Ekim devriminin 100. yıldönümünde devrimin iki önderinden biri Trotskiy'e bin selam

Petrograd Sovyeti’nin başkanı,

    Sürekli devrim programının yaratıcısı             

       Ekim devriminin iki önderinden biri, ayaklanmanın mimarı

                        Kızıl Ordu komutanı, İç Savaş kahramanı

                              Sovyet bürokrasisine karşı, devrimci Marksizmin savunucusu

                                    Komünist Enternasyonal ile IV. Enternasyonal’in kurucusu

Lev Davidoviç Trotskiy dünya devriminin her atılımında yaşıyor!

Sosyalist devrimler çağının büyük devrimcileri arasında Marx ile Engels’ten sonra ilk akla gelen elbette Lenin’dir. Tarihin ilk büyük ve kalıcı sosyalist devriminde, 1917 Rus devriminde, Lenin’in elbette özel bir yeri vardır. Ama Lenin’in mücadele arkadaşı, onunla birlikte Ekim devriminin iki büyük önderinden biri olan, Lenin’in ölümünden sonra ise Ekim’in programını bürokrasiye karşı mücadelesiyle savunan ve böylece Lenin’in mirasını ayakta tutan Lev Davidoviç Trotskiy, büyük devrimciler galerisinde bu üçlünün dışında hiç kimse ile karşılaştırılamayacak bir yere sahiptir. Onun 21 Ağustos 1940’ta gelen ölümünün yıldönümünde Trotskiy’i anmak ve anlamak en çok bu yüzden, Marksizmin ve Leninizmin programının ve mücadelesinin bütün koşullarda yaşatılması bakımından bugün devasa bir önem taşıyor!

1879 doğumlu Trotskiy, henüz 18 yaşında iken sosyalist harekete katılmış, bir yıl sonra Marksizmi benimsemiş ve hayatının sonuna kadar yaratıcı biçimde ama inatla Marksist kalmıştır. Lenin’le ilk kez 1902’de, sürgün edildiği Sibirya’dan kaçıp gittiği Londra’da tanışan Trotskiy 1903 yılında Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (RSDİP) 2. Kongresi’ndeki bölünmede Lenin’in Bolşevik anlayışının karşısında yer alarak hayatının en büyük hatasını yapmıştır. İki büyük devrimci önderin yolunu ancak 1917 Rus devrimi birleştirecek, Trotskiy Lenin’in uzun yıllar boyu sabırla inşa ettiği Bolşevik Partisi’nin devrim için vazgeçilmezliğini kavrayarak grubuyla birlikte partiye katılacaktır. Trotksiy, daha sonra Bolşevizme ilişkin yanlışı konusunda açık özeleştiri verecektir. Lenin ise, Trotskiy için “Bir kez partiye katıldıktan sonra Trotskiy herkesten daha iyi bir Bolşevik oldu” diyecektir. Bugün her kim Trotskiy’i Bolşevizmden farklı olarak liberal bir parti anlayışına sahip görüyorsa, bütünüyle yanılıyor demektir.

Trotksiy’in devrimci hayatında ulaştığı başarı ve zaferler göz kamaştırıcıdır. 1905 devrimi esnasında, henüz 26 yaşında iken, Rusya’nın o dönemdeki başkenti ve en büyük sanayi kenti Petrograd’ın İşçi Sovyeti’nin başkanı seçilmiştir. Bu devrimin ana özelliklerinden hareketle geliştirdiği, geri ülkelerde demokratik devrimin, burjuvazinin korkaklığı nedeniyle işçi sınıfı hegemonyasında yürümek zorunda olduğunu, dolayısıyla da sosyalist devrime dönüşeceğini söyleyen ve aynı zamanda bu devrimin dünya devriminin önsözü olacağını vurgulayan sürekli devrim programı, bütün 20.yüzyıl boyunca devrimlerin ana eğilimine uygun düşmüştür. Bu program, Marksizmin yaratıcı bir düşünce olarak yorumlanması bakımından örnek olacak niteliktedir.

Rus devriminde Trotskiy

Trotskiy, 1917 yılında Bolşevik Partisi’ne katıldıktan sonra Lenin ile birlikte devrimin iki önderinden biri olmuştur. Yine Petrograd Sovyeti’nin başkanı, iktidarın sovyetlere devrini sağlayan ayaklanmayı gerçekleştiren Devrimci Askeri Komite’nin başkanı, yani Lenin baskıdan dolayı Finlandiya’da gizlenmek zorunda kaldığı için ayaklanmanın mimarıdır. Halk Komiserleri Konseyi’nde, yani Sovyet Hükümeti’nde önce Dışişleri Bakanı, ardından Savunma Bakanı ve Kızıl Ordu’nun yoktan kurucusu ve komutanıdır. Trotskiy’in ve Trotskistlerin iktidardan uzak durduklarını ileri sürenler, 3 yıl süren, 14 ülkenin dış destek verdiği bir İç Savaş’tan muzaffer çıkarak devrimi ayakta tutan bir devrimci komutan hakkında konuştuklarını pek kolay unutuyorlar!

Trotskiy aynı zamanda, I. Dünya Savaşı karşısında iflas eden II. Enternasyonal’in yerine Rus devriminin rüzgârı ile kurulan Komünist Enternasyonal’in (Komintern’in) Lenin’le birlikte kurucusudur. Komintern’in Lenin’le birlikte iki onursal başkanından biri olan Trotskiy ayrıca Enternasyonal’in ana belgesi olan Manifesto’nun yazarıdır. Trotskiy, 1923’te Almanya Komünist Partisi’nin önerisiyle partinin stratejisini yönetmek üzere Almanya’ya gitmeyi de düşünmüştür. Bu gerçekleşseydi, Che Guevara’dan önce bir başka enternasyonalist devrimci, bir devrimi zafere ulaştırdıktan sonra bir başka ülkeye yeniden devrim yapmaya gitmiş olacaktı!

Bürokrasinin yükselişine karşı mücadelesi

1923’ten itibaren Rusya’da (1922 sonundan itibaren benimsenen isimle Sovyetler Birliği’nde) sosyo-ekonomik koşulları bakımından işçi ve köylülere göre ayrıcalıklı bir yaşam standardına sahip bir toplumsal katman yükselmeye başlıyor. Trotskiy’e bugün esas önemini kazandıran, daha önceki çok büyük başarılarına rağmen onları gölgede bırakan, bu bürokrasinin önce Sovyet ülkesinde, sonra da uluslararası komünist hareket üzerinde kurduğu despotça hâkimiyete karşı işçi sınıfının devrimci Marksist programını ölene kadar savunmuş olmasıdır. Trotskiy önce 1922-23 döneminde Lenin’le birlikte, onun 1924 başında hayatını yitirmesinden sonra ise tarihsel önderler arasında neredeyse tek başına, bürokrasinin milli komünizm yönelişine, işçi demokrasisini ayaklar altına alan baskıcı siyasi yönetimine, ülkeyi felakete sürükleme tehlikesini yaratan ekonomi politikasına ve Komintern’i bürokrasinin uluslararası enstrümanına dönüştürerek dünya devriminden koparan siyasetine karşı tutarlı bir mücadele veriyor.

1927’de parti yönetiminden çıkartılıyor, 1928’de iç sürgüne yollanıyor, 1929 başında ise Rusya’dan ihraç ediliyor. Önce 1933’e kadar İstanbul’a, sonra kısa sürelerle Fransa ve Norveç’e, nihayet 1936’da Meksika’ya yerleşiyor. Son büyük mücadelesi Stalin önderliğinde dünya devriminden kopartılan Komintern’in mahvolması karşısında, işçi sınıfının uluslararası öncüsünü yeniden inşa etmek amacıyla IV. Enternasyonal’i kurmak. Kendisi bunu, daha önceki dev tarihi görevlerine rağmen, hayatının en önemli işi olarak niteliyor. IV. Enternasyonal’i 1938’de kurduktan sonra 1940’ta Meksika’daki evinde Stalinist bürokrasinin bir ajanı tarafından katlediliyor.

Gelecek her yerde devrimci Marksizmindir!

Evet, Trotskiy bu son mücadelesinde yenilmiş görünmektedir. Sovyet devletinin yönetiminden uzaklaştırılmış, Bolşevik Partisi’nden çıkartılmış, ülkesinden bir kez daha sürgüne gönderilmiş, sonunda da mücadele ettiği güç olan bürokrasi tarafından öldürülmüştür. Ne var ki, bu yenilgi Trotskiy’in şahsi yenilgisi değildir. İç Savaş’ın ağır koşullarında zayıflayan Rus işçi sınıfının, Rus devrimi ertesindeki devrimci atılımında başarılı olamayan dünya proletaryasının yenilgisidir. Bir bakıma, Lenin de son mücadelesinden yenik çıkmıştır. 20. yüzyılın başka devrimcileri, Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht, Antonio Gramsci veya Che Guevara da yenik ölmüşlerdir.

Ama her birinin insanlığın geleceğine bıraktığı büyük bir miras vardır. Trotskiy’in mirası programatik ve teorik alanda, Sovyetler Birliği’nin ve daha sonra gelen bürokratik işçi devletlerinin (Çin, Doğu Avrupa, Vietnam, Küba vb.) sorunlarının ve sonunda çöküşünün Marksizmin sorumluluğu olmadığını, bunun esas Marksist programın terk edilmesinin sonucu olduğunu 20. yüzyılın en önemli kitabı olan İhanete Uğrayan Devrim’de berrak bir analizle ortaya koymuş olmasıdır.

Örgütsel alanda ise dünya işçi sınıfının öncü kadrolarının yeniden aynı dünya partisinin saflarında buluşması için kurmuş olduğu IV. Enternasyonal, bugün geleceğe giden yolu işaret etmektedir. Trotskiy, sosyalizmin adının kirletilmesine karşı Marksizmin bayrağını tertemiz taşıyan büyük önderimizdir. Leninizmi 21. yüzyıla aktaran mirası tek başına onu modern çağın en büyük devrimcilerinden biri yapmaya yeter!

20 Ağustos 2015 tarihli http://gercekgazetesi.net/teori-tarih/olumunun-75-yildonumunde-leninin-mucadele-yoldasi-trotskiye-bin-selam yazısından yararlanılmıştır