Tek beldede sosyalizm olmaz

Tek beldede sosyalizm olmaz

Seçimlerden sonra ortalık Kılıçdaroğlu’nun aslında AKP’ye ve Erdoğan’a çalıştığını iddia eden komplo teorilerinden geçilmiyor. Bu teorileri dillendirenlerin pek çoğu seçimden önce Kılıçdaroğlu’na oy vermeyenleri kolaylıkla “Erdoğan’a çalışmakla” suçlayabiliyordu. Seçimden önce “piro” diye peşinden koştukları Kılıçdaroğlu’nun işbirlikçiliğini keşfedenlerin gönül gözü mü açıldı birden? Tabii ki hayır. Dün Kılıçdaroğlu’na kurtarıcı olarak bakmak da bugün onu ajanlıkla suçlamak da aynı körlüğün, düzen siyasetinin körlüğünün bir sonucu. Kılıçdaroğlu temsil ettiği sermaye sınıfının çıkarları gereği emekçi halkın çoğunluğuna hitap etmiyor, dolayısıyla da istibdadı devirmek için gerekli gücü oluşturamıyordu. Ayrıca yine aynı çıkarlar gereği buna niyeti de yoktu. Ortada bir komplo falan yok. Sınıf çıkarları var.

Sol, sınıf siyasetini reddedip “ehveni şer” dedikçe beterin beterini gördük her seferinde. “Sandıkta gerileteceğiz” diye diye gerileyen hep solun kendisi oldu. Bunları kapsamlı olarak yazdık çizdik. Şimdi önümüze bakıyoruz. Yerel seçimler yaklaşıyor ve solun düzen siyasetinden kopmaması, sınıf siyasetine yönelmemesi halinde bir kez daha kafasını duvara toslaması kaçınılmaz görünüyor. Önümüzdeki süreçte bu konuyu bolca tartışacağız. Ancak bazı en temel noktaları en baştan ortaya koymak gerekiyor. Genel seçimlerle yerel seçimlerin dinamikleri farklı. İki turlu başkanlık seçiminde Erdoğan’a karşı olan adayı desteklemek “gerçekçilik” savıyla örtülmüş bir tuzaktı. Yerel seçimlerde bu dinamik daha zayıf. Ancak yine de mevcut. Belediyeleri sivil toplum örgütü gibi gören liberal yanılsamayı solun saflarından atmak gerekiyor. İstanbul’da, Ankara’da ve başta olduğu her yerde CHP muhalefet partisi falan değildir. Devletin ve iktidarın bir parçasıdır. Burada düzen partilerinin kavgası kent rantını paylaşma kavgasıdır. Solun bu kavgada yeri yoktur olamaz. Dolayısıyla bu kavganın bir tarafı desteklenemez. Sınıf siyaseti emekçi halkın çıkarlarına dayanmalı, rant kavgasına karşı kent topraklarının ve özellikle deprem ve fahiş kiralar dolayısıyla konutların kamulaştırılmasını öne çıkarmalıdır. Dolayısıyla da sosyalistler güçlerini birleştirerek bu programın adaylarını çıkarmalıdır.

Sosyalistlerin güç birliği yapması, seçimi kazanmak ve belediyeleri almaktan ziyade emekçi halkı düzen siyasetinden koparacak bir çekim merkezi yaratmak için gereklidir. Sosyalistlerin işi kapitalizmin çözümsüz olduğunu anlatmaktır, kapitalizm denizinin içinde “sosyalist belediye” adaları yaratılabileceğine dair yanılsamalar yaratmak değil. Emekçi halkın herhangi bir temel sorununa özel mülkiyet rejimi ile karşı karşıya gelmeden gerçekçi bir çözüm üretmek mümkün değildir. Belediye ölçeğinde hiç değildir. Mevcut düzende belediyelerin üretim araçlarını devletleştirme yetkisi yok. Taşınmazların kamulaştırılmasında da “kamu yararı” kararı valilik onayına tabi. Bu gerçeği sineye çekerek “model” oluşturmaya yöneldiniz mi, o zaman “hoş geldiniz” boylu boyunca düzen siyasetinin içindesiniz! Kooperatif kurarsınız ama o kooperatiflerin benzerleri AKP’li belediyelerde bile kurulmuş olur. Suyu “kanun izin verdiği” kadar ucuzlatır, belediye işçisine “belediye bütçesi elverdiği” kadar zam yaparsınız. Özel şirketleri devletleştirmediğinizde gider “sosyalist sermaye” kurarsınız.

Şimdi bazı yerellerde belediyeler kazanmak, hatta seçim sonucunda “sosyalist belediyeler birliği” kurmak gibi düşünceler epey heyecan yaratıyor. Dersim ve Ovacık modellerinden bahsediliyor. Bunların hepsini tartışmak lazım. Ama geçmişteki Fatsa örneği bile Fikri Sönmez (Terzi Fikri) ve yoldaşlarının tüm kahramanlığına ve başarılarına rağmen sonuç olarak kapitalizm denizi içinde sosyalist adaların olamayacağını, özellikle merkezi devlet iktidarı burjuvazinin elinde olduğu müddetçe emekçi halkın hiçbir kazanımının güvence altına alınamayacağını kanıtlamıştır. Ama geçmişe de gitmeye gerek yok, Kürt halkının iradesini gasp eden kayyım rejimi ortadadır.

Kürdün iradesinin gasbedildiği yerde, Türk işçisinin emekçisinin yoksulunun iradesi hür olamaz dedik hep. Bir hayal edelim. Şehirdeki emlak baronlarının elindeki konutları halkın barınma hakkı için kamulaştırma kararı aldık. Belediyeler gıda bankacılığı yapabilir. Ama gıda bağışlarıyla. Biz yoksulu doyurmak için ağaların topraklarını kamulaştırmaya yöneldik. Vali kamu yararı yok dedi! Danıştay’a mı gideceğiz? Vali kararını aştık, halk konutlara fiili olarak yerleşti. Toprak işgalleri var. İşçiler, emekçiler, yoksul köylüler, devrimci bir seferberlikle tufeylinin elinden hakkı olanı söküp alıyor. Emlak baronlarının borazanları, toprak ağaları, kapitalistler basacak feryadı: Vatan elden gidiyor! Terör! Ve kayyım!

Hiçbir şey yapılmasın mı? Yapılacak tabii. Ama sadece işçi sınıfının ve emekçi halkın gücüne güvenerek. İktidar perspektifini bırakmadan. Her durumda mevcut düzene ve düzen siyasetine dair yanılsamaları ortadan kaldırarak. Yanılsamaları güçlendirerek ve yeni yanılsamalar yaratarak değil.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2023 tarihli 169. sayısında yayınlanmıştır.