Muayenehane hekimliği, toplumun sağlığa erişimi önünde engeldir
6 Ekim’de, muayenehanesi olan hekimlerin özel hastanelerde ve tıp merkezlerinde çalışmalarını kısıtlayan bir yönetmelik yayınlandı. Bu yönetmeliğe göre, özel sağlık merkezleri ancak, bünyelerinde çalışan toplam hekim sayısının %15’ini ve ilgili uzmanlık dalında çalışan hekim sayısının üçte birini geçmeyecek kadar muayenehane hekimi ile sözleşme imzalayabilecek. Bu da mevcut muayenehane hekimlerinin birçoğunun özel sağlık merkezleri ile sözleşme imzalayamayacağı anlamına geliyor. Türk Tabipleri Birliği (TTB), birçok tabip odası ve uzmanlık derneği çıkarılan bu yönetmeliğe tepki gösterdi. Oysa muayenehane hekimliği, toplumun sağlığa erişimi önünde bir engel.
Şifacılar ve devamında hekimler ayrıcalıklı konumdaydılar
Tıbbın, bir bilim dalı olarak doğuşu, kapitalizmin doğuşuyla benzer dönemlere denk düşer. Çok eski zamanlardan itibaren toplumda ayrıcalıklı bir konum elde etmiş olan eskinin şifacıları, kapitalizm koşullarında bu ayrıcalıklı konumlarını hekim olarak devam ettirmişlerdi. Sağlık hizmeti, şehirlerde hekimlerin özel muayenehanelerinde verdiği ayrıcalıklı bir hizmetti. Kırsalda bu olanaklar çok daha kısıtlıydı. Toplumun geneline sunulan modern bir sağlık hizmeti yapılanması yoktu.
İşçiler kötü şartlarda yaşıyordu ve çalışıyordu
19. yüzyılda İngiltere’den başlayarak pek çok Avrupa ülkesinde buhar gücünün makinelerde kullanılmaya başlamasıyla şehirlerde dev fabrikalar kurulmuştu. Şehirlerde yaşayan insan sayısı, gerekli işçi sayısını karşılamadığından milyonlarca insan kırsaldan kente zorla göç ettirilmiştir. Milyonlarca işçinin yaşamaya başladığı şehirler, başlangıçta bu nüfusu kaldıracak alt yapıya sahip değildi. İşçi mahallelerinde bulaşıcı hastalıklar kol geziyordu. Fabrikalarda iş kazaları, işçi cinayetleri ve meslek hastalıkları çok yaygındı. Bir işçinin yaşam süresi, bir zengine göre çok kısaydı.
İşçi sınıfı tarih sahnesine çıkıyor
İşçilerin bu ağır yaşam ve çalışma koşullarına isyanı gecikmeyecekti. Yalnızca ulusal düzeyde değil, uluslararası düzlemde de işçi sendikaları ve işçi partilerinin kurulması, işçilerin patronlara karşı mücadele güçlerini pekiştirdi. İşçiler, tarih sahnesine bir sosyal sınıf olarak çıkmışlardı. Adım adım çalışma şartlarında iyileştirme sağlayan işçilerin (günde 8 saat çalışma hakkı), yaşam koşulları da değişiyordu (işçi lojmanlarında oturma). Fabrikalarda işyeri revirleri kurulmaya, işçi mahallelerinde küçük sağlık birimleri oluşmaya başlamıştı. Artık işçiler de sağlık hizmetine erişebiliyordu.
Sovyetler Birliği, hastalıklardan korunmayı amaçladı
Ancak tarihin akışını değiştiren Sovyetler Birliği (SB) olacaktı. “Hastalıkları iyi şekilde tanıyıp, tedavi etmeliyiz” diyen Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yaklaşımına karşı, SB “hastalıkları tanıyıp, tedavi etmek bizim en son işimiz, esas işimiz toplumu hastalıklardan korumak olmalı” yaklaşımını ilk kez dünyada benimseyen devlet oldu. SB’nin yaklaşık 100 yıl önce getirdiği koruyucu sağlık bakışı ve sağlık hizmet modeli bugün bile tamamıyla geçerli bir yaklaşımdır.
SB, bir işçi devletiydi. Devletin sahibi olan işçilerin sağlıksız olmaları düşünülemezdi. Sağlık hizmetlerine erişimin koşulu ücretsiz olmasıydı. Ücretli olması demek, toplumun her kesiminin bu hizmetten yararlanamaması demekti. Bu amaçla hekimlerin para karşılığı hasta bakması/tedavi etmesi yasaklandı. Yıllar içinde toplumun çıkarını, kendi dar mesleki çıkarının üstünde gören hekimler ve sağlık emekçileri yetiştirildi.
Çözüm muayenehane hekimliğini savunmakta değil, örgütlenmede, kamulaştırmada
Bugün TTB, tabip odaları ve uzmanlık dernekleri, muayenehane hekimlerini özel sağlık sermayesine yem etmemek için muayenehane hekimliğini savunmakta. Hatırlayalım, AKP öncesi dönemde bugüne göre çok az özel hastane vardı. Ama muayenehaneler hep vardı. Her zaman ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmetinin önünde engeldi. 50 yıldan uzun bir geçmişe sahip SSK hastaneleri, bütün bu dönem boyunca muayenehane hekimliğinin lekesini taşıdı. Bu, AKP’nin sağlıkta piyasalaştırma hamlesini kolaylaştıran en önemli faktörlerden biri olmuştu. O nedenle esas olarak işçilere hizmet için kurulmuş SSK hastaneleri kapatılırken işçilerden tepki gelmedi.
Hekim örgütleri, özel hastanelerde işçi sendikalarıyla beraber, planlı şekilde sabırlı bir örgütlenme hamlesine girişmelidir. Bu örgütlenme sürecinin kendisi, başta hekimler olmak üzere tüm sağlık emekçilerinde bilinç sıçraması yaratacaktır. Sürecin nihai amacı, tüm özel hastanelerin kamulaştırılması olmalıdır. Hekim örgütleri böyle bir süreci örmeye çalışmadıkları takdirde ne hekimleri dönüştürebilecek ne de hekimlerin dar mesleki çıkarlarını, toplumun sağlık hakkına ters düşmesi pahasına savunur pozisyondan kurtulabilecektir.