25 Kasım: Mirabel kardeşlerin çığlığı bugüne ulaşıyor

25 Kasım, sadece, bundan tam 50 yıl önce bedenlerine yönelen şiddet nedeniyle Mirabel kardeşleri anma günü değil, kadına yönelik şiddete karşı bir mücadele günüdür…

1960 yılının 25 Kasım’ında, Dominik Cumhuriyeti’nde üç kız kardeş, diktatörlüğün askerlerince tecavüz edildikten sonra katledildi. Onlar ülkelerindeki Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele yürüten Mirabel kardeşlerdi. Bu kadınların kahramanca mücadeleleri, özellikle kendi ülkelerindeki özgürlük mücadelesi açısından büyük bir anlam taşırken; trajik sonları ise kadın mücadelesi açısından bir o kadar anlamlı bir gün yaratır. 1981 yılında 25 Kasım tarihi Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü olarak kabul edilir.

25 Kasım, Mirabel kardeşleri anma ya da yas günü olmaktan çok daha öte; kadınların yaşadıkları her türlü şiddete karşı sesini yükseltme ve mücadele günü olagelmiştir. Bundan tam 50 yıl önce Mirabel kardeşlerin bedenlerine yönelen şiddet, bugün olanca yakıcığıyla tüm kadınlara yönelmeye devam etmektedir. Tıpkı o tarihte olduğu gibi taciz – tecavüz, özellikle sistem karşıtı mücadele yürüten kadınları sindirmek için bir cezalandırma yöntemi olarak uygulanmaktadır. Bugün gözaltına alınan kadınlara bu yöntemlerin sistematik biçimde uygulandığını biliyoruz. Bunun yanı sıra taciz ve tecavüz olayları, işyerinde, sokakta, okulda, evde, hayatın her alanında bütün kadınlara yönelen ve gün geçtikçe büyüyen bir tehlike halini almıştır. Bunun kaynağında, erkeğin, kadın bedeni üzerinde söz ve mülkiyet hakkı olduğu şeklindeki erkek egemen anlayış yatmaktadır. Aynı anlayış, kadınların yaşam haklarını pervasızca ellerinden almaktadır. Aşk, kıskançlık, namus, töre gibi kavramlarla meşrulaştırılan kadın cinayetleri günden güne, hem de vahşileşen yöntemlerle artmaktadır. Gün geçmiyor ki gazetelerin üçüncü sayfalarında bir kadın cinayeti haberine rastlamayalım. Günde ortalama üç kadının kendilerini “seven” erkekler tarafından çeşitli bahanelerle öldürüldüğü bir ortamda kadın olarak hiç birimiz kendimizi güvende hissedemeyiz.

Kadın bedeninin özellikle internet ve gazete gibi medya organları ile diziler ve reklamlar aracılığıyla bir meta olarak kullanılması kadına yönelen cinsel saldırı ve şiddeti arttırıyor. Bu şekilde kadın bedeninin ticari bir mal olarak sunulması, kadın bedeni sömürüsünün en ağır şekli olan fuhuş sektörüne de hizmet ediyor.

Ev içinde yaşanan şiddet kadınların hayatını kâbusa çevirmeye devam ediyor. Toplumsal yaşamdaki erkek egemen yargılar ve uygulamalar nedeniyle ekonomik olanaktan yoksun olan kadınlar, bu şiddeti değişmez bir “kader” olarak yaşıyor. Her şeye rağmen bu şiddete karşı koymaya çalışan kadınlar ise devlet kurumları kapılarında tekrar, belki de bir süre sonra cellâtları olacak kocalarına, babalarına teslim ediliyorlar. Kolluk güçleri ve yargı organları ev içi şiddeti, aile mahremiyeti olarak görüp, kadınlara hiçbir koruma sağlamıyor, şikâyetlerini ciddiye almıyor. Devlet, mağdur kadınlar için sığınak yapmaya değil, kadınları daha çok mağdur edecek olan savaşa ve silaha bütçe ayırmayı tercih ediyor. Bunun yanında erkek egemen “Türk aile yapısının” korunması, kadınların hayatlarının korunmasından daha önemli bir görev olarak görülüyor.

Kadınlar, uğradıkları fiziksel şiddetin yanında, eve hapsedilme, kısıtlanma, aşağılanma, susturulma, zorla evlendirilme gibi çok çeşitli baskı ve psikolojik şiddet yöntemleriyle de karşı karşıya kalıyor.

Bu erkek egemen sistem içerisinde yaşayan tüm kadınların, karşılaştıkları sayısız şiddet yöntemine karşı hep birlikte seslerini yükseltmeleri gerek. Nasıl ki Mirabel kardeşlerin acı çığlığı, aynı acıları yaşayan başka kadınların çığlıklarıyla birleşip bugüne kadar geliyorsa, onların mücadele bayraklarını da bugüne taşımamız gerek. Bugüne kadar yürüttüğümüz kadın mücadelesi sonucunda birçok kazanım elde ettik; ancak daha fazlasını istememiz ve almamız gerek.

Daha fazla sayıda ve kadınların yönetiminde kadın sığınağı,

Geceleri şiddetten korunabilmemiz için iyi aydınlatılmış sokaklar,

Tüm kadınlara ve herkese sosyal güvence,

Sağlık ve eğitim hakkına erişimde, çalışma yaşamında ve her alanda kadına yönelik pozitif ayrımcılık istiyoruz.

Yaşasın Kadın Dayanışması, Yaşasın Kadın Kurtuluş Mücadelesi!