Bitmeyen eksen tartışması: Yurtta ve cihanda orta yol yok!
Temmuz ayında iki önemli toplantı olacak. Önce BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın İngilizce baş harfleri ile ifade edilen ekonomik işbirliği örgütüdür. Daha sonra Mısır, Etiyopya, Birleşik Arap Emirlikleri ve İran da katılmıştır) toplantısı yapılıyor ardından da NATO zirvesi toplanacak. Türkiye her iki toplantıda da Erdoğan’ın katılımıyla en üst düzeyde yer alacak. Türkiye’nin dış politika ekseni kayıyor mu tartışması bir kez daha ısınacak gibi görünüyor. Bu tartışmalarda stratejik yönelişlerle taktik manevraları, yapısal ilişkilerle konjonktürel yakınlaşmaları birbirinden ayırt edebilmek son derece önemli. Erdoğan’ın BRICS toplantısında Putin’le görüşmesi Batı emperyalizminin yayın organlarında hoş karşılanmayacak elbette. Bu görüşmenin ana konularından biri olan Suriye’de Esad’la normalleşme girişimleri de öyle. Ama bir yandan Batı basını Erdoğan’ın manevralarına dair kuşkularını yazarken diğer yandan Türkiye’de eksen kayması tartışmaları yapılırken arka planda gerçek siyaseti belirleyecek olan yine Türkiye kapitalizmini ABD’nin tepesinde olduğu emperyalist sisteme bağlayan yapısal ilişkiler olacak.
S-400 füzeleri krizi nereye bağlandı? Türkiye eksen mi değiştirdi? Laflara değil eylemlere bakın. Meşhur Türk SİHA’ları İdlib’te, Libya’da, Kafkasya’da ve nihayet Ukrayna’da sahada hep Rusya’yı ve müttefiklerini vurdu. Suriye’de Türkiye, Rusya ve İran arasında yürütülen Astana sürecini hatırlayalım. Batı’yı tedirgin etmişti. Ancak zaman içinde Türkiye’nin üçlü masada NATO’nun ve bilhassa da İngiliz emperyalizminin çıkarlarının da bir temsilcisi olarak oturduğunu gördük. Ukrayna savaşı çıktığında Türkiye’nin NATO üyesi olup da yaptırımlara boylu boyunca katılmaması, Batı emperyalist kamuoyunda kuşku ve eleştiriyle karşılandı. Ama zaman içinde Türkiye’nin bu pozisyonunun da NATO tarafından kullanıldığını, Rusya ile diyalogun Türkiye üzerinden gerçekleştirildiğini, öte yandan Türkiye’nin bu savaşta hiçbir aşamada diplomatik, siyasi, askeri manada tarafsız olmayıp sadece pozisyon olarak değil, fiilen de Ukrayna’nın yanında yer almasının sağlandığını gördük. Nihayet Türkiye devleti İsrail’in Gazze’deki soykırım saldırısına 7 ay boyunca bilfiil destek oldu. İktidar İsrail’le ticareti tamamen kestiğini açıkladıktan sonra bile halen arka kapıdan, farklı ülkelerden faturalandırılarak ticareti sürdürüyor, Azerbaycan üzerinden İsrail’e giden stratejik petrol akışını ise durdurmuyor.
Yani Erdoğan ve istibdad rejiminin dış siyaseti bol bol taktik manevralar gerçekleştiriyor ama Batı emperyalizminin eksenine oturan stratejik yönelişinden vazgeçmiyor. Bu sadece bir oportünizm meselesi değil. Emperyalizmle kurulmuş olan ve bağımlılık yaratan yapısal ilişkilerin sonucu. Örneğin BRICS ülkeleriyle ticareti arttırmaktan, ikili ilişkileri geliştirmekten konuşabilir hatta dolar dışında ortak rezerv para gibi fantastik projeleri de tartışabilirsiniz. Ama günün sonunda Avrupa Birliği’ne Gümrük Birliği’yle bağlısınız ve bağımsız bir gümrük politikanız bile yok! S-400 füzeleri alırsınız ama günün sonunda NATO’ya 5. madde ile bağlısınız. İncirlik’ten Kürecik’e ülke topraklarını emperyalizme tahsis etmişsiniz. S-400 almışsınız ama ABD’nin İncirlik’teki atom bombalarını çıkartamamışsınız.
Türk sermayesi Soğuk Savaş dönemindeki kadar anti-Rus ve anti-Çin değil. Çünkü artık Rusya Sovyet, Çin de sosyalist değil. Eskiden Koçlar, Sabancılar mülkiyetlerini tehdit ettiği için ölümüne düşmandı Rusya ve Çin’e… Şimdi Rusya’da yatırımları var. Çin’i dünya kapitalizmine bağlayan kuşak yol projesinin de Türkiye’deki resmi muhatabı oldular. Ama Türk sermayesi de günün sonunda Rusya ve Çin’le iş yapar ama Amerikan ve Avrupalı emperyalist tekellerle ortaktır. İşte tüm bu yapısal ilişkiler Erdoğan’ın BRICS toplantısında yaptığı manevraların günün sonunda NATO’daki efendileriyle pazarlık yapmak için olacağını bize anlatmaktadır. Aslında dönüp Hakan Fidan’ın Habertürk’te yaptığı röportajı izleyin, tüm bunları tane tane nasıl anlattığını, Türkiye’nin Batı emperyalizminin ekseninden kopmayacağı bir dış politika hattını nasıl ince ince işlediğini göreceksiniz.
Buradan emperyalizmden asla kopamayacağımız sonucuna mı varacağız? Tabii ki hayır! Buradan Erdoğanlarla Fidanlarla kopamayacağımız sonucuna varıyoruz. Onların dış siyaseti, Koçların, Sabancıların ve semirdikçe onların TÜSİAD’ına benzeyen MÜSİAD’ın çıkarlarına dayanıyor. Emperyalizmden kopmak ise tüm dünya halkları gibi Türkiye’nin emekçi halkının da refahı ve güvenliği için bir zorunluluk. Emperyalizmin ekseninde manevra yapmaktan değil AB’nin Gümrük Birliği zincirinden, ülkeye çöreklenmiş emperyalist üslerin ve NATO üyeliğinin zilletinden kurtulmaktan bahsediyoruz. Amerikan emperyalizminden korkmayın! Biden-Trump açık oturumunu tüm dünya izledi. Dünyanın hakimiyim diye geçinen ülke, kendi başına geçirecek yürüyen ölü bir zombiden ve cehalette dünya markası bir faşistten başkasını bulamıyor. Afganistan’dan Irak’a, Ukrayna’dan Filistin’e tokat üstüne tokat yedi. Geçmişte generalleri sabahleyin erken kaldırıp darbe yaptıran CIA, Venezuela’dan sonra Bolivya’da da rezil oldu!
Emperyalizm batıyor! Onunla dibe batmak mı ondan kopup hayatta kalmak mı? Sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın karşısında olduğu büyük yol ayrımı bu! Batı emperyalizmden kopmak şart ama BRICS’lerin ŞİO’ların (Şanghay İşbirliği Örgütü) hâlâ bir alternatiften çok orta yol arayışından ibaret olduğunu da görmek lazım. Batı çöküyor ama sistem olarak ondan kopmayan Doğu’nun yükselişi de onunla birlikte yavaşlıyor ve geriliyor. Bu başlı başına ve çok önemli bir tartışma. Ama eninde sonunda apaçık bir gerçek karşımızda duruyor: Yurtta ve cihanda orta yol yok! Ya sosyalizm ya barbarlık!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2024 tarihli 178. sayısında yayınlanmıştır.