Erdoğan batırdığı geminin mallarını satışa çıkardı: Gizli diplomasiye son! Zillet anlaşmalarına hayır!

Körfez Turu

Devletin kasası tam takır… Bu yüzden Erdoğan’ın yeni hükümeti, kurulur kurulmaz soluğu Körfez’in parababalarının yanında aldı. Görüşmelerin ardından Suudi Arabistan’la 5, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ise 13 anlaşma yapıldığı duyuruldu. Ayrıca özel sektör de bu ziyaretler vesilesiyle onlarca anlaşma yapmış. İktidarın propaganda aygıtına bakılırsa bu anlaşmalarla ülkeye dolar yağacak. Hatta BAE ile yapılan anlaşmalar için 50,7 milyar gibi bir rakam da servis edildi. Bu rakam Temmuz ayının sonundaki resmi rakamlarla TCMB’nin eksi 54 milyar dolar olan SWAP hariç net rezerv rakamıyla ilginç bir yakınlık gösteriyor. Bu, Körfez’den gelen parayla Merkez Bankasının döviz açığı kapanacak anlamına mı geliyor? Hayır!

Gerçekten 50 milyar dolar geliyor mu? Gelse bile bu hayırlı bir şey mi?

Öyle bir hava yaratılıyor ki sanki BAE yarın Erdoğan’ın IBAN'ına 50 milyar dolar EFT yapacak… Tabii ki böyle bir şey yok. En fazla, üzerinde konuşulan anlaşmaların ticari değerinin 50 küsur milyar dolar olduğundan bahsedilebilir. Bunlar içinde SWAP yoluyla döviz takası da olabilir, limanların, bankaların özelleştirilmesi de, devlet garantili altyapı ihaleleri de, silah satışları da, doğrudan borç da olabilir. Dolayısıyla üzerinde konuşulan konular hayata geçmeye başlamadan bir kuruş dahi gelmeyecektir. Kaldı ki bu paraların gelmesi de hayra alamet değildir. Zira Körfez’in parababaları, babalarının hayrına Türkiye’ye para yatıracak değiller. Paralarının karşılığını fazlasıyla almayı bekliyorlar. Bu faiz de olabilir, ucuza arazi almak da, milletin varlıklarına çökmek de, ülkenin işçisini ucuza sömürmek de… Erdoğan Türk parasını pul ederek her türlü varlığı döviz cinsinden kelepir hale getirdi. Buna işçi sınıfımızın emek gücü de dahil. AKP iktidarı Körfez'deki toplantılarda, batan geminin mallarını satışa çıkartıyor. Parababaları fabrikaları satın alsın diye onlara grev yasağı, sendikasızlaştırma, ucuz ve köleleştirilmiş bir işçi sınıfı da vadetmiş olabilirler. Şaşırır mıyız? Erdoğan, Amerikan şirketlerinin CEO’larını sarayda topladıktan sonra grevleri yasaklamadı mı? OHAL’i sermayenin önünü açmak için ilan ettik” demedi mi? Demek ki hükümet uluslararası sermayeyle ve parababalarıyla anlaşmalar yapıyorsa bunda sevinilecek hiçbir şey yoktur, tam tersine karşı çıkılacak bir durum vardır.

Petro-dolarlar için Körfez’in parababalarına ne vadettiniz?

Gündemde 2003 yılında 1,3 milyar dolara satışı gündeme gelmiş olan Alsancak Limanı’nın bir BAE şirketine satışı var. Yine Türk Hava Yolları’nın, Halkbank gibi kamu bankalarının vs. özelleştirilmesi var. Zaten Türkiye Varlık Fonu bu sebeple kurulmuştu. Millete ait kamu varlıklarını Türkiye’nin kanını emmeye niyetli uluslararası sermayeye peşkeş çekmek üzere tek çatı altında birleştiren, Sayıştay ve TBMM denetiminin dışına çıkartan Varlık Fonu’nu bu yüzden Vampirlik Fonu olarak tanımlamıştık. Alsancak Limanı’ndan, THY’ye, Halkbank’tan Türk Telekom’a, Eti Maden’den BOTAŞ’a kadar, satılacağı konuşulan kamu varlıklarının tamamı bu fon altında birleştirilmiş durumda. Konusu olunca Erdoğan çıkıp BOTAŞ’ı satmayacağız diyor. Biz neyi satıp neyi satmayacağımızı biliriz diye ekliyor. Hadi inanalım. BOTAŞ’ı satmayacaksınız. O zaman yaptığınız anlaşmaları ve mutabakat zabıtlarını açıklayın görelim parababalarına milletin hangi varlıklarını vadettiniz?

Anlaşmalar neden gizli? Maddeleri açıklayın!

Adı geçen onlarca anlaşmayla ilgili gizlilik var. Basına yansıyan tek somut bilgi Bayraktar’ın Suudi Arabistan’la İHA satış anlaşması yapmış olması. Onu da devletten değil şirketin sosyal medya açıklamasından öğreniyoruz. Bahsedilen 50,7 milyar doların hangi kalemlerden oluştuğuna, hangi yatırımları kapsadığına, ne kadarının mevduat ne kadarının doğrudan yatırım, ne kadarının mal ya da hizmet ticareti olduğuna vs. dair tek bir madde açıklanmadı. Açıklanmayacak da… Çünkü anlaşma dediklerinin hemen hepsi “mutabakat zaptı” olarak imzalanmış. Yani bunlar bağlayıcılığı fazla olmayan karşılıklı niyet beyanı niteliğindeki metinler. Uluslararası antlaşmalar gibi meclise getirilip oylanması da bu yüzden gerekmiyor. Milletin varlıklarını kapalı kapılar ardından parababalarına peşkeş çekmek için uygun bir yöntem.

Ülkenin varlıkları kadar onuru da peşkeş çekiliyor!

Bu gizli anlaşmalarla sadece milletin varlıkları değil onuru da pazarlık masasına konmaktadır. Bunun nasıl olabileceğine dair en yakın zamanda çok somut örnekler yaşadık. Mahkemelere verilen talimatla Rahip Brunson’ın ABD’ye teslim edilmesi. Muhalif yazar Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan konsolosluğunda vahşice katledilmesine ilişkin davanın yine mahkemelere verilen talimatla kapatılarak Suudi Arabistan’a havale edilmesi. Mavi Marmara katliamı davasının İsrail’le anlaşma yapılarak düşürülmesi. Nihayet 15 Temmuz darbe girişiminin finansörü olduğu iddia edilen Birleşik Arap Emirlikleri’nin suçlarının üzerine sünger çekilmesi. Bunlar içinde sadece İsrail’le yapılan anlaşma, o da Siyonistler işlerini sağlama almak istedikleri için açıklandı. Ama diğerleri gizli tutuldu. Hepsi de birer zillet vesikası olarak tarihteki yerini aldı. Son Körfez çıkarması bu zilletin yeni örneklerle daha da artacağının göstergesi.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2023 tarihli 167. sayısında yayınlanmıştır.