Dünya devrimi için bir parti
Devrimci Marksizm Türkiye’ye geç girdi. Dünyanın birçok kıtasında ve ülkesinde devrimci Marksist örgütler daha 1920’li yıllarda yollarını oluşum halindeki Sovyet bürokrasisinden ayırmaya yöneldiler. Türkiye ise, muhalifleri, her iki Hikmet’e de (Nazım ve Doktor) “Trotskist” etiketini kondurmuş olsa da, ilk kez 1970’li yıllarda tanıştı Trotskizmle. Üstelik daha emekleme aşamasında iken 12 Eylül askeri diktatörlüğünün baskısı, bütün sol ile birlikte tepesine inecekti.
Bu gecikme bir de Türkiye Trotskizminin bazı doğum özellikleriyle birleşince, devrimci Marksizmin esas görevi olan Bolşevik enternasyonalist bir parti inşa etme görevi uzun süre neredeyse hareketin önüne bile konulmadı. Nesnel koşulların olumsuzluğu burada ancak kısmen bir rol oynamıştır. Bu durumun esas sorumlusu, doğum lekeleridir. Devrimci Marksizmin bu topraklardaki doğumu, propagandizmin gölgesinde olmuştur. Propagandizm, bazı fikirlerin ayrıntılı olarak anlatılmasını siyasi faaliyetin esası sayar. Devrimci Marksizm söz konusu olduğunda bu, “tarihte biz Stalinizme karşı haklıydık”, “tek doğru teori bizim teorimizdir” türünden bir yaklaşımın bütün siyasi faaliyete damgasını vurması biçimini alıyordu. Türkiye’ye ilişkin yapılan da alternatif bir Türkiye yorumu geliştirmekti esas olarak. Elbette doğumda görev alanlar saygıdeğer bir iş yapıyorlardı. Elbette grevlerde, sendikalarda, bazen de daha kapsamlı anlamda siyasi alanda faaliyet gösterilmiyor değildi. Ama bunlar devrimci Marksizmin Türkiye politikasında kendine özgü bir hat izleyen, kitlelere kendini “işte, kurtuluşunuz için izlemeniz gereken yol budur!” diye sunan bir odak oluşturması perspektifiyle yapılmıyordu.
Bu anlamda politika olmayınca, parti elbette gerekli değildir. Ama daha önemlisi şuydu: Dünya çapında bazı akımlarda görülen bir “Trotskist” yanılgı, geç doğum yaşadığı için Trotskizmin fikirlerini ta 20’li yıllardan beri süregiden siyasi içerikli mücadelelerden değil teorik düşüncelerden öğrenmiş olan Türkiye devrimci Marksizminde vahim boyutlara ulaşıyordu. Bizim “Trotskistler”imiz, Leninist değil, yalnızca Trotskistti. Hiçbir zaman kelimenin gerçek anlamıyla Lenin’in öğrencileri olmadılar. Tabii o zaman da işçi sınıfı öncüsünü devrimci bir program etrafında, Bolşevikçe disiplinli bir çalışma tarzını benimsemiş kadrolar eliyle örgütleyecek bir devrimci proletarya partisi inşası fikri onlara hiçbir zaman merkezi görev olarak görünmedi.
Geçtiğimiz Şubat ayında kuruluşunu tamamlayan Devrimci İşçi Partisi, işte Türkiye devrimci Marksizmi içinde sadece Trotskist olmayan, aynı derecede Leninist olan, Trotskizm dünya çapında Leninizmin tek meşru varisi ve temsilcisi olduğu için Trotskist olan damarın ürünü olarak doğdu. Türkiye’de “Trotskistler” daha önce partiler kurdular. DSİP “Trotskist” idi. Artık şu ya da bu anlamda Trotksist olduğunu söylemek, sadece Trotskiy’in kemiklerini sızlatmak olur. Ama başından itibaren hiçbir aşamada Bolşevik bir parti olmayı hedeflemedi. İKP Trotskistler tarafından kuruldu, ama açıkça deklare edilmiş amacı Leninist öncü parti olmak değil kitlesel bir işçi partisi olmaktı.
Devrimci İşçi Partisi ile Türkiye’de, Bolşevizmin parti anlayışını ve entarnasyonalizmini devrimci Marksizmin oluşturduğu tarihi zincir temelinde yaşatmayı amaçlayan ilk parti kurulmuş oluyor. Bu aynı zamanda şu demektir: DİP, Türkiye topraklarında kurulmuş bütün öteki sosyalist partilerden farklıdır. Onların hepsi Stalinizmin Leninizmden kopuşunun en belirgin özelliği olan enternasyonalizme sırt çevirmenin damgasını yemiştir. Bir tek Mustafa Suphi’nin TKP’si 1920’de bir dünya partisinin, Komünist Enternasyonal’in Türkiye seksiyonu olarak kurulmuştu. DİP, kuruluşunu 23 Haziran 2007’de Dördüncü Enternasyonal’i yeniden kurmayı önüne hedef olarak koymuş olan örgütlerin bir ortak toplantısında duyurmuştur. Amacı, çifte inşadır: Türkiye’de bir devrimci proleter partisi, uluslararası alanda ise sosyalist devrimin dünya partisi. Bu anlamda, Mustafa Suphi’nin TKP’sinin bu topraklarda 21. yüzyılda gerçek varisi Devrimci İşçi Partisi’dir.
Bu çok iddialı bir projedir. DİP, proleter devriminin partisi olmak için kuruldu. Bu hedefi yerine getirip getiremeyeceğini sadece nesnel koşullar değil, DİP’in kadrolarının iradesi de belirleyecektir.