OHAL değil, olağan hal: 120 ölü!
Suriye’de yaşanana, eğer bir trajedi boyutlarına ulaşmış olmasaydı, komedi denebilirdi. Beşar Esad yönetimi 42 yıldır devam etmekte olan Olağanüstü Hal’i (OHAL) uzun geviş getirmelerden sonra kaldırdığını ilan ediyor, ama OHAL’in en önemli yasağı olan gösteri hakkı kullanılınca insanları biçiyor. Suriye’nin Ulusal İnsan Hakları Derneği’nin başkanına göre Cuma ve Cumartesi iki günde 120 kişi! Bunlardan biri 70 yaşında bir adam, iki tanesi, biri 7, biri 10 yaşındaki çocuklar.
Suriye’de halk kitlelerinin isyanı 15 Mart’ta başlayalı beri ölü sayısının 300’e ulaştığı çok çeşitli kaynaklarca hesaplanıyor. Başlangıçta ülkenin güneyinde bir tarımsal bölgenin merkezi Der’a kentinde başlayan mücadele, zamanla bütün ülkeye yayıldı. Geçtiğimiz Cuma, gösterilerin gelenekselleştiği Der’a kentinin dışında, başkent Şam’da ve onun işçi mahallesi Duma’da, ülkenin ikinci büyük kenti Halep’te, liman kentleri Lazkiye ve Banyas’ta, Humus’ta, Kürt bölgesinde ve başka birçok yerde on binlerin katıldığı gösteriler yapıldı. Hıristiyanıyla Müslümanıyla, Arabıyla Kürdüyle bütün bir halk ekonomik koşullara isyan ediyor, “hurriya” (özgürlük) istiyor.
Beşar Esad tavizle baskı arasında yalpalıyor duruyor. Bugüne kadar yapılan “reformlar” arasında, geçmişte yurttaşlık hakkına dahi sahip olmayan Kürtlere bu hakkın tanınması, ekonomik alanda halka bazı yeni olanakların sağlanması, yerel yöneticilerin bazılarının değiştirilmesi, bazı siyasi tutsakların salıverilmesi (ama OHAL’in kaldırılmasından sonra yenileri tutuklandı!) ve en önemlisi OHAL uygulamasına son verilmesi ile hükümetin istifasıyla yeni bir hükümetin tayini var. Ama halk tavizlere de kanmıyor, baskılardan da ürkmüyor. Giderek daha radikal taleplerle ve artan sayılarla sokağa çıkıyor. Bu sefer Esad baskının dozunu gittikçe arttırıyor.
Suriye rejiminin bu cinayetleri, anlaşılan Tayyip Erdoğan’ı ve hükümeti rahatsız etmiyor. Mart ayında olaylar başladığında “Beşar kardeşi”ne reformlara girişmesini tavsiye eden Erdoğan, bugün bütünüyle suspus olmuş durumda. Onun bu politikasından CHP de memnun olmalı ki, bu suskunluğa en ufak bir eleştiri yöneltmiyor. Türkiye’nin düzen partileri, Suriye’deki rejimin krizinin, ülkenin kuzeyinde Kürtleri ayaklanmaya sevk ederek Türkiye’nin Kürt sorunuyla başa çıkmasını daha da zorlaştıracağından korkuyor.
Anlaşılan Suriye’nin bütün komşuları ve Ortadoğu’daki önemli politik güçler de Suriye rejiminin sarsılmasını istemiyor. İran zaten Suriye aracılığıyla Lübnan’da Hizbullah’ı, Filistin’de Hamas’ı desteklediği için rejimin arkasında. Ama Ürdün, Lübnan ve Suudi Arabistan’da anlaşılan yanı başlarında ve Arap dünyasında yeni bir sarsıntı istemiyorlar. İsrail bile istikrarın yeniden sarsılmasını istemiyor gibi görünüyor.
Beşar Esad, yaşananların Suriye’ye karşı dış güçlerin hazırladığı bir planın ürünü olduğunu iddia ediyor. Oysa bugüne kadar, ABD yönetiminden çıkan (ve daha ziyade yönetimin içeride kendine yönelecek eleştirilere karşı sağlam durabilmesini sağlamak amacını güttüğü izlenimini bırakan) cılız sesler dışında, bu tür bir dış komplonun herhangi bir kanıtı görünmüyor. Halk kitlelerinin meşru talepleri uğruna başlattığı isyanı, olası bir dış komplo senaryosu dolayısıyla görmezlikten gelmek, Suriye rejiminin cinayetlerine ortak olmaktır.
Bu tür bir dış komplonun kanıtları görülene kadar, komşumuz Suriyeli halk kitlelerinin Arabıyla Kürdüyle Beşar Esad rejiminin cinayetlerine karşı savunulması bir görevdir.