Ekim devrimi, 103. yıldönümünde çıkış yolunu göstermeye devam ediyor
Ekim devriminin bu sene 103. yıldönümünü yaşıyoruz. Yalnız Rusların değil tüm bölge ve dünya halklarının önünde yeni bir perde açan bu büyük devrim, Marksist program ile Bolşevizmin bir araya gelişinin başarısının yanı sıra işçi sınıfının tarihte ilk kez kaderini kendi ellerine alarak muzaffer oluşu bakımından apayrı bir yerde durmaktadır. Cihan harbinin yarattığı koşullarda dünya devriminin ilk halkası olan Ekim devrimi, ardından gelen devrimlere ve Komintern’in kuruluşuna ön ayak olmasıyla içinde bulunduğu yüzyıla karakterini vermiş, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyaya gidilen yolu açmıştır.
Bolşevizmin öncülüğünde tarihin ilk işçi devleti kuruluyor
İşçi sınıfının, kaderini ellerine alarak yalnız Çarlık Rusyası’nı değil, kapitalizmi de ilgası hareketli bir sekiz ay neticesinde gerçekleşti. İşçi sınıfı, Şubat’ta Çarlığı alaşağı etmiş, ancak “ekmek ve barış” talebine onun yerine başa geçen burjuva karakterli Geçici Hükümet’ten bir yanıt bulamamıştı. Mevcut hükümeti destekleyen diğer sosyal demokrat gruplar burjuvaziye iktidarı teslim ederken; işçi sınıfı ise, Bolşeviklerin günbegün sınıfın içerisinde yürüttüğü kararlı ve tutarlı politikası sonucu Bolşevik Partisi’nin arkasına toplanıyor, fabrikalardan cephelerdeki alaylara Bolşeviklerin sloganları hızla yayılıyordu. Tarihi erken görenlerin aksine Lenin ve Trotskiy’nin etkisi ve önderliğiyle Bolşevikler, “bütün iktidar sovyetlere” diyerek işçi sınıfı ve geniş halk kitlelerine taleplerine karşılık veren programı sunmuş, burjuvaziden kopuşu sağlamıştır. 6 Kasım’ı 7 Kasım’a bağlayan geceden başlayarak Petrograd meydanları, sokakları, garları ve saraylarını büyük bir soğukkanlılıkla zapteden işçi sınıfının gözüpekliğinin arkasında ise yine yılları aşkın süredir sınıfın içinde yürüttüğü disiplinli faaliyetiyle işçi sınıfına gözünü iktidara dikmeyi öğretmiş Bolşevikler vardır.
İşçi sınıfı ve tüm ezilenlerin kurtuluşu
Devrimin ertesinde yapılanlara bakıldığında işçi iktidarının yalnız mülksüzlerin değil, tüm ezilenlerin gerçek özgürleşmesinin tek yolu olduğu görülmektedir. Yalnızca burjuva kadınlara birtakım avantajlar sağlayan kapitalizmin aksine; yemekhaneler, kreşler ve çamaşırhanelerin açılmasıyla, siyasi haklarının tümüyle eşit koşullarda sağlanmasıyla kadınların kurtuluşunun ilk tohumları devrimin hemen ardından atılmıştır. Etnik ve kültürel çeşitliliği ve çelişkileriyle bilinen geniş bir coğrafyada; Lenin’in çabasıyla hiçbir ulusun ismini taşımayan, içerisinde bir hâkim ulusu bulunmayan Sovyetler Birliği kurulmuştur. Evsizliğin ve işsizliğin ortadan kaldırıldığı, parasız eğitimin ve sağlığın yaygın bir biçimde kurulduğu ilk devlet yine Sovyetler’dir. Kültür, sanat, bilim ve hatta şehir planlamasında hızla yol alınmıştır. Sovyetlerin varlığı dahi kapitalist ülkeleri uzun yıllar boyu “sosyal devlet”leşmek zorunda bırakmıştır. Tüm bu kazanımların bürokrasi eliyle adım adım lağvedilişi ise bürokrasinin Ekim devrimi ve dünya devrimine ihaneti gibi birbiriyle bağlantılı olarak ayrıca ele alınması gereken bir konudur. Geçen yüz yılda işçi iktidarının yaptıklarının yarısına yaklaşan olmamıştır. Ekim devriminin mirası ve dersleri, günümüzde hâkim olan “komünizmin başarısızlığı” propagandasına rağmen önümüzde durmaya devam etmektedir.
Geçmiş değil gelecek
Ekim devrimi, tarihte eşsiz bir yere sahip olmasının yanı sıra günümüz itibarıyla belki de hiç olmadığı kadar günceldir. İçine doğduğumuz düzen artık dünyanın hiçbir yerinde kısa vadeli bir istikrarı dahi sağlayamazken, tüm dünya halkları ardı sıra insanca bir yaşam uğruna meydanları, sokakları doldurmaktadır. Ekim devrimi ve Bolşevizmin mirası, tarihe çullanmış kapitalizmi yıkıp atmak için yanı başımızda duran kılavuzumuz olmaya bugün de devam ediyor.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2020 tarihli 134. sayısında yayınlanmıştır.