Trotskiy devrimlerde yaşıyor!

1905 devriminde başkent Petrograd Sovyeti’nin başkanı, 1917 Ekim Devrimi’nin iki büyük önderinden biri, Komintern’in kurucu önderlerinden, Kızıl Ordu’nun kurucusu ve komutanı, Sovyet devletinin bürokratik yozlaşması karşısında eski kadrolar arasında neredeyse tek başına devrimci Marksist programın yılmaz savunucusu, Dördüncü Enternasyonal’in kurucusu, Marksizme büyük teorik katkılarda bulunmuş teorisyen, azgelişmiş ülkelerde sürekli devrim, yozlaşmış işçi devletlerinde ise politik devrim programlarının mimarı, geçiş programı fikrini Marksizmde sistematik hale getiren önder Lev Davidoviç Trotskiy, bundan 74 yıl önce, 20 Ağustos 1940’ta Sovyet bürokrasisinin, onun önderi Stalin’in bir ajanı tarafından katledildi. Bugün dünyanın hızla savaşlara ve devrim ile karşı devrim kutupları arasında gelgitlere doğru yürüdüğü bir dönemde, Trotskiy’in mücadelesinin ve yapıtının tanınması her zamankinden daha yakıcı bir hale geliyor.

Trotskiy hayatının hiçbir döneminde işçi sınıfının yanında yer almaktan vazgeçmedi, Marksizm ve Leninizm’in yılmaz bir savunucusu oldu. Stalin önderliğindeki bürokrasi, onu her zaman kendisi için bir tehlike olarak görmüştü. Trotskiy bürokrasi için gerçek bir tehlikeydi. Çünkü bürokrasiye karşı her koşulda işçi iktidarını savunmuştu. Onu sadece bürokrasi değil, sürgünde bulunduğu emperyalist ülkelerin egemen sınıfları da tehlike olarak görmüş, oradan oraya sürmüştü. Trotskiy karanlığın içinde parlayan kızıl bir yıldızdır! Devrimci Marksistler onun mücadele bayrağını gururla taşımaya dün olduğu gibi bugün de devam ediyorlar!

Bu yıl Trotskiy’i özeleştiri kapasitesini ortaya koyan bir episod ile, Ağustos Bloku’nun Rusya komünizminin tarihinde tuttuğu yere bakarak anmak istiyoruz. Lenin’den yaklaşık on yaş genç olan Trotskiy, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) 1903’te toplanan İkinci Kongre’sinden itibaren Bolşeviklerden uzak durmuş, partinin birliği için çalışmıştır. Ama 1917’de Şubat devriminin ertesinde, Bolşeviklerin ve sadece Bolşeviklerin “bütün iktidar Sovyetlere!” şiarıyla kendi sürekli devrim perspektifinde olduğu gibi proletarya iktidarını savunduklarını görünce hiç tereddüt etmeden partiye katılmıştır. “Ağustos Bloku” bu katılımdan bir süre önce, 1912’de yaşanan bir olayla ilgilidir.

“Ağustos Bloku”: Devrimci Marksist, hatalarına nasıl yaklaşır?

Bolşevikler, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP) içindeki öteki büyük hizip olan, burjuvazi ile ittifak yanlısı ve gevşek bir parti taraftarı Menşeviklerle on yıl boyunca mücadele ettikten sonra 1912’de bu hizipten koptular. Bu kopuş sırasında, hareketin bütün öteki unsurları bir bakıma Bolşeviklere karşı birleştiler. Partiyi birleştirme sloganıyla kendi aralarında 1912 Ağustos ayında toplanacak bir parti konferansı üzerinde anlaştıkları için bu ortak çabaya “Ağustos Bloku” adı verildi. RSDİP’in de üyesi olduğu İkinci Enternasyonal’in sorumluları, bu arada Rosa Luxemburg da Ağustos Bloku girişimini destekliyordu.

Lenin 1914 yılında 1912 Ağustos Bloku’nu şöyle tasvir eder:

“Mart 1912’de aşağıdakiler (…) bize hakaret etmek üzere birleştiler: Likidatörler, Bund, Letonlar, Polonyalılar, Trotskistler, Vperyod’cular. Ne çok grup ve eğilim, diye düşünebilir insan! Aralarında birlik sağlayarak Rusya’nın işçilerine iyi bir örnek oluşturmaları ne kadar kolay olurdu!

Ama likidatörlerin ‘Ağustos’ Konferansı’nı toplamak üzere adımlar atıldığında, hasımlarımızın uygun adım yürümeyi beceremediği ortaya çıktı. Hem Polonyalılar hem de Plehanov likidatörlerin ‘Ağustos’ Konferansı’na katılmayı reddetti. Neden? Çünkü parti üyeliği teriminin anlamı üzerinde bile anlaşmayı beceremediler!” (“RSDİP MK’nın Brüksel Konferansı’na Raporu”)

Lenin diğer grupların da Blok’tan nasıl adım adım uzaklaştığını anlatarak devam ediyor. Ağustos Bloku, görünüşteki birlik izlenimine rağmen ölü doğmuştu. Nedenini ise 1940 yılında Trotskiy (Marksizmi Savunurken) anlatsın:

“1912 Ağustos bloğu denilen bloktan söz ediyorum. Bu bloğa aktif olarak katıldım. Hattâ bir anlamda bu bloğu ben kurdum. Politik olarak bütün temel sorunlarda Menşeviklerden ayrılıyordum. Aşırı-sol Bolşeviklerden, Vperyodistlerden de ayrılıyordum. Genel politik eğilim bakımından Bolşeviklere çok daha yakındım. Ancak Leninist ‘rejim’e karşıydım, çünkü, devrimci amacı gerçekleştirmek için sıkı biçimde kaynaşmış merkezi bir partinin vazgeçilmez olduğunu henüz anlamamıştım. (…)

Ağustos bloğu içinde likidatörlerin kendi hizipleri vardı. Vperyodistler de hizip benzeri bir şeye sahiptiler. Tecrit durumundaydım. Ortak düşüncelere sahip kişiler olsa da hizip yoktu. Dokümanların çoğu benim tarafımdan yazılıyordu ve ilke farklılıklarını atlamak suretiyle bunlar ‘somut politik sorunlar’ üzerine bir ittifak görüntüsü yaratmayı amaçlıyordu. Geçmiş hakkında tek bir sözcük yoktu! Lenin Ağustos bloğunu amansız bir eleştiriye tabi tuttu ve en ağır darbeleri yemek bana nasip oldu. Lenin politik olarak ne Menşevikleri ne de Vperyodistleri onaylamadığımı göz önünde tutarak, izlediğim politikanın maceracılık olduğunu ortaya koydu. Bu ağır bir eleştiriydi ama doğruydu. (…)

Her ne kadar sürekli devrim anlayışı kuşkusuz doğru perspektifi göstermişse de, bu dönemde kendimi özellikle örgütsel alanda bir küçük burjuva devrimcinin özelliklerinden kurtaramamıştım. Menşevizm’e karşı uzlaşmacılık, Leninist merkeziyetçiliğe karşı kuşkucu tavır hastalığını taşıyordum.”

İşte size devrimci tavır! Devrimci hatalardan öğrenen insandır! Bunlar kendi hataları olsa bile! Bu yüzdendir ki, Trotskiy 1917’de Leninist merkeziyetçiliğin önemini kavrayıp Bolşeviklere katıldıktan sonra Lenin onun için “o andan sonra Trotskiy’den daha iyi bir Bolşevik olmamıştır” demiştir!

Bu yazı, Gerçek gazetesinin Ağustos 2014 tarihli 58. sayısında yayınlanmıştır.