19-22 Aralık hapishaneler katliamının 25. yılı: Örgütlen, hesap sor!

19-22 Aralık hapishaneler katliamının 25. yılı: Örgütlen, hesap sor!

19 Aralık 2000 tarihinde başlayan ve ironik biçimde “Hayata Dönüş Operasyonu” adı verilen saldırılarla devlet, hapishanelerdeki siyasi tutsaklara yönelik bir katliama imza attı. 83 saat süren ve 22 Aralık’ta sonlanan bu katliamda toplam 20 cezaevinde 28 siyasi tutsak katledildi, yüzlerce tutsak yaralandı.

12 Eylül 1980 darbesi, devrimcileri ve işçi sınıfı önderlerini idamlar, işkenceler, uzun süre cezaevlerine hapsetme gibi sistematik yöntemlerle yok etme girişimini, devlet otoritesini yeniden tesis etme kılıfı altında topluma sunmuş ve sonraki yaklaşık 10 yıl devletin toplum üzerindeki hakimiyetini pekiştirmişti. 1980’li yılların sonlarından itibaren 1989 Bahar Eylemleri’yle başta kamu işçileri olmak üzere emekçiler, emek mücadelesini tekrar yükseltmeye başlamış, maden işçileri ve ardından kamu emekçilerinin sendikal mücadeleleri ile Kürt halkının özgürlük mücadelesi 1990’lı yıllara damga vurmuştu. Sosyalist örgütlenmeler yeniden başını kaldırmış, gücünü arttırmaya başlamıştı. Yükselen mücadele ateşini söndürmek için devlet yine “gereğini” yapıyor, Madımak ve Gazi gibi katliamlara imza atıp cezaevlerini siyasi tutsaklarla dolduruyordu. Ancak ne toplumdaki ne de cezaevlerindeki ateşi söndürebiliyordu.

19-22 Aralık hapishaneler katliamının 25. yılı: Örgütlen, hesap sor!

“Hayata dönüş” adı altında emperyalizm destekli katliam

Siyasi ve ekonomik açıdan istikrardan uzak 90’lı yılların sonunda iktidarda olan DSP-MHP-ANAP koalisyon iktidarı 2000 yılının başında IMF ile Stand-by Anlaşması imzalamıştı. Koalisyon hükümetinin başbakanı olan Bülent Ecevit anlaşmadan kısa süre sonra “Hapishaneler sorununu çözmeden geleceğe güvenle bakamayız.” diyerek emekçi halka karşı planladıkları sınıf saldırısını başarıya ulaştırmak için devletin her alanda tekrar otorite sağlaması gerektiğine işaret ediyordu. Bunun ardından tutsakların bir arada bulunduğu koğuş sistemine alternatif olarak AB ile uyum sürecinin bir parçası olarak sunulan F tipi hapishaneler inşa edilmeye başlandı. Medyada koğuşlara göre daha konforlu ve sağlıklı olduğu propagandası yapılan, emperyalizmin Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi raporlarıyla tam destek verdiği bu hapishanelerin amacı, siyasi tutsakları birbirinden ayıran tecrit hücrelerine hapsetmekti.

Siyasi tutsaklar tecrit planına karşı 20 Ekim’de ülke genelinde açlık grevine başladı, 45 gün sonra bu eylemi ölüm orucuna dönüştürdü. Devletin bu direnişe yanıtı 8 binden fazla askerin katıldığı, 20 binden fazla gaz bombasının, yüzlerce mermi ve kimyasal silahın kullanıldığı kanlı bir katliam oldu. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün 19 Aralık akşamı bir televizyon kanalına verdiği röportajda açıkça ifade ettiği gibi bu katliamın amacı bir kez daha devlet otoritesini sağlamaktı. 19-22 Aralık 2000’de bizzat devlet eliyle uygulanan bu katliamla F tipi hücre sistemine geçiş sağlandı.

Aradan geçen 25 yılda işçi emekçisinden öğrencisine binlerce siyasi tutsak bu hapishanelerde tecrit işkencesine maruz bırakıldı. Bu sürede katliam mağdurları sanık olarak yargılanırken gerçek suçlulardan ceza alan tek bir kişi dahi olmadı. Günümüzde F tipi hapishanelerdeki tecrit sistemi sürdüğü gibi S tipi, Y tipi ve “yüksek güvenlikli” hapishaneler adı altında havalandırmaları dahi kapatan, gökyüzünü görmeyi engelleyen “kuyu tipi” hapishaneler, siyasi tutsakların maruz bırakıldığı tecrit işkencesini bir ileri adıma taşımıştır. Tecrit hücrelerinin yıkılması ve bu katliamın hesabının sorulmasının yolu emekçi halkın istibdada, kapitalizme ve emperyalizme karşı vereceği örgütlü mücadeleden geçiyor.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2025 tarihli 195. sayısında yayınlanmıştır.