DİP 7. Kongre Belgeleri (3): Ölümünün 100. yıldönümünde Lenin işçilerin ve emekçilerin mücadelesinde yaşıyor! Lenin’in devrimci mirasını sahiplenelim ve Leninist partiyi inşa edelim!

DİP 7. Kongre Belgeleri (3): Ölümünün 100. yıldönümünde Lenin işçilerin ve emekçilerin mücadelesinde yaşıyor! Lenin’in devrimci mirasını sahiplenelim ve Leninist partiyi inşa edelim!

Devrimci İşçi Partisi 7. Kongresi'nin haberini ve kongrede dünya durumu ve devrimci görevler üzerine kabul edilen "Dünya savaşı emperyalizmin insafa gelmesi ile değil, dize getirilmesiyle durdurulur. İnsanlık enternasyonalle kurtulur!" başlıklı kararı yayınlamıştık. Devrimci İşçi Partisi 7. Kongresi'nde 2024'ü ölümünün 100. yıldönümü olması vesilesiyle Lenin yılı olarak ilân etti. 2024'e saatler kala Lenin'in mirasına sahip çıkan kararı aşağıda yayınlıyoruz. 

21 Ocak 2024 tarihi, 20. yüzyılda dünya proletaryasının en önemli önderi olan Vladimir İlyiç Lenin’in ölümünün 100. yıldönümüdür. Devrimci İşçi Partisi önümüzdeki 2024 yılını “Lenin yılı” olarak ilan eder. Bu yıl içinde Lenin’in düşüncesini ve pratiğini 21. yüzyıl Türkiye’sinin işçi sınıfına ve gençliğine tanıtacak, gelecek kuşakların ondan nasıl yararlanabileceğini ortaya koyacaktır. Teorik-politik yayın organımız Devrimci Marksizm ve onun uluslararası devrim mücadelesine katkıda bulunmak üzere yayınlanan İngilizce yıllığı Revolutionary Marxism, Lenin’in ölümü vesilesiyle birer özel sayı yayınlama kararını şimdiden almıştır.

Lenin, Marx ve Engels’ten sonra en büyük Marksisttir. Her şeyden önce daha 32 yaşında yazdığı Ne Yapmalı? broşürü ve 1903 yılında toplanan Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) İkinci Kongresi’nde benimsediği ilkeli tutum, 1917 Ekim devrimi sonrasında dünya çapında birçok devrimci partinin disiplinli, stratejik bir planla hareket eden, demokratik merkeziyetçi, özellikle aydınlarda epeyce yaygın olarak görülen devrimci pratiğin yerine gevezeliği geçiren tutuma kapalı bir savaş örgütü niteliğine kavuşmasının temeli olmuştur. Ne Yapmalı? devrimci faaliyetin esas konusunun işçi sınıfının öncü katmanını böyle bir partide örgütleyerek devrimde mücadele deneyimi zayıf büyük işçi kitlelerine ve proletaryanın diğer ezilen sınıf ve zümreler arasındaki müttefiklerine bir rehber yaratmak olduğunu berrak biçimde ortaya koymuştur. Lenin’in Bolşevik Partisi bu bakımdan çağdaşı bütün partilerden farklıdır.

Lenin, aynı zamanda Rusya devriminin burjuva demokratik aşamayla sınırlı olması gerektiği görüşünden hareketle burjuvazinin peşine takılan Menşeviklerden farklı olarak liberal burjuvazinin işçi sınıfının güçlü muhalefeti karşısında Çarlık ile anlaşmaya gideceğini öngörerek demokratik devrim için bile stratejisini işçi-köylü ittifakı üzerine yerleştirmiştir. Ekim devrimi Menşeviklerin ne kadar yanıldığını ortaya çıkarmış, ancak Lenin’in bile bu konuda yeterli görüş berraklığı sağlayamadığını da gün yüzüne çıkarmıştır. Lenin’den farklı olarak işçi-köylü ittifakının iktidara geçtiği takdirde sosyalist önlemler almak zorunda kalacağını, böylece devrimin sürekli devrim karakteri kazanacağını ileri süren Trotskiy tam anlamıyla haklı çıkmıştır. Ne var ki, Lenin de Trotskiy’den bağımsız olarak eski Bolşevik şemanın kısıtlarını aşmış, daha devrimin ilk günlerinden itibaren iktidarın sovyetlere aktarılması gereği vurgusuyla eski formüllere hapsolmadığını kanıtlamıştır.

Lenin, emperyalist savaşın başlamasıyla birlikte Sosyalist Enternasyonal’in her ülkede kendi burjuvazisinin arkasına dizilmesi bağlamında en kararlı biçimde savaşa karşı çıkan sosyalistlerden olmuş, yeni bir Enternasyonal’in gerekliliğini derhâl gündeme getirmiştir. Bu, devrimden sonra mümkün hale gelecek, Komünist Enternasyonal (Komintern) ya da diğer adıyla Üçüncü Enternasyonal Bolşevik temellerde kurulacaktır. Artık Lenin yalnızca Rusya işçi sınıfının değil, dünya işçi sınıfının önderidir.

Lenin’in Şubat devriminden Ekim devrimine kadar yürüttüğü ince taktikler, zamanlama konusundaki kuyumcu tarzı titizlik ve ayaklanma sanatı konusundaki katkıları, Marksizmin teori ve pratiğine paha biçilmez katkılar olarak geçmiştir.

Lenin’in emperyalizm teorisi komünistler için başlayan yeni çağın ana özelliklerinin ve anlamının kavranmasında, emperyalist ülkelerde işçi hareketinin başına bela olan ve özellikle emperyalist savaşa verdiği destekle insanlığın felakete sürüklenmesine katkıda bulunan bürokratikleşmiş parti ve sendika yönetimlerinin ve onların ardında yatan işçi aristokrasinin maddi temelinin keşfedilmesinde, dünyanın zengin ve kudretli devletlerle ekonomik bakımdan arkadan gelen ülkeler olarak ikiye bölünmesinin temellerinin anlaşılmasında ve bütün bu illete karşı komünistlerin nasıl mücadele etmesi gerektiği konusunda vazgeçilmez bir kaynaktır.

Devlet ve Devrim Marksist devlet teorisinin mükemmel bir özetidir, işçi sınıfının burjuva devlet aygıtını devrimci şekilde parçalaması gerektiğini reddeden çağdaşı Kautsky’lere ağır bir tokat, ama aynı zamanda bürokrasinin çıkarlarına sıkı sıkıya bağlı biçimde “tek ülkede sosyalizm” gerici ütopyasını komünizmde dahi devletin var olacağına dair köklü bir revizyonizme taşıyan geleceğin Stalin’lerine sert bir uyarıdır.

Komintern dünya işçi sınıfının öncü katmanlarının yarım yüzyıllık bir çaba sonunda kurulmuş olan örgütünün mahvına cevaben o örgütlenmenin yerine yenisini daha da ileri temellerde kurmaktır. Gençliğinde yoldaşlarıyla birlikte Bolşevizmi, yani Rusya proletaryasının devrimci örgütünü yaratan Lenin, ölümünden önce Bolşevizmi uluslararasılaştırmıştır. Adını hak eden gerçek bir dünya partisi ilk kez kurulmuş olmaktadır. Komintern aynı zamanda sosyal demokrasinin giremediği sömürge ve yarı-sömürge ülkelere girerek kitleselleşmek bakımından yepyeni bir dünya durumu yaratmıştır. Bu partilerden bazıları (Çin, Vietnam, Kore vb.) İkinci Dünya Savaşı’ndan çıkış döneminde işçi devletleri kurma başarısını da göstermiştir. Komintern sömürge ve yarı-sömürge ülkeler dünyasını dev bir değişikliğe kavuşturmuş olmaktadır.

“Sol” Komünizm: Bir Çocukluk HastalığıDevlet ve Devrim’in simetriğidir: Bu sonuncusu uluslararası sosyalist hareket içinde revizyonist ve oportünist sağa vurulan bir teorik-politik darbe idi, “Sol” Komünizm ise devrime giden yolun zorunlu halkalarını bir yana bırakıp derhal iktidara yönelmek isteyen sol akımlara bir uyarı ve bir cevaptır. Marksizmin strateji ve taktik alanındaki külliyatına büyük bir katkıdır.

Ama Lenin’in başka hiç kimsenin yanına bile yanaşmadığı, yanaşamadığı büyük başarısı, “dünya devrimi” kategorisinin somut olarak içini dolduran, onu bütün ilişkileri ve çelişkileri içinde elle tutulur gözle görülür hale getiren, tamamlanmış teorik ifadesini ölümü dolayısıyla bulamamış vizyonudur. Bu vizyonu mümkün kılan, Lenin’in kimi ta yüzyılın başından gelen, kimi Cihan Harbi ve Ekim devrimi deneyimlerinden süzülen çeşitli alanlardaki düşüncesinin oluşumudur. Bunların en başında hiç kuşkusuz Lenin’in kimsenin anlamadığı ölçüde önem verdiği ulusal soruna yaklaşımı, ezen ulus proletaryasının ezilen ulus proletaryasına güven vermesinin aracı olarak ulusların kendi kaderini tayin hakkı yatar. Daha önce soyut bir fikir olarak gündeme gelen bu ilişki, Ekim devrimini dünya devriminin başlangıcı olarak gören Lenin için yaklaşan dünya devriminin ilerlemesinde baş enstrüman haline gelmiştir. Tek bir ülke sınırları içinde gerçekleşecek bir devrimden farklı olarak çok sayıda ulusu bir araya getiren dünyanın tamamı çapında bir devrim mutlaka ulusal soruna bir özgül yaklaşım gerektirir. İşte Lenin dünya komünizminin lideri olduktan sonra ulusal sorun konusundaki doktrinini dünya devriminin eşkâlini çizmek için kullanmıştır. Ulaştığı sonuç, bir yandan komünizmin sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin kurtuluşu için de gerekli olduğu, bu ülkelerin köylülüğünün maddi varoluş koşullarının sovyetlerde örgütlenmeye uygun olduğu, bir yandan da bu ülkelerin halklarının ezilecekleri konusunda komünizme ilişkin hiçbir çekince beslememelerinin komünizmin ulusal soruna yaklaşımı sayesinde mümkün olduğudur. Böylece geleceğin dünya komünist toplumunun yolunu çizer Lenin. Marx ile Engels’in komünist programını dünya ölçeğine taşır, cihanşümul hale getirir. Kurtuluş devrim-sonrası halkların aynı federasyonun, Sovyet devletinin bağrında birleşmesiyle olacaktır.

Lenin yaşasaydı yeni kurulmakta olan Sovyet ülkesinde geleceği kurmak için nasıl mücadele edeceği “Lenin’in son mücadelesi” olarak bilinen zaman kesitinden bellidir. Lenin Sovyet rejiminin Sovyet Rusya’nın ötesine, eski Çarlık coğrafyasının tamamına yayılması anlamına gelen Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni (SSCB) Büyük Rus hâkimiyeti altında inşa etmek isteyen Stalin ve arkadaşlarına karşı hayatının son mücadelesini vermiştir. Bunun yanı sıra yine Stalin ve arkadaşları, dış ticaret tekeli ve planlama konusunda tavizler veren, geri adımlar atan, bir yandan da sovyet demokrasinin ve parti içi demokrasinin çanına ot tıkayan bir politik hat izledikleri için, iktidardaki bu gruba karşı Trotskiy ile bir ittifak kurmuş ve kıyasıya mücadele etmiştir. Bu mücadelenin en yakın ve dolaysız hedefi olan SSCB’yi bütün halkların eşitliği üzerine kurma çabasında hayatının son zaferini kazanmıştır. SSCB Stalin’in “Rus” adıyla anılacak modeline karşıt olarak modern çağın, bir ulusun ya da coğrafyanın adıyla anılmayan tek ülkesi olacaktır. Diğer sorunlar arasında dış ticaretten ve planlamadan verilen tavizler alanında kısmi bir başarıdan söz edilebilir. Ama sovyet ve parti demokrasisi konusunda Lenin’in sağlığı mücadeleyi kazanmasına elvermemiştir. Lenin sağlam bir öngörüyle, “Vasiyet”i olarak bilinen metinde Stalin’in partinin başına bela olacağını düşünerek onun genel sekreterlikten alınmasını talep etmiştir.

Devrimci İşçi Partisi Trotksiy’in liberal bir yorumuna dayanan ve devrimci mirasının içini boşaltarak bir sol fraksiyon kimliğine indirgeyen “Troçkist” nitelemesini uzun yıllar önce reddetmiştir. Biz Leninistiz, Leninist olduğumuz için Trotskistiz. Lenin o kadar büyük bir tarihî şahsiyettir ki Ekim devriminin eşiğinde, Trotskiy’i 40 yaşına merdiven dayadığı bir zaman diliminde Leninist yapmıştır. Biz de Lenin Trotskiy’i kazandıktan sonra Trotskiy hakkında “en iyi Bolşevik” dediği için, ama çok daha önemlisi, Trotskiy Stalinist ihanete karşı Lenin’in mirasına sahip çıktığı için Trotskiy’i de vazgeçilmez önder olarak benimseriz. Ama Marx ve Engels’ten sonra esas rehberimiz Lenin’dir. 

2024 yılında bu partinin Leninist bir parti olduğunu Türkiye ve dünyaya yaymak da görevlerimiz arasındadır.