Erdoğan-Gülen çatışması :Düzen saflarında yeni kümelenmeler

Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen arasındaki çelişkiler çözülmek bir yana her önemli başlıkta başka bir görünümle ortaya çıkıyor. AKP’nin örgütünü, kadrolarını ve siyasetini kontrol eden Tayyip Erdoğan karşısında AKP tabanında etkili olan ve yargı-polis ekseninde etkinliğini sürdüren Fethullah Gülen cemaati sürekli olarak bir yer kapma savaşı içinde. AKP ve devlet iktidarı içindeki iki gücü son bir ay içerisinde karşı karşıya getiren olayları hatırlayalım.

Özel Yetkili Mahkemeler ve HSYK atamaları

Gülen cemaati Uludere katliamında istihbaratın MİT’den geldiğini söyleyerek MİT’e karşı savaşı başlatmış, ardından MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın Oslo görüşmeleri vesilesiyle ifadesinin alınmak istenmesi gerginliği tırmandırmıştı. Erdoğan cevap olarak MİT müsteşarını kurtaran özel yasa çıkarmış ve İstanbul’daki cemaatçi polis şeflerinin tayinlerini çıkartarak gözdağı vermişti. Cemaat bundan sonra “aramızı bozmak isteyen şer odaklarının oyununa gelmeyelim” diyerek geri adım atmış ama Erdoğan’ı alttan alta Ergenekoncularla uzlaşmaya yöneldiği iddiasıyla eleştirmeye devam etmişti.

Hakan Fidan olayında cemaatçi yargı ve polisi “devlet içinde devlet” olmakla suçlayan Erdoğan’ın bu tavrı ABD’den de destek bulmuştur. Cemaatle özel bağları olan ABD’nin Cumhuriyetçi Partisi’nden farklı olarak, Obama esas müttefik olarak TC devletini, TSK’yı ve meşru siyasi kurumları görmektedir.

Yargı üzerindeki çelişkiler bir dönem yumuşasa da Özel Yetkili Mahkemeler’in yeniden düzenlenmesinin gündeme gelmesi ilişkileri yeniden sertleştirmiştir. Zaman gazetesi yazarları AKP’yi bombardımana tutmuştur. Bir uçta Hüseyin Gülerce daha diplomatik ifadelerle “yumuşak geçiş yapalım derken vesayetçilerin oyununa gelmeyelim” diyor diğer uçta Mümtaz’er Türköne Özel Yetkili Mahkemelere dokunulmasının ve Ergenekon, KCK gibi davaların zaafa uğratılmasının AKP’nin sonu olacağını savunuyordu. Tüm bu tartışmalar olurken HSYK; Ergenekon, KCK ve şike davalarında öne çıkan ve cemaatçi oldukları düşünülen çok sayıda savcının görev yerlerini değiştirdi.

Erdoğan’dan Gülen’i sıkıştıran geri dön çağrısı

Erdoğan, çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren cemaat okullarının organize ettiği Türkçe Olimpiyatları’nda sürpriz bir çıkış yaparak Fethullah Gülen’i “bu hasret bitsin” sözleriyle Türkiye’ye çağırdı. Bu çağrı uzunca bir süredir cemaat tabanına seslenen Erdoğan’ın son hamlesiydi. Erdoğan daha önce “altın nesil” söylemine benzer biçimde “dindar nesil” vurgusu yaparak, türban ve imam hatipler konusunda adım atarak ve 4+4+4 yasasıyla cemaat tabanına İslami davanın esas yürütücüsü benim mesajı veriyordu. Gülen’e yaptığı dön çağrısı da Gülen’in dönmesi için değil Türkiye’ye dönmeyeceğini açıklamaya zorlamak içindi. Zira Fethullah Gülen ABD’de kendisini kollayan çevrelerden koparak henüz sonuca bağlanmamış bir kavganın içine girmeyi göze alamamaktadır. Bunu böyle açıklamak zor olduğu için de gözyaşları içinde duygu sömürüsü yaparak “gelemem ki” demagojisi yapmıştır. Bu ajitasyonun etkisi altında kalanlar olmuştur ancak Erdoğan cemaat tabanında “hoca niye gelmiyor” sorusunu canlı tutarak, bu tabanda etkisini arttırmaya yönelik taktik bir hamle gerçekleştirmiştir.

ABD, Kürt sorununda CHP’yi devreye sokuyor

CHP’nin toplumsal uzlaşma komisyonu ve akil adamlar heyeti çıkışıyla Kürt sorununda inisiyatif alması Gülen cemaati ile çekişme içinde olan Erdoğan’a yeni bir alternatif müttefik sunmuştur. CHP’nin bu inisiyatifi tek başına almadığını, ABD tarafından görevlendirildiğini ve yeni süreçte ABD’nin Barzani ve AKP aktörlerinin yanına CHP’yi de kattığını biliyoruz. Bu tabloda cemaat yavaş yavaş taca çıkacağını düşünmüş ve sürece karşı çıkmıştır. CHP ile AKP’nin yakınlaşması, Özel Yetkili Mahkemelerle ilgili tartışmalarla birleştiğinde cemaat saflarında MİT’in ve TSK’nın yeniden öne çıkacağı bir sürecin başladığı yargısını pekiştirmiştir. Cemaat, Hüseyin Gülerce aracılığıyla güvenlik ağırlıklı bakış açısından vazgeçilmesinin yanlış olacağını ifade etmiştir. Cemaatin önerisi KCK davaları aracılığıyla yargının, özel tim aracılığı ile de polisin devrede olduğu bir savaşım verilmesidir.

Suriye krizi ve Erdoğan-Gülen çatışması

Suriye krizi bu çatışmanın yine berrak biçimde su yüzüne çıktığı son başlık olmuştur. Bilindiği gibi hem Erdoğan-Davutoğlu çizgisi hem de Gülen cemaati Suriye’de Esad rejiminin devrilmesinde aktif bir rol oynamayı savunmaktadır. Ancak gelişmeler öyle gösteriyor ki, iki odağın arasının açılması sonucunda ortak politika savundukları alanlarda bile aynı doğrultuyu benimsemeleri mümkün olmuyor.

ABD yanlısı ve İsrailci Fethullah Gülen cephesinden ilk defa ABD’nin kışkırtmasına gelmeyelim uyarıları gelmeye başlamıştır. Hüseyin Gülerce açıkça şu satırları yazıyor: “Türkiye illa ABD'nin, AB'nin dümen suyunda bir ülke mi olmalıdır? Tamam, dünyadan kopmayalım, ama kendimiz kalarak, kendi değerlerimiz üzerinde güçlenerek dünya ile entegre olalım. ABD ile de, AB ile de pazarlık gücümüz olsun. Türkiye onlara ne kadar ihtiyaç duyuyorsa, onlar da Türkiye'ye, özellikle medeniyetler ittifakı, küresel barış adına o kadar ihtiyaç duyduklarını anlamalı değiller mi?”

Düzen güçleri yeniden kümeleniyor

Daha önce İsrail politikasını aynı anlayışla savunan Erdoğan’la cemaatin rolleri değişmiş gibi görünmesinin sebebi Fethullah Gülen cemaatinin hem içeride hem dışarıda giderek oyunun dışına çıkmakta olduğunu düşünmesidir. Bu durumda cemaat yeniden inisiyatif kazanmak için AKP’yi sıkıştıracak yeni hamleler yapabilir. AKP-CHP ittifakının Erdoğan-Gülen ittifakının yerini alıp alamayacağını ya da AKP tabanının bu durumu nasıl karşılayacağını tam olarak kestirmek güçtür. Ancak söylenebilecek şey karşı-devrim cephesinde açık bir yeniden kümelenmenin olduğudur. Bu yeniden kümelenme içeride ve bölgede daha büyük bir gerici karşı devrimci saldırının hazırlığıdır.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2012 tarihli 33. sayısında yayınlanmıştır.