Müslüman’ın da laikliğe ihtiyacı var

Müslüman’ın da laikliğe ihtiyacı var

İşçi sınıfı için ne iyi olur ne kötü sorusunu hep sınıf mücadelesini göz önünde tutarak kararlaştırmak lazım. Çünkü bugün içinde yaşadığı düzen işçiyi eziyor, sömürüyor, yoksullaştırıyor, sık sık da işsiz bırakarak bütün bir aileyi açlıkla karşı karşıya bırakıyor. İşçi sınıfına şu ya da bu fikri ya da davranışı önerirken mutlaka sormalıyız: Bu, işçiyi patron karşısında güçlendirir mi yoksa tersine zayıflatır mı? Mesela sendika diyoruz, neden, çünkü işçiyi birleştiriyor ve güçlendiriyor. Mesela “hemşehricilik yapmayalım” diyoruz, neden, çünkü işçiyi bölüyor güçsüzleştiriyor.

İşte Devrimci İşçi Partisi’nin laikliği savunması da en başta bundandır. Laiklik olmazsa, herkes herkesin dinine karışmaya başlar, farklı dinden, farklı mezheplerden işçiler arasına fitne girer, sınıf bölünür, parçalanır. Bundan da patronlar sınıfı yararlanır. İşçi sınıfının mücadele birliğini sağlayan türden laikliğe biz “proleter laikliği” diyoruz.

Kimileri işçi sınıfını bölmeyi kendi çıkarlarına uygun bulduğu için laikliğe dinsizlik der, işçinin gözünde kötülemeye çabalar. Oysa bunun gerçekle ilgisi yok. Laiklik bütün inançların özgürlüğünü korur.

Şimdi bazıları diyecektir ki “burası Müslüman memleket, bütün inançları gözetmek niye?” Önce hatırlatalım ki Türkiye nüfusunun çoğunluğunun Sünni Müslüman olması herkesin Sünni Müslüman olması demek değil. Herkes biliyor ki Aleviler var, Caferiler var, başka inançlar var. Fabrikada “bu iyi, bu kötü” diye tartışmaya ve ortak hayatımızı çoğunluk dininin kurallarına göre düzenlemeye başlarsak sınıfı bölmenin en etkili yöntemini uygulamaya başlamışız demektir.

Ama iş orada kalmıyor. Laiklik sadece sayıca daha az olan inanç gruplarını korumaz. Laiklik aynı zamanda bu topraklarda çoğunluğun dini olan Sünni Müslümanların da inançlarını gönlünce, inandığı gibi uygulamasının güvencesidir.

Nasıl mı diyeceksiniz? Sünni Müslümanlığın şartlarının ne olduğu, Müslümanların hangi kurallara mutlaka uyması, neyi yapmaktan kaçınması gerektiği konusunda binlerce farklı fikir var. Bu tür farklılıkların olduğu bir dünyada hangi Müslüman bir başka Müslüman’a dönüp “şöyle yaşamalısın, şöyle davranmamalısın” deme hakkına sahip olabilir?

Ama kendinde bu hakkı gören birçok akım ya da insan var. Tartışmalı konuları (mesela tesettürü ya da içkiyi) bir kenara bırakalım, bugünün dünyasında kaçınılmaz olan bir konuya dönelim. Geleneksel İslam’da “tasvir yasağı” denen uygulamayı alalım. İnsan resmi, heykeli, herhangi bir insan imgesi yapılması ve gösterilmesinin, temsil ve tasvir edilen insana tapınma anlamına geleceği düşüncesiyle getirilmiş bir yasak. Çağımızda sinema, televizyon, internet izlemeyen, sokakta reklam panosuna gözü takılmayan, heykel görmeyen insan mı kaldı? Ama bunda ısrar eden gruplar var. Şimdi bunların Müslümanlara sinema, televizyon, video, cep telefonu, her tür görsel yasağı getirmeye kalkıştıklarını hayal edin. Çekilir şey midir?

Ya da başka bir örnek alalım. Afganistan’da Taliban’ın 10 yaşını geçen kız çocuklarına karma ortamlarda değil, sırf kızlardan oluşan eğitimi bile yasaklaması, kadınların bir mağaza bile açmasına karşı baskı uygulaması bu çağda kızlara kadınlara reva görülebilir mi?

Bu tür baskıları yapana “tekfirci” deniyor. Tekfirci, ancak kendisinin inançlarına uygun biçimde yaşayanın Müslümanlığını kabul ediyor. Kendisi gibi yaşamayanı kâfir olarak görüyor. O karşısındaki kişi kendini Müslüman olarak gördüğü halde, tekfirci bunu reddediyor. Ve o kişi “yola gelsin, dinine dönsün” diye ona baskı yapıyor, umutsuz gördüğü durumlarda ya da başkalarına ibret olsun diye onu öldürebiliyor bile.

Tarih boyunca din adına savaşan hareket çok olmuştur. Bu, başka dinlerde olduğu gibi İslam’da da yaygındır. Tekfircileri ayıran, başka dinlerle savaşa girdikleri kadar, hatta ondan bile fazla Müslüman’ı kâfir ilan etme ve katletme konusundaki gayretleridir. Tekfirci en çok Müslüman ülkede yaşayıp kendisinden farklı olan Müslüman halkının düşmanıdır. Tekfircilik, onlardan olmayan Müslüman için tehlikedir. Bir korkulu rüyadır.

Kapitalist toplumun bencilliğini anlatmak için feylesoflar bir deyim yaratmışlar: İnsan insanın kurdudur. Tekfircilik söz konusu olduğunda Müslüman Müslüman’ın kurdudur. İşte bunun içindir ki Müslüman’a da laiklik su gibi, ekmek gibi gereklidir.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2023 tarihli 168. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın. 

Sungur Savran Eylül 2023 podcast