Çin’de ucuz işgücünün sonu
Aşağıdaki yazı, 11 Şubat 2011 tarihinde Radikal gazetesinin “Yorum” sütununda yayınlandı. Ama gazeteye yukarıdaki başlıkla yollandığı halde farklı bir başlıkla çıktı: “Asya Devinin Sonunu Ucuz İşgücü mü Getirecek?” Bu yeni başlık, yazının tezlerine bütünüyle aykırı. Bizim burada kullanmakta olduğumuz orijinal başlık, Çin’in gelişmesinin ucuz işgücüne son vermekte olduğunu belirtiyor. Radikal’in koyduğu başlık, ucuz işgücünün Çin’in gelişmesinin sonunu getirdiğini söylüyor! Radikal gazetesinin entelektüel kapasitesi anlaşılan bu kadar!
Gazete ya da sayfa sorumluları, bununla da yetinmiyor, yazara hiç sormadan yazının dünya krizine ilişkin altbaşlığını çıkartıyorlar! Bir yazının genetiği ancak bu kadar değiştirilebilir!
Gerçek sitesi bu önemli yazının orijinal, herhangi bir değişikliğe uğratılmamış versiyonunu yayınlıyor.
Çin’in 2010’da Japonya’yı geçerek dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline gelmesi ile tescillenen ekonomik yükselişi uluslararası medyadan akademik yayınlara kadar her yerde en çok tartışılan konulardan birisi. Bu tartışmalarda üzerinde en çok durulan temalardan birisi Çin’in ucuz işgücüne sahip olmasının ekonomik yükselişine yaptığı katkıdır. Buna göre, Çin’in ucuz işgücü cenneti olarak görülmesi ülkeye yapılan doğrudan sermaye yatırımlarını sürekli artırmış ve ekonomik büyümenin yolunu açmıştır. Düşük ücretlerin (başka bir dizi faktörün yanı sıra) Çin’in yükselişindeki önemi yadsınamaz. Ancak, son dönemdeki gelişmeler Çin’in bu özelliğinin ortadan kalkmakta olduğunu gösteriyor. Dünya ekonomisinin geleceği için son derece önemli olan bu dönüşüm özel olarak ele alınmayı hak ediyor.
Çin’in ucuz işgücünün tarihsel nedenleri
1978’de başlayan “reform ve dışa açılma” dönemi boyunca Çin’de işçi ücretlerinin neden düşük olduğunu anlamak bugün neyin değiştiğini kavramayı kolaylaştıracaktır. Ücret düşüklüğünün nedenlerinden birisi genç nüfusun büyüklüğüdür. 1949’daki Çin Devrimi’nin ertesinde giderek iyileşen ve yaygınlaşan sağlık hizmetleri sayesinde hem ortalama yaşam beklentisi hem de nüfus otuz yıl içinde ikiye katlanmıştır. Reform dönemini önceleyen bu demografik patlama devasa bir işgücü rezervi yaratarak reform döneminde ücretleri düşük tutmayı kolaylaştırmıştır.
Düşük işçi ücretlerinin ikinci nedeni Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) büyük bir özenle koruduğu kır-kent ilişkisidir. Çin’in ihracat platformu olan büyük sanayi havzalarında çalışan işçilerin büyük çoğunluğu kırdan kente göçen işçilerdi. Kolektif tarımın 1980’lerin başında ortadan kaldırılmasından sonra fazla işgücü haline gelen genç köylüler, köylerini terk ederek birinci kuşak göçmen işçiler haline geldiler. Tarımdan elde ettikleri gelirin çok cılız olması kentlerdeki düşük ücretli işleri herşeye rağmen çekici kılıyordu. ÇKP’nin toprağın alınıp satılması ile kentlere göçün önündeki engelleri birden değil, aşamalı olarak kaldırması köylülerin topraktan kopuşunu kontrol edilebilir bir düzeyde tutmuştur. Kente göçen işçiler ailelerini köyde bırakıyor, çocuk bakımı gibi yeniden üretim masraflarının bir bölümü küçük ölçekli tarımdan elde edilen gelirle karşılanıyordu. Bu tarımsal yapı sayesinde yerli ve yabancı sermaye 1980’li ve 1990’lı yıllarda işçi ücretlerini bir aile yerine, tek bir işçinin geçimine yetecek düzeyde tutabildi. Çin’i ucuz işgücü cenneti haline getiren süreç böyle gelişti.
İşgücü açığı ve grevler
Çin’deki sermaye birikimini destekleyen bu iki koşul bir süre sonra değişmeye başladı. 1979’da kentlerde birden fazla çocuk sahibi olmanın yasaklanmasından sonra nüfus artışının hız kesmesi özellikle 2000’li yıllarda işgücü rezervi artışının yavaşlamasına neden oldu. Aynı dönemde ülkenin iç bölgelerinin hızla sanayileşmesi kıyı bölgelerindeki fabrikaların yeterli sayıda işçi bulmasını güçleştirdi. Dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin’in sanayi sektörü bugün ciddi bir işgücü açığı sorunuyla karşı karşıya. Bu açığı en fazla hisseden kıyı bölgelerinin ihracat merkezleri işçi ücretlerini artırarak iç bölgelerden işçi çekmeye çalışıyor.
Bununla birlikte, sermayenin başını ağrıtan tek ve en önemli sorun bu değil. Çin işçi sınıfının son yıllarda giderek daha mücadeleci hale gelmesi ücret artışını belirli bir düzeyde tutmayı giderek güçleştiriyor. Yeni kuşak işçi sınıfının eski kuşaktan farklı olarak köye dönmeyi düşünmemesi bunun temel nedeni. Günümüzde sayısının 140 ila 200 milyon arasında olduğu tahmin edilen göçmen işçi kitlesi kendisini kentlerde misafir olarak değil, kalıcı olarak görüyor. Giderek daha fazla işçi aileleriyle birlikte kentlere yerleşiyor ve geçiminin neredeyse tamamını işçilikten sağlıyor. Bu nedenle, yeni kuşak göçmen işçiler yaşam koşullarını iyileştirmek için grev gibi mücadele yöntemlerini kullanmaya daha yatkın. 2010’un Mayıs ve Haziran aylarında Çin’in güneydoğu kıyısındaki sanayi havzaları zincirleme grevlerle sarsıldığında bu bilinç değişikliğine işaret ederek grev dalgasının geçici değil, kalıcı bir eğilim olduğunu yazmıştık [1].
Dünya ekonomik krizi ve Çin
Son aylardaki gelişmeler sürecin bu yönde ilerlediğini gösteriyor. Çin hükümeti, dünya ekonomik krizinin başladığı 2008’de dış talebin aniden daralmasıyla sarsılan ekonomiye taze kan vermek için piyasaya ciddi miktarda kredi pompalayan, büyük bir ekonomik teşvik paketini uygulamaya koymuştu. Bu paket oluşan panik havasını dağıtmakta ve ekonomik büyümeyi sürdürmekte başarılı olsa da, emlak sektöründe patlamaya hazır bir balonun oluşması ve enflasyonun artması gibi yan etkileri oldu. Enflasyonun geçen yıldan bu yana yükselmesi kentli işçilerin geçim sıkıntısını ciddi biçimde artırıyor. 2009’da toparlanan dış talebin son dönemde yeniden azalmaya başlamasıyla rekabet baskısı altında sıkışan şirketlerin ücretleri artırmaktaki isteksizliği durumu daha da zorlaştırmakta. Son birkaç aydır Çin’in başta güneydoğu kıyısı olmak üzere hemen her bölgesinde ardı ardına grevler yaşanıyor. Yalnızca son bir ayda Çangdu, Dongguan, Nanjing ve Şencen gibi kentlerde elektronik, kimya, metal, otomotiv ve tekstil gibi farklı sektörlerde binlerce işçi grev yaptı. 2010 yazından itibaren yaşanan grevlerin ücretleri artırmakta başarılı olması bu eğilimi güçlendiriyor. Süreç yalnızca grevlerin yaşandığı fabrikaları değil, ülkenin tamamını etkiliyor. Çin’de asgari ücret geçen yıl yüzde 22 oranında arttı. Ülkenin en büyük sanayi kentlerinden Şencen’de asgari ücret geçen yıl yüzde 20 artırılmıştı, Şubat ayında yüzde 16’ya yakın ek bir artış yapılacağı açıklandı.
Bir dönem sona eriyor
Yükselen ücretlerin zorladığı yerli ve yabancı şirketler değişik çözüm yöntemleri deniyor. Dünyanın en büyük elektronik eşya tedarikçi firması olan ve bir süre önce Çin’deki fabrikalarında yaşanan işçi intiharlarıyla gündeme gelen Foxconn’un yönetimi, üç yıl içinde bir milyon robotu kullanarak emekten tasarruf etmeyi planladığını açıkladı. Bazı şirketler bir süredir üretimlerini ücretlerin daha düşük olduğu iç bölgelere kaydırıyor ama grevlerin bu bölgelere yayılması bunun uzun vadeli bir çözüm olmayacağını gösteriyor. Üretimi Bangladeş, Endonezya ve Vietnam gibi ücretlerin daha düşük olduğu ülkelere kaydırma eğilimi de artıyor. Bazı Çin şirketlerinin üretimi Afrika’ya taşıma seçeneğini araştırdıkları da biliniyor. Ancak, Çin’in bu coğrafyaların çoğundan daha güçlü bir altyapıya ve daha kalifiye bir işgücüne sahip olması üretimin kaydırılmasını zorlaştırıyor. Başka bir coğrafyayı devasa büyüklükteki Çin’in yerine ikame etmek de hiç kolay değil. Çin’de sermayenin yükselen işçi hareketinden görünür gelecekte kolayca kurtulamayacağı şimdiden belli. Tam da bu nedenle, Çin’in ucuz işgücü cenneti olmaktan çıkışı krizdeki dünya ekonomisinin geleceğini derinden etkileyecek.
[1] “Dünyanın atölyesinde sınıf mücadelesi,” Radikal, 2 Temmuz 2010.