Tasarruf tuzağına dikkat! Türkiye’yi tasarruf modundan çıkarmalı devrimci bir moda sokmalıyız!

Tasarruf tuzağına dikkat! Türkiye’yi tasarruf modundan çıkarmalı devrimci bir moda sokmalıyız!

Mehmet Şimşek’in kamuda tasarruf paketi halka güven vermiyor. Kamuya memur alımları fiilen durdurulurken, emeklinin beklediği zam bir türlü yapılmazken, TRT’ye yerleştirilmiş Hilal Kaplanlara 2,5 milyon lira huzur hakkı verildiği duyulunca ya da kamuda yeni bina kiralanmaması kararı açıklandıktan sonra Çevre Bakanlığının Limak’ın Ankara’ya diktiği bir binaya 15 milyon lira kirayla yerleştiği ortaya çıkınca, Diyanet İşleri Başkanı Audi A8 marka lüks arabasını ancak tepkiler sonrasında iade edince ama Diyanet’in 91 milyar liralık 6 bakanlığı sollayıp geçen dev bütçesi durduğu yerde dururken, Beştepe’nin günlük harcamasının 33,6 milyon lira olduğu biliniyorken, halen yollarda bürokratlar lüks araç konvoyları ve koruma ordularıyla gezmeye devam ettikçe bu halk bu devlete nasıl güven duyabilir ki?

“Tasarruf paketinde sokak ve cadde ışıklandırmalarında LED dönüşümün hızlandırması” maddesini gören herkesin ilk aklına gelen acaba aydınlatma işi yapan hangi yandaş ve torpilli şirketin ihaleleri kapacağı değil mi? Mesela internette kısa bir araştırma yapıyorsunuz: Bursa’da AKP’li bir belediyenin toplam bütçesi 8 milyon lira iken bankadan kredi çekip 7 milyon liraya 600 direk ve led lamba ihalesi verdiği (sonra belediye elektrik faturasını ödeyemediği için hepsini söndürüp çürümeye terk etmiş!)  Vadi İnşaat uygun bir aday olarak göze çarpıyor. Olmaz bu kadarını da yapmazlar diyebilen var mı?

Nereden baksanız elinizde kalıyor. Nereden baksanız tutarsızlıklarla dolu. Ama bu noktada çok dikkatli olmak gerekiyor. İktidarı bu konuda eleştirirken büyük bir tuzakla karşı karşıya olduğumuzu görmek gerekiyor. Tuzak şu. Mehmet Şimşek’in açıkladığı paketin tasarruf hedefi 100 milyar lira. Türkiye’nin 2024 yılı bütçe açığı tahmini ise 2,65 trilyon lira! 100 milyar lira devede kulak. Bu tasarruf paketi en iyi şekilde uygulansa hatta planlanandan iki katı tasarruf edilse bile hangi açığı kapatacak? İşte tuzak burada. Tasarruf paketinin amacı tasarruf etmek değil ülkeyi ve halkı psikolojik olarak tasarruf moduna sokmak. Eğer yukarıda saydığımız türden tutarsızlıklardan dem vurup, böyle tasarruf olmaz esas şunları kısın, bunları satın demeye başlarsanız tuzağa düştünüz demektir. Vatandaştan önce devlet kemer sıksın dediğiniz anda tuzağın içindesiniz demektir. Sabah akşam bu tür bir muhalefet yapan Halk TV’ler Sözcüler vs. ve AKP’nin sözde yerel seçim yenilgisinden ders çıkarmış medya elemanları el birliği ile halkı bu tuzağa çekmektedir.

Neden mi? İzah edelim. Örneğin kamu yönetimindeki yandaşlara verilen huzur haklarını yarın kaldırsalar yapacakları tasarruf 2,65 trilyonluk bütçe açığı içinde sinek vızıltısıdır. Erdoğan yarın Beştepe’yi kapatıp Çankaya’ya taşınsa bile birkaç milyar liralık tasarruftan bahsedebileceğiz sadece. Hadi onu yapmayacağını biliyoruz da. Diyelim ki külliye ilk inşa edilirken planlandığı gibi bakanlıklar kiradan çıkıp buraya yerleşse yine hatırı sayılır bir tasarruf yapılır ama 2,65 trilyon içinde yine devede kulak kalır. Dolayısıyla Erdoğan ve Maliye nazırı olarak atadığı İngiliz Mehmet’in bütçedeki kara deliği kapatmak için bu tasarruf paketine bel bağlamadığı ortada. Onlar Türkiye’yi tasarruf moduna sokarak ve tasarruf adı altında meseleyi düzen muhalefetinin de katkısıyla israf ve lüks tartışmasına sıkıştırarak esas büyük gerçeği gizliyorlar. O gerçek 2024 bütçesindeki 1,25 trilyonluk faiz harcamasıdır. Kara delik faiz harcamalarıdır.

İngiliz Mehmet’in Orta Vadeli Programı’nda kamu harcamaları içinde gayri safi yurt içi hasılaya oranının önümüzdeki 3 yıl içinde artması öngörülen tek kalemi faiz harcamalarıdır. Onun dışındaki tüm harcama kalemlerinde kamu emekçilerinin maaşlarının yer aldığı cari harcamalar, sosyal güvenlik kurumuna yapılan harcamaların ve sosyal yardımların içinde bulunduğu transfer harcamaları ve nihayet yatırım harcamalarının hepsinin göreli olarak azalması öngörülmektedir. Faiz harcamaları ise bu yıl 1,25 trilyon 2025’te 1,8 trilyon 2026’da 2,3 trilyona çıkacak, bu süreçte faiz harcamalarının milli gelire oranı da yüzde 2’lerden gelip yüzde 4’lere dayanmış olacak. Emperyalist ve yerli tefeciler devletin şah damarına vampir gibi dişlerini geçirmiştir ve milletin kanını emmektedir.

İktidar bu tefecileri palavradan tasarruf paketleriyle doyuramayacağını biliyor. Peki neyle doyuruyor? Milletin etinden et kopararak. Mesela emekliye zam yapmayarak 1,7 trilyon liralık parça koparttılar. Yetmeyecek SGK’ya yapılan 1,5 trilyonluk transfer harcamasını büyük parçalar halinde kısmak üzere sosyal güvenlik reformu adı altına, sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesini öngörüyorlar. İşsizlik Sigortası Fonu’nu işsizlik maaşı dışında her şey için kullanan yani büyük kısmını sermayeye destek ve teşvik olarak sunan ve hazineyi devlet tahvilleri yoluyla fonlayan iktidar 20 milyona yakın işçinin kıdem tazminatı hakkını gasbederek, aynı anda hem sermayeye işten atma kolaylığı sağlayıp hem de tefecilere aktararak yağmalanacak büyük bir kaynak daha yaratma peşindeler. Onu da yağma ve gasp olarak değil yapısal reform olarak adlandıracaklar. Bunlar da yetmeyecek! Yine doyuramayacaklar. Türkiye Varlık Fonu’nda toplanmış kamu varlıkları, bankalardan limanlara, Çaykur’dan THY’ye yeni bir özelleştirme dalgasıyla peşkeş çekilecek!

Huzur hakkını, sarayın elektriklerini falan geçin memleket elden gidiyor, bir milletin geleceği ipotek altına alınıyor uyanın! Palavradan tasarruf paketleri değil dış borcun reddi ve emperyalizmin finansal boyunduruğuna karşı bir emekçi halk seferberliği gerek! Modern tefeci bankalar doymaz! Doyurulamaz! Bankalar işçi denetiminde kamulaştırılmalı! Tek bir devlet bankası eliyle merkezi planlama! Türkiye Varlık Fonu’nun derhal lağvedilmesi özelleştirmelerin durdurulması ve Tüpraş’tan, Petkim’den Telekom’dan başlayarak bir kamulaştırma hamlesi başlatılması gerek! Türkiye’nin tasarruf modundan çıkartılması kamulaştırma moduna, anti-emperyalist mücadele moduna, işçi sınıfının öncülüğünde devrimci bir moda sokulması gerek!

Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2024 tarihli 177. sayısında yayınlanmıştır.