Sermayenin emperyalizmin istibdadın hükümeti!

Sermayenin emperyalizmin istibdadın hükümeti!

Erdoğan’ın seçimlerin ardından kurduğu hükümette yer alan isimler önümüzdeki dönemde nasıl bir politika izleneceğinin sinyallerini veriyor. Hükümetin, genel yapısına bakıldığında, Erdoğan’ın Türkiye A.Ş. mantığının devamcısı olacak şekilde seçilmiş isimlerden oluştuğu görülüyor. Hükümetin en kritik bakanlıklarında ise sermayenin ve emperyalizmin beğeneceği tarzda isimler itina ile seçilmiş vaziyette.

Ekonomide sermayeye ve emperyalizme güven

Erdoğan bir dönem daha iktidarda kalmak için Merkez Bankasını ve Hazine’yi parti kasası gibi kullandı ve tabiri caizse sıfırı tüketti. Ülkeyi büyük bir borç batağına soktu. Dolar kölesi bir ekonomiyle, Batı emperyalizmine, görüntüde bile olsa kafa tutmak mümkün değil. Bu yüzden ekonominin dümeni, başında İngiliz vatandaşı Mehmet Şimşek’in olduğu ve Batı emperyalizmi nezdinde güçlü referansları olan bir ekibe devredildi. ABD’den getirilip Merkez Bankasının başına geçirilen Hafize Gaye Erkan para politikası için en kritik mevkide bulunacak. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da geçmişte Kalkınma Bakanı olarak Mehmet Şimşek’le aynı kabinede yer almış bir isim.

Erdoğan yaklaşan yerel seçimler dolayısıyla seçim ekonomisinden de tümüyle vazgeçmeyecek. Bu açıdan bir önceki dönemde Merkez Bankasının başında olan Şahap Kavcıoğlu’nun Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulunun (BDDK) başına getirilmesi önemli. Kavcıoğlu, BDDK’nın başında kâr rekorları kıran özel bankaların Erdoğan’a ödeyeceği diyeti tahsil etmekle görevli olacak. Özel bankalar tatlı sert bir muamele ile bir süre daha Erdoğan’ın seçim ekonomisini finanse etmeye mecbur bırakılacak. Seçimlere kadar zorunlu tahvil alımıyla hazineyi fonlamaya devam edecekler. Tabii ki babasının hayrına değil. Erdoğan bankaların kârlarına devlet garantisi getirecek. Seçim sonrasında faizler yükseltildiğinde bankaların ellerindeki düşük faizli tahvillerin zararını hazine üstlenecek. Tabii ki vergilerle ve zamlarla bu zarar da halka yüklenecek. Ama esas büyük saldırı Mehmet Şimşek’in yapısal reformları ile gelecek. Kıdem tazminatının kaldırılması dahil olmak üzere sermayenin stratejik talepleri “istikrar politikası” paketiyle ve “kalıcı çözüm” gerekçesiyle dayatılacak.

Hükümette NATO rüzgârı

Dış politikada da dümen Batı emperyalizmine doğru kırılıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, hakkında MİT başkanlığı döneminden beri anlatılan masalların aksine, hiç de “yerli ve milli” bir figür değil. Son dönemde iktidarın en önemli destekçilerinden olan Aydınlık gazetesi geçmişte onun için “İngiliz tornasından geçti hızla yükseldi” manşeti atmıştı. Almanya’da bulunan İngiliz ordusuna tahsisli Rheindahlen Askeri Kompleksi’nde konuşlu ARRC Karargahı’nda yaptığı görev kariyerinde önemli bir dönüm noktası oldu. NATO’nun anlaşmalı okulu olan ABD’deki Maryland Üniversitesi bünyesinde siyaset bilimi okudu. TSK’dan ayrılıp Avustralya Büyükelçiliği’nde (Türkiye’nin değil Avustralya’nın büyükelçiliği!) maaşlı danışman olarak çalıştı. Erdoğan tarafından TİKA’da (Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi) görevlendirildiği dönemde bu kuruluşun Türk değil Amerikan çıkarları doğrultusunda çalıştığına dair tartışmalar yaşandığını da yine Aydınlık gazetesinden okuyoruz. Gerçek bu! Dışişleri bir Kurtlar Vadisi dizisinden ziyade bir James Bond filminden çıkmış bir karaktere teslim edilmiş vaziyette.

Hakan Fidan’ın yerine MİT Başkanı yapılan İbrahim Kalın ise Amerikancı ve NATO’cu olmasıyla iktidar cephesinde bile çokça tartışılan bir isim. Kaldı ki Wikileaks belgelerinde ismi CIA’nın gölge kuruluşu Stratfor’un TR-306 kod adlı kaynağı olarak geçiyor. Bu belgelerde İbrahim Kalın’ın sadece Stratfor’un isteği ve çıkarları doğrultusuna yazılar yazmakla kalmadığını aynı zamanda Stratfor kurucusu George Friedman’ın Türkiye’ye yaptığı istihbarat gezilerinde ona araç ve şoför bile ayarladığını öğreniyoruz.

Mevcut iktidarın, yarı-askeri rejim karakterinin süreceği Genelkurmay Başkanı olan Yaşar Güler’in görevi devam ederken Milli Savunma Bakanı olarak atanmasından bir kez daha görüyoruz. Daha önce de aynı şekilde Hulusi Akar Genelkurmay Başkanı iken Milli Savunma Bakanlığına getirilmişti. Her ne kadar Hulusi Akar, kendi astı olarak gördüğü Yaşar Güler’e koltuğu bırakırken pek memnuniyetsiz bir görüntü verse de ordunun zirvesinde Amerikancı ve NATO’cu doğrultunun devam edeceği görülüyor. Hatta belki Pentagon’un “bize yakın” dediği Hulusi Akar’dan bile daha NATO’cu bir yöneliş görebiliriz Yaşar Güler’den. Amerikan muhalefetinden gelip iktidara yanaşan İyi Parti’nin asker üyelerinin Yaşar Güler’e muhabbeti tesadüf olmasa gerek. Tabii Hakan Fidan, İbrahim Kalın ve Yaşar Güler’e kefil olan bir başka ismi de zikretmek lazım. Ben de başbakan olsam bu isimlerle çalışırdım diyen Ahmet Davutoğlu!

Soylu gitti istibdadın sopası el değiştirdi

İçişleri’nde ise Süleyman Soylu’nun sadece Bakanlıktan ayrılmadığını, ekibinin de ciddi bir tasfiye ile karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Yeni İçişleri Bakanı olarak Soylu’nun halefi olmak şöyle dursun onunla karşıtlık ve çatışma içinde olduğu bilinen Ali Yerlikaya’nın atanması bunun işareti. Sadece polis teşkilatındaki yeni görevlendirmeler değil aynı zamanda Soylu ile adı çıkan Sarallar grubu gibi mafya organizasyonlarına yapılan operasyonlar da bir dönemin geride kalmaya başladığını gösteriyor. Ancak bu tamamen devlet içindeki farklı çıkar gruplarının karşılıklı hesaplaşmasından ibaret. Polisin ve jandarmanın emekçi halkın üzerinde istibdadın sopası olma rolünde bir değişiklik olmayacağı da seçim sonrasındaki eylemlerden görülüyor.

Millet İttifakı (Amerikan muhalefeti) muhalefette ama fikirleri iktidarda

Yeni hükümete bir de muhalefet açısından bakmak gerekiyor. Çünkü solda pek çokları Millet İttifakı’nı mevcut rejime son vermek niyetiyle desteklemişti. Biz ise Millet İttifakı’nın sermaye düzenine son vermeye de istibdadı yıkmaya da niyetli olmadığını vurgulamıştık. İşte tablo ortada. Millet İttifakı ekonomide TÜSİAD’ın çizgisinde rasyonel politikalar istedi, bu politikaları savunan Mehmet Şimşek geldi. Dış politikada NATO ve Batı eksenini savundu, Amerikan ve İngiliz emperyalizminin gözdeleri hükümetin ve devletin en kritik noktalarına getirildi. İstibdada karşı ise Millet İttifakı bir dönem boyunca Süleyman Soylu ile yatıp kalktı. Soylu’yu adeta günah keçisi ilan etti. Ve Soylu da gitti… Sanki bizim Amerikan muhalefeti dediğimiz Millet İttifakı’nın kendisi muhalefette ama fikirleri iktidardadır. Bu da Erdoğan’ın yeni hükümetinin sermayenin ve emperyalizmin çıkarlarına uygun bir hükümet olduğunun bir tür sağlaması niteliğinde.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2023 tarihli 166. sayısında yayınlanmıştır.