Tunus’ta rejim dikiş tutmuyor!
Tunus devriminin yükselişi karşısında 55 yıllık diktatörlük rejimi ayakta durabilmek için her türlü cambazlığı deniyor, ama kitleler bu manevralara karşı sağlam bir duruş sergiliyor.
Bilindiği gibi, devrimin ilk somut sonucu, 23 yıllık cumhurbaşkanı Zeynel Abidin bin Ali’nin kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp, onca yıllık “laiklik” cakasından sonra Suudi Arabistan’a kaçışı olmuştu. Bin Ali ülkeden ayrılır ayrılmaz, onun sadık adamı Başbakan Muhammed Gannuşi kendini cumhurbaşkanı ilan etmişti. Dikiş tutmadı. Gannuşi, hem yıllardır rejimin iki numarası idi, hem de son bir ayda polise 50’den fazla genci öldürten hükümetin başı. Bunun üzerine, rejim hemen bir manevra yaptı ve ertesi gün cumhurbaşkanı bir kez daha değişti: Anayasa’daki hüküm temelinde cumhurbaşkanlığına meclis başkanı Fuad Mebazaa getirildi.
Yukarıda bunlar olurken halk (polisin işgalinde olan kent merkezleri dışında) sokakları kontrol altına almıştı. İşçi sınıfı ve emekçiler, kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle birer sopa edinmiş, mahallelerinde devriye dolaşıyor, özsavunma komiteleri kuruyorlardı. Bunun gerekçesi yağma olaylarıydı. Bu olaylar kısmen ayaklanan halkın saflarından kişisel kazancı öne çıkaranlar, kısmen de eski rejimin temsilcilerinden imtikam almak isteyenler tarafından çıkarılıyordu, ama aynı zamanda bin Ali’ye sadık gizli polisin de ortalığı karıştırmak için şiddet ve yağmaya başvurduğu çok yaygın bir kanıydı. Tabii çökmekte olan bir rejimin yarattığı boşlukta halkın (sopalarla olsa bile) silahlanması, düzenin temsilcilerini telaşlandıracaktı. Başbakan Gannuşi, daha bin Ali’nin gidişinden sonraki ilk gün, gençlerin mahallelerin güvenliğini sağlamak istemesini anlayışla karşılıyor ama “buna gerek yok, devletin güvenlik güçleri var” diyerek bu örgütlenmeyi dağıtmaya çalışıyordu.
Halk daha fazla silahlanıp işleri kendi ellerine almadan seferberliği eritme telaşı içinde, sadece rejimin temsilcileri değil, burjuvazinin sözde muhalefet hareketlerinden birtakım sözcüler de bir an önce bir “milli birlik hükümeti” kurulmasını savunmaya başladı. Bu hükümet önceki gün kuruldu... ve dün neredeyse çöktü! Dikiş gene tutmamıştı!
Rejim, muhalefeti hükümete göstermelik olarak sokmuştu. Başbakanın yanı sıra, Dışişleri, İçişleri, Savunma ve Maliye Bakanları aynı kalıyordu. Bunun anlamı, kontrolün yine eski rejimin kadrolarında olması demektir, çünkü bir kabinede gerçekten önemli bakanlıklar bunlardır. Gerçi rejim kendi kendisinden koptuğuna halkı inandırmak için her türlü komikliği yapıyordu. Bin Ali’nin iktidar aygıtı olan Rassemblement constitutionnel démocratique (Anayasal Demokratik Birlik-RCD) partisi bin Ali’yi partiden atıyordu! Ardından yeni cumhurbaşkanı Mebazaa ve başbakan Gannuşi de partiden istifa ediyorlardı. Böylece “kırk yıllık Kâni olmuştu Yani!”
Tunus’un tek sendikalar konfederasyonu olan UGTT, kabineye verdiği üç bakanı daha ilk gün geri çekti. UGTT bununla da kalmıyor, en önemli adımı atarak hükümeti tanımadığını açıklıyordu. Ardından Forum démocratique pour le travail et les libertés (Emek ve Özgürlükler için Demokratik Forum-FDTL) partisi bakanını çekti. Bir başka bakanın daha çekildiği konuşuluyor. Zaten bakanların sırf halkı yatıştırmak için tezgâhtan meyve seçilir gibi kabineye dahil edildiği, bazılarının göreve getirildiklerini televizyondan veya arkadaş telefonlarından öğrenmesinden de belli oluyor!
Tunus’ta işçi sınıfının güçlerine düşen birinci görev, rejimin bütün kadroları çekilene, RCD kapatılana ve devrimci güçleri temsil eden bir hükümet kurulana kadar hiçbir hükümeti desteklememektir. Bugünkü koşullarda bu hükümet ancak UGTT tarafından kurulacak bir hükümet olabilir. İkinci görev, özsavunma komitelerinin dağıtılması bir yana güçlendirilmesi, kurumlaştırılması, kendilerini temsil edecek organlar oluşturmaları ve mümkün olduğu ölçüde gerçekten silahlanmalarıdır. Özsavunma komiteleri, aynı zamanda devrimin yarattığı kargaşa içinde ciddi bir sorun haline gelen gıda ve ihtiyaç maddeleri temininde de sorumluluğu üstlenmelidir. Gelişme bu yönde olduğu takdirde yeni hükümetin güç kaynağı da giderek devrimin organları olabilir. Üçüncü görev ise, rejimin kitlelerin mücadelesinin iktidarın sinir merkezlerine erişmesini engellemek üzere ilan ettiği Olağanüstü Hal’in iptali ve gösteri özgürlüğü için mücadele etmektir. Bu, elbette öteki iki göreve bağlıdır: Eski rejimin hükümeti bütünüyle gittiğinde ve kitleler silahlandıkça polisin gücü de azalacaktır.
Bu açıdan bakıldığında, işçi sınıfı ve sol adına hareket eden güçlerin rejim karşısında yalpalaması ve onun manevralarına alet olması, acıklı bir tablo yaratıyor. Yukarıda söz edilen solcu FDTL’nin yanı sıra, eski “Komünist” gelenekten gelerek bugün Et-tecdid (Yenilenme) adını almış olan partinin de Gannuşi’nin hükümetine bakan vermiş olması, tipik bir vakadır. Devrimci Marksizmin program ve taktiklerini bu uzlaşmacı önderlikler karşısında güçlü kılmak, kitlelerle buluşturmak, her devrim gibi Tunus devriminin de merkezi meselesi haline gelmektedir.