Emlak zenginlerinin elinde evler birikirken halk kiradan kurtulamıyor
Barınma ve kira sorunu günümüzde emekçi halkın belini en çok büken, en yakıcı gündemlerinin başında geliyor. Milyonlarca insan günbegün yaşanan hayat pahalılığı yanında bir de fahiş kiralar ve kira artışlarıyla karşı karşıya kalıyor. Lakin tüm bunlar konut kıtlığında değil konut bolluğunda yaşanıyor. Sadece İstanbul'da yaklaşık 400 bini aşkın satılamayan boş konut bulunuyor. TÜİK’in son 20 yıl için ülke genelindeki verilerine göre ise her yeni hane için en az üç yeni konut üretilmiş durumda. Yani barınma krizi konut azlığından kaynaklanmıyor.
Konut sorununun kaynağı kapitalizmdir!
Sorunun temelinde toplumun yaşamsal ihtiyaçlarından biri olan barınma hakkının piyasanın insafına bırakılması yatıyor. İhtiyacı karşılamanın değil kâr etmenin birincil önem taşıdığı konut piyasası emlak zenginlerini semirtirken halkı depreme dayanıksız, işyerlerine uzak, derme çatma konutlara mahkûm ediyor. Çözümün yolu da buradan geçiyor: konut hakkının rant alanı ve kâr kaynağı olarak değil insan ihtiyacı olarak kabul edilmesi, emlak zenginlerinin elinde bekleyen milyonlarca boş konutun kamulaştırılması ve evlerin oturanların olması.
Çözüm sosyalist planlamada
Bugün ülkelerdeki konut sahipliği oranlarına bakıldığında en tepede Doğu ve Orta Avrupa ülkeleri, eski Yugoslavya ülkeleri dikkati çekiyor. Tabloda yer almayan Rusya’da bu oran 2021’de yüzde 91, Çin’de ise 2018’de yüzde 89 olmuş. Bu coğrafyaların ortak özelliği eski işçi devletlerinin mirasçısı olmaları. Eski işçi devletlerinin çözülüşlerinin üzerinden 30 yılı aşkın süre geçmesine rağmen uzun süre piyasanın yasalarını ilga eden bu toplumlarda bugün bile konut sahipliği oranı çok yüksek.
Ülkemizdeki oranlar ise bu ülkelerin çok uzağında. TÜİK verilerine göre Türkiye’de geçtiğimiz yıl 1 milyon 485 bin konut satılmış ancak konut sahipliği oranı yüzde 57,6’dan yüzde 56,7’ye kadar gerilemiş, kirada oturanların oranındaki artış devam etmiş. Yani evleri yine emlak zenginleri satın almış. Milyonlarca ev boş şekilde gayrimenkul şirketlerinin elinde âtıl beklerken milyonlarca insan da depremde her an yıkılabilecek evlerde yaşamaya devam ediyor. Büyük şehirlerde asgari ücreti katlayan kira dayatmalarına maruz kalıyor. Oysa konut piyasası için önemli olan dolgun rant ve kâr oranlarını elde etmek, spekülasyon ile fiyatları iyice yükseltip kâr açlığını gidermek.
Konut fazlası kamulaştırılsın! Evler oturanların!
6 Şubat Depremi ile ortaya çıkan, barınma sorununun artık bir ölüm kalım meselesi haline geldiğidir. Planlamaya değil fiyat mekanizmasına, insan ihtiyaçlarına değil sermayenin ihtiyaçlarına dayanan kapitalizm depremde dahi tecrübe ettiğimiz üzere sınır tanımadan fırsatçılığa, emlak spekülasyonuna yol açmaktadır. Gayrimenkul şirketlerinin ve zenginlerinin elinde evler birikirken deprem korkusuyla dayanıksız, niteliksiz, sağlıksız evlerde yaşamak emekçi halkın kaderi değildir. Çözüm boş konutların acilen kamulaştırılması, planlama ile bu evlerin oturanlara ve ihtiyacı olanlara tahsis edilmesi, toplu konut seferberliği ile herkese sağlıklı, nitelikli, işyerine ve okula yakın ücretsiz konut hakkının devlet eliyle sağlanmasıdır. Mevcut konutlarında kirada oturan ve deprem tehlikesi olmayan “evler oturanlarındır”. Banka kredisi ile ev alıp bütün ömrünü bankalara ipotek ettiren emekçilerin kredi borçları silinmelidir ve oturdukları evler kamulaştırılarak kendilerine tahsis edilmelidir.