BDP’nin TÜSİAD ile anayasa diplomasisi
Türkiye burjuvazisini, görüşmelerle, diplomasiyle Kürt halkını ezmekten vazgeçirmenin olanağı yoktur. Oysa işçi sınıfına elini samimiyetle uzattığında Kürt hareketi bunun karşılığını er geç alacaktır.
Kürt hareketi ateşkesin devam ettiği bu günleri, yoğun bir diplomasi trafiğiyle, görüşlerini ve taleplerini Türkiye ve dünya kamuoyuna anlatma çabasıyla, aynı zamanda mecliste aktif müdahale girişimleriyle değerlendiriyor. Buna paralel olarak bu süreçte hareketin, hükümetin eline şoven propaganda malzemesi vermemek ve sempatisini kazanmak istediği TÜSİAD gibi oluşumları uzaklaştırmamak amacıyla olsa gerek, güçlü eylemler yapmaktan özellikle uzak durduğu görülüyor. Diyarbakır’daki KCK davası sırasında dahi, Kürt hareketi açısından güçlü sayılamayacak 4-5 bin kişilik eylemlerle yetinilmesi buna işaret ediyor.
Kürt hareketinin bugün izlediği bu yöntemin anlaşılır gerekçeleri olabilir. Hatta, BDP milletvekillerinin meclis çalışmalarına aktif bir biçimde katılma çabası takdir edilmelidir. Üstelik bu çabalar sadece Kürtleri ilgilendiren sorunlara odaklanmıyor. Sözleşmeli öğretmenliğin kaldırılması talebi gibi, doğrudan işçi sınıfını ilgilendiren kanun teklifleri veriyorlar. Ya da genel olarak demokratik hakların iyileştirilmesi ile ilgili girişimlerde bulunuyorlar. Bu anlamda BDP’nin ve öncülü olan partilerin uzun zamandır dilinde olan, “bir Türkiye partisi” olma çabası, bir anlamda ete kemiğe bürünüyor.
Bunlara diyecek bir şey yok. Fakat Kürt hareketi bu çizgiyi sürdürürken bazı tuzakları adeta görmezden geliyor. Hatta bu tuzakların üstüne üstüne gidiyor. Bunların başında yeni anayasa talebi geliyor. Taleplerini Türkiye devletine kabul ettirerek bunları hukuki güvenceye kavuşturmaya çalışan Kürt hareketi, bunun yeni bir anayasa ile mümkün olacağı kanaatinde. Böyle düşünmesinin nedenini ise, 12 Eylül referandumundan sonra yeni bir anayasa talebinin tüm siyasi güçlerin ve toplumun ortak talebi haline geldiği gerekçesiyle açıklıyor. Hâlbuki Gerçek’in geçen sayısında, bunun bir yanılgı olduğunu uzun uzun anlattık. Yeni bir anayasa isteyen taraf esas olarak Türkiye burjuvazisi, yani patronlar. Yani TÜSİAD ve MÜSİAD. Bu durumda ortaya çıkacak yeni bir anayasa ise kaçınılmaz olarak, mevcut anayasadan da daha fazla işçi sınıfı aleyhine bir anayasa olacak.
Buna aracı olmaktan kaçınmak için Kürt hareketi taleplerini birkaç madde etrafında toplayarak bunların mevcut anayasaya yazdırılmasını talep edebilir. Oysa Kürt hareketi yeni bir anayasa fikrini sadece Kürt sorunu bağlamında da değil, Türkiye’nin genel bir siyasi sorunu olarak kavrıyor. TÜSİAD ile işçi sınıfı örgütleri arasında bir ayrım gözetmeden, hepsiyle yeni anayasa konusunu görüşüyor. “Sivil toplum örgütleri” diyerek bunların hepsi aynı kefedeymiş gibi davranıyor. Hatta, AKP ile çelişki içerisinde olması dolayısıyla TÜSİAD’ı özellikle önemsediği anlaşılıyor. Aynı mantıkla Kürt hareketi yarın CHP ile dahi ortak bir zemin yakalama, olursa bir ittifak oluşturma çabası içerisine girebilir.
Bu, Kürt hareketi adına, son derece tehlikeli ve yanlış bir yöneliştir. Kaçınılmaz bir biçimde burjuvazinin lehine, işçi sınıfının aleyhine sonuçlar üretir. Bu ise Kürt halkına yarar değil zarar getirir. BDP aynı anda hem Türkiye burjuvazisiyle hem de Türkiye işçi sınıfıyla ortak bir zemin yakalamasının mümkün olmadığını anlamalıdır. Türkiye burjuvazisini, görüşmelerle, diplomasiyle Kürt halkını ezmekten vazgeçirmenin olanağı yoktur. Oysa işçi sınıfına elini samimiyetle uzattığında Kürt hareketi bunun karşılığını er geç alacaktır. Fakat bu samimiyetin ispatlanmasının koşulu, CHP’den de AKP’den de, TÜSİAD’dan da MÜSİAD’dan da uzak durmak, bunların işçi sınıfı düşmanı yeni anayasa girişimine karşı çıkmaktır. Kürt hareketi çok geç olmadan bunu anlamalıdır.