Lev Trotskiy’in 72. ölüm yıldönümü: Bazı ölümler unutulmaz, bazıları ise hiç akıldan çıkmaz!

Lev Davidoviç Trotskiy bundan 72 yıl önce, 20 Ağustos 1940’ta, sürgünde yaşadığı Meksika’nın başkenti Meksiko’da Sovyet bürokrasisinin ve onun lideri Stalin’in bir ajanı tarafından öldürülmüştü. Çok manidar bir biçimde yaşamının son anlarında bile dünya devrimi için bir şeyler okuyor ve yazıyordu. Ama bizim asıl aklımızdan çıkarmamamız gereken onun ölümü değil. Stalinist bürokrasinin onu dünyanın ta öbür ucunda, o derece yalıtılmışken bile fiziken ortadan kaldırma ihtiyacı duymasına neden olan Trotskiy’in düşüncelerinin yarattığı etki ve olguların, yani esas olarak sadece burjuvaziyi ve emperyalizmi değil, bürokrasiyi de bu derece tedirgin eden yaşamının bizzat kendisi.

“(…) Ne ah edin dostlar, ne ağlayın!

Dünü bugüne, bugünü yarına bağlayın!”

-Nâzım Hikmet Rân-

Hele o ölen kişi, 61 yıllık hayatına; devrimi yapan ana sovyetin (Petrograd) başkanlığını, tarihin en şanlı devriminin önderlerinden (Lenin’le birlikte) birini, muzaffer proleter ordusunun, rütbesiz, ayrıcalıksız Kızıl Ordu’nun komutanlığını, Lenin’in kurduğu Komünist Enternasyonal Stalinist bürokrasi tarafından mahvedilince IV. Enternasyonal’in kuruculuğunu, onlarca kitabı, binlerce makaleyi, çoğu devrimi yapan kitleleri ayağa kaldıran on binlerce konuşmayı, hepsiyle birlikte, hepsinden üstün son nefese kadar, materyalizmin, bilimsel sosyalizmin, devrimci Marksizmin ödünsüz militanlığını sığdırmışsa. Evet, Lev Davidoviç Trotskiy bundan 72 yıl önce, 20 Ağustos 1940’ta, sürgünde yaşadığı Meksika’nın başkenti Meksiko’da Sovyet bürokrasisinin ve onun lideri Stalin’in bir ajanı tarafından öldürülmüştü. Çok manidar bir biçimde yaşamının son anlarında bile dünya devrimi için bir şeyler okuyor ve yazıyordu. Ama bizim asıl aklımızdan çıkarmamamız gereken onun ölümü değil. Stalinist bürokrasinin onu dünyanın ta öbür ucunda, o derece yalıtılmışken bile fiziken ortadan kaldırma ihtiyacı duymasına neden olan Trotskiy’in düşüncelerinin yarattığı etki ve olguların, yani esas olarak sadece burjuvaziyi ve emperyalizmi değil, bürokrasiyi de bu derece tedirgin eden yaşamının bizzat kendisi.

Komünist Manifesto “Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor, Komünizmin hayaleti” diye başlar. Nice zamandır bütün dünyayı dolaşan “Trotskiy’in Hayaleti”, bugün Yunanistan’da isyan eden kitlelerin, İspanya’da Asturias madencilerinin arasında, Arap devrimlerinde, Kürdistan’da, hem de her zamankinden çok daha canlı bir biçimde dolaşıyor. Onun ömrünü adadığı proleter devrimin ve dünya devriminin tarihsel çizgisini, evrensel, ulusal ve yerel dinamiklerini, enternasyonalizmin gereklerini anlamayı bilenlere! Bize, bugün artık daha da yakıcı bir biçimde düşen görev; bu “hayaleti” ayaklarının üzerine oturtmak, yaşama geçirmek. Emperyalizme ve ulusal burjuvazilere inat, Stalinist bürokrasinin ardılları olan “yeni” reformist solcuların (Yunanistan’da Syriza, Almanya’da Die Linke, İtalya’da Rifondazione Comunista, İspanya’da Izquierda Unida örneklerinde olduğu gibi) işçi sınıfını kendi burjuvazileri ile uzlaşmaya zorlayan politikalarına karşı, işçi sınıfı iktidarını ve enternasyonalizmi bulunduğumuz her yerde savunmak. Trotskiy’nin vasiyetinin son cümlesinde yer alan, devrimci iyimserliğin muazzam örneği olan şu sözleri hayata geçirebilmek için daha da fazla çalışmak: “Yaşam güzel. Gelecek kuşaklar onu bütün kötülüklerden, baskılardan ve şiddetten arındırsınlar ve tadını doyasıya çıkarabilsinler.”

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2012 tarihli 34. sayısında yayınlanmıştır.