“Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da?”
“Şimdi bize basın mensupları soruyor. NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? NATO mensubu olan ülkelerden birine herhangi bir müdahale yapılması halinde böyle bir şeyi gündeme getirebilir. Bunun dışında Libya’ya nasıl müdahale edilebilir? Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, düşünülemez!” (Tayyip Erdoğan, 28 Şubat 2011)
“Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Libya’ya düzenlenen operasyonun komuta ve kontrol sisteminin tamamıyla NATO tarafından üstlenilmesi gerektiğini söyledi.” (Cumhuriyet, 24 Mart 2011)Tayyip Erdoğan Libya konusunda günlerdir zırvalıyor. Mesela, şu fikir: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) “insani amaçlı yapılacak yardımlarla ilgili bir karar” almış. “Burada askeri operasyonlara müsaade eden herhangi bir şey söz konusu değil”miş! Herkes biliyor ki, BMGK’yı “kuzu” rolüne yerleştirmek gülünçtür. Konsey, kara savaşı dışında “gerekli” her tür askeri yöntemi onaylayan bir karar almıştır!
Ya da şu akıl yürütme zinciri: “Burada NATO kalkıp da Libya’nın yeraltı zenginliklerini peşkeş çekmek için görev ifa edecekse, Türkiye olarak olamayız dedik. Nasıl yer alırız? (...) Girit ile Bingazi arasını deniz kuvvetlerimizle kontrol edebiliriz.” Nasıl ama? “Libya’nın yeraltı zenginliklerini peşkeş çekmek” için görev yapanlara “kontrol” yoluyla destek! Bir cümle önce “olamayız” demişti!
Neden saçmalıyor Erdoğan? Fean halde sıkıştı da ondan. Birinci mesele şu: Fransa, BMGK kararı çıkar çıkmaz Paris’te bir uluslararası toplantı düzenledi. 22 ülkenin ve bu arada bazı Arap ülkelerinin davetli olduğu bu toplantıya Türkiye çağırılmadı. Bu, Arap dünyası işlerinde son derecede iddialı olan Erdoğan hükümetinin emperyalistlerin masasından kovulması demekti. Dolayısıyla, Erdoğan’ın Libya operasyonunu Fransa’nın liderliğinden kurtarması ve başka bir platforma taşıması gerekiyordu.
Peki o platform ne olabilir? Tek alternatif NATO’dur! Sarkozy yönetimindeki Fransa tam da bu yüzden operasyonun komuta ve kontrolünün NATO’ya verilmesini engelleme mücadelesi vermektedir ki, liderlik kendi elinde ve AB’de kalsın. Ama Libya’da iç savaşın başladığı günlerde Erdoğan, değil NATO müdahalesinin, genel olarak dış müdahalenin “konuşulamaz, düşünülemez bile” olduğunu söylemiştir (bakınız yukarıdaki alıntı). Bu “yukarısı bıyık, aşağısı sakal” durumu, Erdoğan’ın saçmalamaya başlamasına, sanki NATO’nun müdahale etmesini istemiyor gibi görünmeye çalışmasına, NATO’daki toplantıya sözde “koşullar” koymasına yol açtı. (Basının da inanılmaz derecede yalan söylemesine.) İnsan hem NATO’nun işin içine girmesine karşı olduğu izlenimini yaratmaya çalışır, hem de operasyonu bir NATO operasyonu haline getirmek için göbeğini çatlatırsa, elbette saçmalar!
İkinci mesele ise, bir kez Batı’nın emperyalist güçleri müdahaleye girişince, Erdoğan’ın dış müdahaleye karşı aldığı tavrın Türk kapitalistlerinin ihtiyaçlarıyla taban tabana karşıt duruma düşmüş olmasıdır. Operasyon başladıktan birkaç gün sonra, Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren şöyle bir demeç verdi: “Türkiye için en büyük kayıp bölgedeki iş potansiyeli. Yılda 4-5 milyar dolarlık iş aldığımız bir ülkeden söz ediyoruz. Bombalayan ülkeler, Libya’ya demokrasi getirdikten sonra harcadıkları silah paralarını alana kadar iş yapacaklardır. Bu durumda acaba ihaleleri ABD’li ve Avrupalı şirketler alacak da biz onların taşeronu mu olacağız?”
Türkiye Müteahhitler Birliği’ni kimse küçümsemesin. “Dünyanın En Büyük 225 Uluslararası Müteahhidi” listesinde 33 temsilci ile yer alıyor bu kuruluş. Emperyalist ülkelerin devlerine kafa tutacak kadar güçlü kapitalist şirketlerden söz ediyoruz. Öyleyse, birliğin başkanının bu feryadına can mı dayanır? Erdoğan hemen Libya’ya müdahale eden ülkeler arasına karışmalıdır ki, Türk şirketleri savaştan sonra yağmaya katılabilsin!
Sonuç: Türkiye NATO operasyonuna deniz operasyonları bakımından en büyük filoyu veriyor. Ayrıca 6 adet de F-16 savaş uçağı ile bir havada yakıt ikmal uçağı yolluyor. Belli ki NATO’nun işi Erdoğan’ın işi!
Ee, bu durumda siz kalsanız saçmalamazsınız da ne yaparsınız?