buradan çıkacak ders müthiştir: Zimmerwald, o küçücük konferans, geleceği temsil ediyordu. Dört yıla kalmayacak, 1919 yılında Komünist Enternasyonal (Komintern) Zimmerwald’in hazırladığı zemin üzerinde kurulacaktı!
Epeyce tanıdık isim vardı Zimmerwald’de. Bolşevikleri temsilen Lenin ve Zinovyev, Paris’te yayınlanmakta olan Naşe Slovo adına Trotskiy ve Martov, Menşevik Örgütlenme Komitesi’nden Akselrod, Polonya’dan (daha sonra Bolşevik Partisi’nde faal olacak olan) Karl Radek ve Rosa Luxemburg’un Polonya partisinden Warski, Almanya’dan “Merkez” diye anılan eğilimden Georg Ledebour (Kautsky davet edildiği halde gelmeyi reddetmişti), Spartakistlerden iki temsilci, Romanya’dan (ileride Trotskiy’in bürokrasiye karşı mücadelesinde bir numaralı yoldaşı olacak olan) Kristiyan Rakovski, Bulgaristan’dan Blagoev ve Kolarov vb.
Bir de gelemeyenler vardı. Ağustos 1914’te Alman parlamentosu Reichstag’da savaş için bütçe tahsisatı oylanırken tek başına hayır diyerek bir efsane haline gelen Karl Liebknecht askere alındığı için gelememişti, ama bir mektup yollamıştı (Rosa ise hapisteydi). Fransa’dan (daha sonra Fransız Trotskizminin kurucusu olacak olan) Alfred Rosmer ve Pierre Monatte’ın gelmesi de Fransız devletince engellenmişti.
Zimmerwald’de iki eğilim
Zimmerwald Konferansı’na katılan delegelerin savaş karşısındaki tavrı en sağda pasifizmden en solda Lenin ve Bolşeviklerin devrimci bozgunculuğuna kadar geniş bir yelpazeye yayılıyordu. Bu durumda konferansın, sosyalistlerin savaş karşısında izleyeceği politikalar konusunda farklılıklara ve tartışmalara tanık olması şaşırtıcı değildi. Bu tartışmalar içinde Zimmerwald delegeleri esas olarak ikiye ayrıldı. Bolşevikler her ülkede savaşın sınıf savaşına dönüştürülmesi yönünde çağrı yapılmasını ve bununla tutarlı olarak her ülke sosyalistlerinin kendi emperyalist devletlerinin yenilgisi için mücadele etmesini savundular. Ama azınlıkta kaldılar.
Trotskiy’in tasarladığı sonuç bildirgesi ise delegelerin çoğunluğunun eğilimlerine uygun olarak kaleme alınmıştı. Savaşın tahribatını edebi bir dille betimliyor, savaşın sorumlusu olarak kapitalist emperyalizmi gösteriyor, Enternasyonal’in çeşitli kongrelerinde almış olduğu açıkça savaş karşıtı kararlara rağmen liderlerin çoğunun sınıf mücadelesini bir kenara bırakarak kendi burjuvazilerine hizmet etmeye giriştiğine işaret ediyordu. Buna karşı, savaşa karşı mücadele etmenin, ilhak ve tazminat olmaksızın barışı savunmanın, ulusların kendi kaderini tayin etmesini ilke olarak yerleştirmenin işçi sınıfının ve sosyalistlerin görevi olduğu vurgulanıyordu. Savaşın başından beri işçi sınıfının hâkim sınıfların hizmetinde olduğu belirtiliyor, şimdi görevin sosyalizm için mücadele etmek olduğu söyleniyordu. Bildirge “Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!” çağrısı ile sona eriyordu.
Bolşevikler ve müttefikleri (Polonya, Letonya, İsveç-Norveç) sonuç bildirgesini yetersiz bulmakla birlikte imzaladılar, ama bir şerh koyarak.
Lenin ile Trotskiy’i ayıran
Lenin sol kanadın önderiydi, Trotskiy ise çoğunluğun eğilimini ifade eden bildirgenin müellifi. Neydi fark? Esas olarak iki fark vardı. Birincisi, Lenin savaşla birlikte Avrupa çapında bir devrimci durumun önkoşullarının oluşmuş olduğunu tespit ediyordu. Şayet bu doğruysa, devrime hazırlanmak üzere ne tür bir taktik izlenecekti? Devrimci bozgunculuk, bu sorunun cevabı idi. Çoğunluk bu taktiği “uç”, “aşırı” vb. bularak devrim olanaklarını doğru değerlendirme fırsatından yoksun kalıyordu. Lenin’in devrimci bozgunculuk politikası, savaşın ikinci ve özellikle üçüncü yılından itibaren bütün cephelerde askerlerin savaşa sırt dönmesi, siperlerde “düşman” denen diğer uluslardan proleterler ve köylülerle kardeşleşmesi, sonunda da silahını kendi devletine çevirmesi ile muhteşem şekilde, bütünüyle doğrulanacaktır.
İkinci mesele, çoğunluğun metninin sosyalizme ihanet edenlere, oportünistlere, revizyonistlere karşı kesin bir tavır almamasıdır. Trotskiy’in kendisinin savaşa karşı tutumunda en ufak bir ikirciklilik yoktu. Ama Menşeviklerin en sağ kanadının Örgütlenme Komitesi (toplantıda Akselrod tarafından temsil ediliyordu) bütünüyle Rus şovenisti iken, Trotskiy’in birlikte gazete çıkarttığı Martov (kendisi çok enternasyonalist bir tutum içindeydi) ise Örgütlenme Komitesi’nden kopmayı kabul etmiyordu. Lenin ise bu konuda Trotskiy’e kızıyordu, çünkü Trotskiy, Martov’un şovenistlerden kopmaya razı olmadığını bile bile kendisi de ondan kopmamakta ısrar ediyordu! Bu konuda da Lenin’in Trotskiy karşısında haklı olduğunu, Menşeviklerin, Kautsky’lerin, Hilferding’lerin 1917’den itibaren takındığı tutum berrak biçimde ortaya koyacaktı.
Zimmerwald’in mirası
Fikir ayrılıkları bir yana, Zimmerwald, savaşın yarattığı felakete karşı, uluslararası sosyalist işçi hareketine çok önemli bir tarihsel miras bırakmıştır. Buradan çıkışta bir Uluslararası Sosyalist Komite kurulmuştur. Ertesi yıl yine İsviçre’de Kienthal’de bir ikinci konferans düzenlenmiştir. Zimmerwald’e katılmamış olan bir dizi sosyalist çevre konferans sonrasında imzalarıyla desteklerini bildirmiştir. Zimmerwald, savaşı sınıf mücadelesi yöntemlerini de kullanarak durdurmanın ilk büyük çağrı merkezidir. Komintern, kendi kuruluşunda Zimmerwald’i atası olarak gördüğünü bir bildiriyle dünyaya ilan etmiştir.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2015 tarihli 72. sayısında yayınlanmıştır.